Geçmiş senelerde yapılan “Nevruz Kutlamaları” sırasında, çok çirkin olaylar olmuştu.
     Keza, Trabzon'da yine mâlûm kargaşalar yaşanmıştı. Bayraklar yere atılıp çiğnenmişti.
     Bu olaylar, kandırılmış çocuklara yaptırılmıştı. Çocuklar buna âlet edilmişti.
     Aziz Okur! Mes'ele çocuk mocuk mes'elesi değil. Çocuklara da yaptırılmış olsa, sonuçta bayrağımızın haysiyet ve şerefi ayaklar altına alınmış, şerefli bayrak yerlerde çiğnenmiş ve sürüklenmişti.
     Bu olayı, maalesef bayrağa karşı, içlerinde soğukluk hissetmeye başlayan ve başlatılmış olan Batı ve Terör güdümlü birkaç kişi de yapmış ve yaptırmış olabilir.
     Gerçek şu ki, sözde dost Avrupa devletleri ve güya müttefikimiz olan, hem de -nasıl bir şeyse- stratejik müttefikimiz ABD; Türkiye'yi karıştırmak, bölüm bölüm bölmek, küçük küçük kolay yutulur lokmalara ayırmak için; var güçleriyle gizli-açık ellerinden geleni ardına bırakmıyorlar.
     Vatan evlâtlarını sudan sebep ve bahanelerle, hayâlî hedeflerle kandırıp, zihinlerini bulandırıp; içinde yaşadığı millete, devlete ve devleti devlet yapan bayrak gibi, kutsal diyebileceğimiz sembollere karşı kışkırtıyorlar.
     Bu durum karşısında devletin; devlete sahip çıkmasından, daha tabii ve daha doğal ne vardır?
     Halkın körletilmeye yüz tutan millî hassasiyetini, şu veya bu sebeple galeyana getirmek, harekete geçirmek istemesinden, daha mantıklı ne olabilir?
     Bu uyandırış; ya gerçekten olmuş bir olaydan kaynaklanır. Veya kimilerinin kasıtlı olarak yaptıkları sun'î / yapay bir hâdise sebep ve vesilesiyle olur. Yani devlet; milleti kendine getirmek maksadıyla resmî-sivil kuruluşlarla birlikte; birlik ve beraberliğin tazelenmesi ve kuvvetlenmesi için var gücüyle çalışır.
     Bu, tıpkı ilerde yakalanılması muhtemel hastalıklar için, insanların aşıya tabi tutulması gibi bir şey. Hani çocuklara belli zamanlarda aşı yapılır ya...
     Aslında kola şırınga edilen, aynı fakat zayıflatılmış olan mikroptan başka bir şey değildir.
     Bu zayıflatılmış mikrobu şırınga ederler ki, vücut bunları tanısın; daha sonra bunlar; gerçek, yıkıcı, öldürücü mikroplara karşı vücudu savunucu bir hal alsın.
     Evet devlet böyle durumlarda; bayrağa, devlete ve devleti devlet yapan şiarlara saygısızlıkta bulunulduğu zamanlarda; sun'î / yapay olaylara tevessül ve tenezzül edenler karşısında; yıpratılmak ve hattâ söndürülmek istenen vatan sevgisini kuvvetlendirmek için, halkla el ele verip, halkın millî duygularını galeyana getirir.
     Hele bir de bayrağa saygısızlık yapılmışsa; bayrak sevgisini zinde ve canlı tutmak, vatana muhabbet ve sevgiyi uyandırmak için, kanunlar çerçevesinde ele güne karşı, içteki hainlere, dıştaki düşmanlara gözdağı vermek için, meşru bir varlık gösterisinde bulunurlar.
     Çünkü “Hubbü'l-vatan mine'l-iman.” Vatan sevgisi imandandır.
     Bu olaylara şöyle de bakabilir ve yorumlayabiliriz:
     Bazan ordu; kendisini vatan savunmasına daha iyi hazırlayabilmek için muhayyel / hayâlî / varmış gibi gösterilen kuvvetler hazırlar:
     Mavi ve Kırmızı kuvvetler. Biri saldırır gibi yapar, diğeri onu püskürtmeye çalışır. Böylece ordu'nun manevra kabiliyeti artar.
     Gerçek bir düşman ve gerçek bir saldırı karşısında, vatan savunmasını çok daha iyi yapacak hale gelir.
     Tarihte hükümdar ve kralların sürek avı tertip etmeleri de, kendilerini hakiki savaşlara hazırlamak için değil miydi?