Bu sistem, yasama ve yürütme organları arasındaki kuvvetler ayrılığının yumuşak, dengeli ve işbirliğine dayanan temsilî idare şekli olarak tarif edilebilir. Sistem, başkanlık sisteminde olduğu gibi birden bire değil, uzun yıllarda, değişik tecrübeler ve gelişmelerden sonra meydana gelmiştir. Başka bir ifade ile, değişik yerlerde, birçok tecrübe ve tarihî gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Esas çıkış sebebi de, yeni bir devlet kurmak değil. 18. yüzyılın sonlarında çekilmez hâle gelen mutlakıyet rejimlerini yıkmak veya reorganize etmek, sonunda da halkın hakimiyetini sağlamak üzere ortaya çıkmak olarak bilinmektedir. Dolayısı ile Başkanlık sistemi ile mukayese edilirken bu çok önemli sebep unutulmamalıdır. (Mehmet Turgut, Başkanlık Sistemi Ordu ve Demokrasi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul - 1998, s.33) Bu tarihî gelişmeleri özetlersek, sistem önce İngiltere'de tecrübe edilmiş, sonra bütün Avrupa'ya yayılmıştır. Sistemin esası, mutlak monarşiye ve değişmez hükümdarlara karşı çıkmak, halkı temsil etmek ve yasama gücünü kuşanarak iktidarı denetleme imkânına sahip olmaktır. (a.g.e., s.33)
     Sistemin yasama ve yürütme organları arasındaki kuvvetler ayrılığı şekli yumuşaktır, yani aralarında eşitlik, denge ve işbirliği esastır. Dolayısı ile birbirinden kopuk, bağımsız ve birbirlerine karşı âdeta arkalarını dönük olarak çalışmazlar. Aksine çok kere işbirliği hâlinde çalışırlar ve birbirleri üzerinde birtakım tesir gücüne sahiptirler. Meselâ, yürütme organı, bazan başbakan, bazan da cumhurbaşkanı olarak parlâmentoyu feshedip seçimlere götürebilir. (a.g.e., s.33-34) Sistemde esas, iki organın dengeli çalışması ve icrada istikrarın sağlanmasıdır. Bununla beraber son yıllarda istikrarın sağlanması ile birlikte işlerin de hızlı yürütülebilmesi isteği veya mecburiyeti ile icra veya yürütme organı epeyce güçlendirilmiştir. Buna rağmen parlâmenter sistemi tatbik eden memleketlerde başarılı olanların, yani her mânada istikrar ve huzur içinde bulunanların nispeti % 67,5'tir ve bu, başkanlık sistemindeki başarı nispetinin üç katından daha fazladır. (a.g.e., s.34) Bunun sağlanabilmesi için sistemdeki organlar, vazife ve yapı bakımından düşünülürse, hem iş birliği esasına göre, hem de birbirlerinin sahasına girecek şekilde organize edilmişlerdir. Bu suretle de sistem uzlaşmacı bir sistem hâlindedir. Uzlaşmacı olma bakımından belki de başkanlık sisteminden daha da uzlaşmacıdır. Dolayısı ile birçok memlekette kullanılması mümkündür ve organların çalışmaları anayasalar yolu ile hukukî fomüllere bağlanmıştır. (a.g.e., s.34)
     Başkanlık sistemine göre mukayese edilirse, meselâ icranın veya yürütme organının kanunların hazırlanmasında rolü vardır, kanun tasarılarını hazırlayıp meclise getirmek, müdafaa etmek ve cumhurbaşkanı vasıtası ile tasdik edilerek ilânını organize edip yürürlüğe girmesini sağlamak gibi...Yine başkanlık sisteminde olmayan bir husus, meselâ icranın veya yürütme organının, yani başbakan ve bakanların parlâmentoya karşı siyasî sorumluluğu vardır; hükümet veya bakanlar kurulu, yahut da bakanlar ayrı ayrı güven oyu ile hemen her zaman karşı karşıyadırlar. (a.g.e., s.34)
     Denge öylesine kurulmuştur ki, yine başkanlık sisteminde olmayan prensipler içinde, meselâ parlâmento veya yasama organı, yürütme organını veya organlarını seçer, bu organlar veya organlardan biri ise, bazan yasama organını seçime gitmek üzere feshedebilir. Bu mekanizma, sistemin çok önemli denge vasıtalarından biridir. Parlâmenter sistemin çok önemli bir özelliği de, yürütme veya icranın iki başlı olmasıdır. Bu biraz da sistemin geçmişteki sistemlerle ilgisinden ve gelişip değişirken geçmişe bağlı kalmasından kaynaklanmaktadır. İki baştan biri, devletin başı olarak kabul edilen kral veya cumhurbaşkanı, ikincisi ise, hükümetin veya icranın başı olan başbakandır. Ancak klâsik parlâmenter sistemde devlet başkanının durumu, devletin birliğini, millet ve memleketin bütünlüğünü temsil etmek üzere,  daha çok semboliktir. Bununla birlikte devlet başkanının, yasama ve yürütme arasında anlaşmazlık çıktığı zaman arabuluculuk veya hakemlik vazifesi de vardır. Bu durum, organlar arasındaki münasebetlerde, zaman zaman meydana gelecek tıkanıklıkları açmak için önemli ve yumuşatıcı bir formüldür. Özetlersek, parlâmenter sistemde genel olarak organlar içiçedir ve hem birlikte, hem de dengeli çalışmak gereklidir, temel hedef ise istikrardır. Temel hedef istikrar olduğu için de, daha ziyade İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sistemde iki partili sisteme doğru gidiş hızlanmıştır. Ayrıca da değişik fikirlerin parlâmento içinde ve ayrı partiler olarak değil de partiler içinde temsil edilmesi esasına doğru çok büyük bir kayma görülmektedir. (a.g.e., s.35)