Mustafa Kemal’in bakış açıları ve yaptığı konuşmaları inceliyorum son dönemlerde. Öğrencilik yıllarımda da incelemiştim. Ancak şimdilerde söyledikleri günümüz dünya ve ülke yönetimi ile alakalı olarak birbirine örtüşmektedir.

Yazdığım son kitap olan “Eskimeyen Atatürk’te” bu konuları derinlemesine irdeleyeceğim.

Bugün düne göre devlet yönetiminde kardeşliğe değil, adama göre değil, işe göre adam seçme prensibini yitirdiğimiz zaman başımıza neler geleceğini daha öncelerde de görmemize rağmen aynı hataları tekerrür ettiriyoruz. 

Daha dikkatli, daha adaletli olmamız gerekirken bazen istemsizce alt ve üst kademelerde hatalar yapılmakta.

Bu hatalar toplum temelinde iyi karşılanmasa da işini yaptıranlar nezdinde çokiyi karşılanmakta. Birkaç kişi memnun olurken, toplumun ekseriyeti devlete küsmekte ve maalesef ki inancını yitirmekte bu sebeple dikkati olunmalıdır.

Şimdi Mustafa Kemal’in sözlerine ve mülakatlarından birkaç sözü derleyerek sizlerin yorumlarına sunuyorum.

***

Memleket işlerinde, millet işlerinde, hakiki işlerde hatıra, uhuvvete(kardeşliğe) bakılmaz.

Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, hamiyet, hüsn-ü niyet(iyi niyet), fedakarlık elzem(lazım) olan evsaf dır (vasıftır).

Milletler gam ve keder bilmemelidir. Şeflerin vazifesi hayatı neşe ve şevkle karşılamak hususunda milletlerine yol göstermektedir.

***

Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.

İnsanları istediği gibi kullanan güç, düşünceler ve bu düşünceleri görüp, gösteren ve yayan kimselerdir.

Gerçekte tutku olmadan büyük bir iş meydana getirilemez. Ama bu tutku herhalde ulus yolunda bir hizmet amacına yöneltilmiş olmalıdır. Devlet yönetiminde izlenecek amaçlar hiçbir zaman kişisel olmamalıdırlar. Bir ulusta ve en çok bir ulusun başında yönetim sorumluluğu yüklenmiş kimselerde kişisel tutkular ve tartışmalar ulusal görevin gerektirdiği yüksek duygulara üstün olursa, ülkede parçalanma ve dağılma önüne geçilemez bir haldir.

Ezen ve ezilenler diye bir şey yoktur, fakat kendini ezdirme izni veren uluslar vardır.

Temel olan iç cephedir. Bu cephe bütün yurdun, bütün ulusun meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir ama bu durum hiçbir zaman bir ülkeyi, bir ulusu yok edemez. Önemli olan ülkeyi temelinden yıkan, ulusu tutsak kıldıran iç cephenin çökmesidir.

Kültür ve ekonomi, her türlü siyasete yön veren bağlardır.

Demek ki bir müessesenin yaşaması, inkişaf etmesi, muvaffak olması, o müessesenin başına geçenlerin haluk(ahlaklı, temiz huylu), dürüst ve imanlı zatlar(kişiler) olmasına bağlıdır.

**

SİYASET

Önder olacakların, her ne olursa olsun mücadeleden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verene dek, mücadele uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başındayken karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu gücü hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette daha iyidir. Çünkü bu durumda hem kendilerini ve hem de milleti aldatmış olurlar.

Efendiler, tarih, "Geleneksel boyun eğmekten üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin!" fikir ve yorumlarında bulunanların içine düştükleri sonlarla doludur. İdare adamlarının, böyle yanlış ve uygunsuz düşüncelere asla kapamamaları gerekir.

Gerçekten de milli hakimiyet ilkesine bağlı olarak yönetilen medeni devletlerde, kabul edilmiş ve yürürlükte olan kural, milletin genel eğilimlerini en üst düzeyde temsil eden ve bu eğilimlerin bağlı bulunduğu yararları en yüksek kudret ve yetki ile gerçekleştirilebilecek siyasi grubun devlet işlerini üzerine alması ve bunun sorumluluğunu en büyük liderinin omuzlarına yüklemesi ilkesinden ibarettir.

İnsaf ve merhamet beklemekle millet ve devlet işleri görülemez, millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı kazanılamaz...

Saygıdeğer efendiler, çok iyi bilirsiniz ki, sultanlarla, halifelerle yönetilmiş ve yönetilmekte olan ülkelerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultan ve halifelerin düşman tarafından satm alınmalarıdır.

Bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanmdaki asıl cevheri çok iyi tahlil etme, dikkatinden bir an bile vazgeçmesin.

Önemli olan, ülkeyi temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin susturulmasıdır. Bu gerçeği bizden daha iyi düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve halen de çalışmaktadırlar. Bugüne kadar başarılı da olmuşlar. Gerçekten de, "kaleyi içeriden almak" dışından zorlamaktan çok daha kolaydır.

Gerçekten de, bugünün hayati şartları içinde bir şahıs için olduğu gibi, bir millet için de güç ve kabiliyetini fiili olarak ortaya koyup ispatlamadıkça itibarının ve öneminin devam etmesini beklemek boşunadır. Güç ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat edilmez. İnsanlık, adalet ve mertliğin gereklerini, bütün bu vasıfları taşıdığını gösterenler isteyebilir.”