“Bediüzzaman’ın, Osmanlı’yı dağılmaya götüren süreçte önemli rol üstlenen siyasî kulüpler ve muhtariyet talepleri için dile getirdiği endişeler, son dönemde telâffuz edilen eyalet veya federasyon sistemi gibi formüller için de geçerli. 
     “Nitekim İmralı’dan sâdır olan mesajlarda bir taraftan ‘Federasyon talebinden vazgeçtik’ denilirken, diğer taraftan belediyeleri, yerel meclisleri, eğitimi, sporu, güvenliği, hatta savunması ile ayrı bir örgütlenmeden söz edilmesi, bu endişelerin haklılığını gösteriyor. 
     “İşin garibi, bilhassa eyalet ve federasyon fikrinin Güneydoğu özelinde gündeme gelmesine, bölgede terörle mücadele gerekçesiyle 12 Eylül-Özal yapımı OHAL bölge valiliği sisteminin yıllarca uygulanması da hatırı sayılır katkılarda bulundu.
     “Bu noktada, zaman zaman gündeme gelen ‘Kuzey Irak’ın Türkiye’ye ilhakı (katılması)’ gibi fikirlere de dikkatli yaklaşmak gerekir. 
     “Hele şu şartlarda böyle bir konu, Türkiye için tehlikeli bir tuzaktan başka bir şey olamaz. 
     “Çünkü oradaki oluşum büyük ölçüde işgal güçlerinin ve İsrail’in hesapları istikametinde şekillendirildi. Ve bölgedeki özerk Kürt yapılanmasından Bağdat da rahatsız. Nitekim bu rahatsızlık bilhassa petrol paylaşımı kavgalarında zaman zaman açığa vuruluyor.
     “Böyle bir federe ve özerk yapıyı Türkiye’ye entegre etme gibi bir konunun gündeme getirilmesi, aynı yapının Güneydoğu odaklı olarak Türkiye’ye de taşınması, petrol kavgalarına bizim de bulaştırılmamız, Bağdat’la ve Arap âlemiyle ilişkilerimize yeni sorunların eklenmesi gibi sıkıntılı sonuçlar doğurur. 
     “Türkiye bu tuzağa düşmemeli, onun yerine Irak’la 1950’lerin Bağdat Paktına benzer bir ittifakı yeniden ihya etmeye çalışmalı. 
     “Ve işgal sonrasında Irak’ta oluşan yapının buna uygun hale getirilmesine katkı sağlamaya gayret etmeli.
     “ ‘Zaman-ı istibdadın hakim-i manevisi kuvvet idi. Kimin kılıcı keskin, kalbi kası (katı) olsa idi, yükselirdi. Fakat zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hakimi, ağası haktır, marifettir, kanundur, efkâr-ı âmmedir (kamuoyudur); kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.’
     “Devamında, ilmin yaşını aldıkça artacağını, ama kuvvetin ihtiyarladıkça eksileceğini hatırlatan Said Nursî, kuvvete dayanan Ortaçağ hükümetleri çökmeye mahkûm iken, asr-ı hâzır hükümetlerinin ise ilme istinat ettikleri için Hızırvâri bir ömre mazhar olacaklarını (kavuşacaklarını) vurguluyor. 
     “Ve Kürtlere seslenerek: ‘Sizin bey ve ağa, hatta şeyhleriniz dahi, eğer kuvvete istinat ile kılıçları keskin ise, bizzarure (ister istemez) düşeceklerdir; hem de müstahaktırlar (bunu hak etmiş olacaklardır)’ diyor ve akla dayanıp, baskı ve tazyik yerine sevgiyi esas alarak duygularını fikirlerine tâbi kılmaları hâlinde düşmeyip yükseleceklerini söylüyor.
     “Fikirleri karıştırıp hürriyet ve meşrutiyetin, yani demokrasinin kıymetini takdir etmeyenlerin kimler olduğu sualine cevap verirken de, en baş sıraya ‘cehalet ağa’yı koyuyor. 
     “Böylece, kaba kuvvete dayanan ağalık sistemine vücut veren ve devamını sağlayan en önemli sebebin cehalet olduğu gerçeğine vurgu yapıyor.
     “Eğer ağalık sisteminden şikayet ediliyor ve bu yapının artık tarihe karışması isteniyorsa, yapılacak şey, kişileri hedef alıp gereksiz sürtüşme ve polemiklere meydan vererek bu sistemin ömrünü daha da uzatmaktan başka bir sonuç vermeyen suçlama ve dayatmalarda bulunmak yerine, bu çok ilginç ve orijinal izahlar çerçevesinde akıl, bilim ve vicdan esaslı eğitim programlarıyla, akıllara ve kalplere hitap ederek, pozitif bir sosyal değişim sürecini başlatıp istikrarlı bir şekilde sürdürmek olmalı.
     “Cehalet ağası ancak akıl, ilim ve hikmetle yenilir.”
     (Kâzım Güleçyüz - Ömer Ergün)