Yazarımız Erdem Yücel müthiş birikimi ile üretmeye devam ediyor, en son yayınlanan kitaplarını konuştuk...

Merhaba Erdem Bey, müthiş birikiminizle eserlerinize yenilerini eklediniz, 3 kitabınız aynı gün çıktı, elbette büyük emek sonucu doğan evlatlarınızın içeriğini, hazırlanma aşamalarını anlatır mısınız?

Sanırım aynı günde üç kitabımın yayınlanmış olması pek çok yazara nasip olmayacak bir olay… Aynı günde  “Sabahattin Ali”,  “İstanbul’un Bizans Abideleri” ve  “Bir Müze Müdürünün Anıları” isimli üç kitabımın aynı günde yayınlanmış olması tamamen rastlantıdır. Üçünü birden aynı zamanda yazdığım anlaşılmasın. Bu üç kitabı iki–üç yıl önce yazarak yayınevlerine vermiştim. Ancak sizin de bildiğiniz gibi enflasyon ve SEKA’nın kapatılmasından sonra Yayınevlerimizin çoğu kâğıt başta olmak üzere çeşitli sıkıntıları var. Özellikle yurt dışından ithal edilen kâğıtlar Dolar veya Euro karşılığında alındığından yayınevlerinin çoğu kitap basamıyor veya zorlanıyor.

Siz birçok müzenin olduğu gibi, gözbebeğimiz olan Ayasofya’nın da müze müdürlüğünü uzun yıllar başarıyla gerçekleştirdiniz, yüksek gözlem yeteneğiniz, yazarlığınız ve gazeteci kimliğinizle birleştirince harika eserler ortaya çıktı çok teşekkürler elinize kaleminize sağlık. Sizce tanıtım için müzeye gelenlere daha farklı sunum ve aktarımlar da sağlanabilir miydi? Tabii şimdi cami olarak bu muhteşem yerde ibadet etmek de ayrı bir haz, ben kültürünü yerli yabancı turiste aktarmak anlamında soruyorum…

Ayasofya’da müze müdürlüğü yapmak ayrı bir duygudur. Bana çok şey kazandırdı. Aynı zamanda diplomatik bir özelliği olmasından ötürü pek çok yabancı diplomat, krallar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ile tanıştım. Onların ve konsolosluklarının resepsiyonlarına eşimle birlikte katıldım. Bu yönden de Ayasofya’nın yeri bende bambaşkadır. Camiye çevrilmesi bence çok yanlıştı ama elden ne gelir. Ne yazık ki medya ve muhalefet de oy kaygısından bunun üzerinde durmadı.

Sabahattin Ali büyük yazarımızın adıyla yazdığınız kitabımızın içeriğini, sizin bakış açınızı öğrenebilir miyim? Çocuklar okuldayken, Kürk Mantolu Madonna kitabını okutmuşlardı ilk aklıma gelen bu oldu.

Öncelikle Sabahattin Ali kitabımı yazmamı Puslu Yayınevi sahibi Murat Bulut istemişti. Sabahattin Ali’nin benim yaşamımda önemli bir yeri olmuştur. Küçük yaşlarda kitapçı dükkânlarına gider yeni çıkan dergi ve kitaplardan bazılarını harçlığımla alırdım. Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşkü”nü de almıştım O yaşta olmama rağmen bu kitapta anlatılmak istenenler beni etkilemişti. Yıllar sonra böyle bir teklif alınca da seve seve yazmaya koyulmuştum. Bu kitapta Türk edebiyatının genç yaşta büyük kaybı olan Sabahattin Ali’nin yaşamından kesitlere, eserlerine, şiirlerine ve yakınlarına yazdığı mektuplara yer vermiştim. Bunu yazarken de geniş bir arşiv taraması yapmış ve hayatta olan kızı Filiz Ali’ye ulaşamamıştım. Ulaşabilmiş olsaydım belki daha kapsamlı bir eser olabilirdi.

İstanbul’un Bizans Abideleri kitabınız neler içeriyor bilgi olarak? Biz öyle topraklarda yaşıyoruz ki, benim için kutsal gerçekten, her şeyden önce Atalarımızın kanıyla sulanmış büyük destan, öncesinde tüm insanlık, kültür, medeniyetler Anadolu’da yaşanmış, bunlar tesadüf olamaz, gerçek tarihin ve de kültürün ortaya çıkması adına verdiğiniz çalışmalar çok değerli çok teşekkürler, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İstanbul’un Bizans Anıtları isimli kitabım diğerinden çok farklıdır. Ben yazılarımı gazeteci, üniversite hocası ve müzeci olarak değişik kimliklerde yazarım. Bu durum çoğu kez bazılarını şaşırtır. Bizans sanatı dersini üniversitede Prof.Dr. Semavi Eyice’den almış, yıllar sonra da dostluğumuz devam etmişti. Ayasofya Müzesinde belirli aralıklarla on yılı aşkın süre görev yapmış olmam Bizans sanatına daha yakınlaşmamı sağlamıştır. Bu konuda Bizans Resim Sanatı ve İkonalar, Ayasofya ve Kariye isimli kitaplarımın yanı sıra çok sayıda makalem yerli ve yabancı literatürde yer almıştır. Bu kitabımda yalnızca Bizans anıtlarının yanı sıra Bizans tarihi, imparatorları ve sosyal yaşamına da yer verdim. Ayrıca günümüze gelemeyen eserler ile kilise, manastır dışındaki diğer yapılara da yer vermeye çalıştım.

Bir Müze Müdürünün Anıları kitabınız bence en keyifli kitaplardan, sizinle gerçekleştirdiğimiz o güzel söyleşilerde kanalımızda anılarınızdan biraz söz etmiştiniz ancak çok daha fazlası olduğunu biliyorum, biraz da okurlarımız için paylaşır mısınız?

Bir Müze Müdürü’nün anıları daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yayınladığı “Erdem Yücel Mazide Kalanlar” kitabının devamı niteliğindedir. Günümüzde bazı müze müdürleri de yerinde bir tutum içerisinde anılarını yayınladılar. Müze müdürlüğü sanıldığı gibi kolay bir görev değildir. Aynı bilgi ve kültürü almamış üst yöneticiler ve müfettişlik eğitimi almamış müfettişlerle, onların kaprisleri veya kıskançlıkları ile uğraşmak ve yerinizi koruma mücadelesi verirsiniz. Bu kitapta kısmen de olsa onları dile getirmeye çalıştım.

İmza günleri yine olacak mı bu değerli kitaplar için?

TÜYAP başta olmak üzere Antalya, Adana kitap günlerine söyleşi yapmak üzere davet ediliyor, orada TV çekimlerinin yanı sıra kitaplarımı imzalıyorum. Bu yıl şimdilik TÜYAP ve Antalya’ya katılmayı düşünüyorum. Bu arada bazı illerdekilere biraz da yaşım ilerlediğinden katılamıyorum. Kuşkusuz maddiyatı da hesaba katmalı derim.

Kaç kitabınız oldu şimdiye kadar?

Bu soruyla katıldığım televizyon programları veya röportajlarda hep karşılaştım. Doğrusunu söylemek gerekirse; tam sayısını bilmiyorum, ama 60’ı buldu galiba. Bazı kitaplarım birbirlerinden farklı dillere çevrildi. Onları tek mi yoksa kaç dilde ise ayrı ayrı mı saymalı bilmiyorum. 1970’li yılardan beri yazıyorum. Yalnızca Datça’ya yerleşeli, on bir yıl içinde on beş kitabım yayınlandı, bazı yayınevlerinde de basılmayı bekleyen birkaç kitabım daha var.

Yeni projeniz var mı? Maşallah sürekli ürettiğiniz için merak ettim.

Şu anda Önce Vatan, Datça Havadis gazeteleri ile İBB İstanbul, Emeğin Serüveni dergileri ile bazı üniversite yayınlarına yazıyorum. Genellikle yayınevlerinden teklif gelirse, ben de yazabilirsem yazıyorum. Şu anda iki nokta üzerinde odaklanmış durumdayım. İBB’de yayınlanan “Boğaziçi Yalıları” kitabımdan sonra “Boğazın Kuzey Yakasını” ve bir yayınevinin istediği “II. Dünya Savaşı ve Türkiye” kitaplarını yazmayı düşünüyorum. Ayrıca benden istenilen roman türü iki çalışmam var. Bunlardan birinin 90 sayfasını yazdım ama önceliğim köşe yazıları ve çeşitli bilimsel makaleler olunca roman çalışmalarını biraz geriye itiyorum. Kuşkusuz onları yazmaya ömrün yeterli olur mu onu bilmek çok zor.

Dolu dolu yaşanmış bir hayat onca birikim, kültür, anı ve gençlere ne mesaj vermek istersiniz, bende sözleriniz çok kıymetli… Çok teşekkürler.

Gençlere özellikle yazar olmak isteyenlere tavsiyem; öncelikle yazar olmak biraz şans işidir. Reşad Ekrem Koçu, Cemal Kutay, Arkitekt Dergisinin sahibi Zeki Sayar’ın ve ilk kitaplarımı, makalelerimi yayınlayan Çelik Gülersoy’un desteğiyle yazı yazmaya başladığımı belirtmek isterim. Ayrıca Türkçeyi çok iyi kullanmaları, geniş bir kültüre sahip olabilmek için her konuyu çok iyi okumaları ve arşivlemelerini öneririm. Bu arada belirtmek isterim; eşim Cemile tüm çalışmalarımda her yönüyle yardımcı olmasa bu kadar üretken olamayacağım da bir gerçek.