Mustafa Kemal’in kadına ve içtimai hayata bakışı bugün dahi topluma ve insanlığa yol göstericidir. Kim ki art niyetle bakmaz ise bu erdemleri göre bilir. Bu erdemler bakış açılarına göre değişmemelidir. 

Evet,  Mustafa Kemal’de hata yapmıştır. Bunun aksini savunmak sadece karşıt olanların argümanlarının desteklemektedir.

Bizler iyi yönlerine çalışırsak Mustafa Kemal’i daha iyi okuya bilir. Ve öte kuşaklara nalata biliriz.

* İçtimai hayatın menbaı(kaynağı), asri(modern) aile hayatıdır.

* Maddi ve bilhassa manevi sukut, korku ile acz ile başlar.

* Medeniyetin esası, terkisi ve kuvvetin temeli aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık behemehal(mutlaka) içtimai, iktisadi, siyasi aczi(zayıflığı) mucip olur(icap eder).

* Milletleri muahedelerden(antlaşma, sözleşme) ziyade hisler bağlar.

* Samimiyetin lisanı yoktur, samimiyet kabil-i izah değildir, o, gözlerden ve nasiyelerden(alımlardan) anlaşılır.

* Kızlarını okutmayan ulus, çocuklarını manevi öksüzlüğe itmiş demektir.

* Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi gerekli biçimde anlaşılır.

* Kadın denilen varlık, kendiliğinden yüksek bir varlıktır. Onun yoksulluğu olmaz. Kadına yoksul demek, onun kucağından kopup gelen tüm insanlığın yoksulluğu demektir.

* Ulusun kaynağı, toplumsal yaşamın temeli olan kadın ancak erdemli olursa görevini yerine getirebilir.

* Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur.

* Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.

* Kadın yaşı ne olursa olsun süslenmek ihtiyacındadır.

* Kadınların umumi ve hususi vazifelerinin başında validelik vazifeleri vardır.

* Kadınlık meselesinde şekil ve kıyafet ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, asıl muzaffer olunması lazım gelen saha nur ile irfan ile  fazilet-i hakikiye (hakiki erdem) ile tezeyyün (süslemek) ve tecehhüz(donatmak) etmektir.

Milletin membaı (kaynağı), hayat-ı içtimaiyenin(toplum hayatının) esası olan kadın ancak faziletkar(erdemli) olursa vazifesini ifa edebilir.

***

Dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlıktır.

Bağımsızlık hakkı, ancak gösterdiği ve göstereceği uygar eserlerle orantılıdır.

Uygar eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum milletler, hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya mahkûmdur.

...Kişiler düşünür olmadıkça, haklarını kavramadıkça, yığınlar istenilen yöne, iyi ya da kötü yöne herkesçe yöneltilebilirler.

Bir milletin namuskâr bir mevcudiyet, şayan-ı hürmet bir mevki sahibi olması için o milletin yalnız âlim ve mütefennin(teknik bilgi sahibi) bulunması kâfi değildir. Her ilmin, her şeyin fevkinde(üst) bir hassaya(nitelik, güç) sahip olması lazımdır ki o da o milletin muayyen(belirli) ve müspet (olumlu) bir seciyeye (karakter) malik bulunmasıdır. Böyle bir seciyeye(karakter) ma-lik(sahip) olmayan fertler ve böyle fertlerden mürekkeb(birleşmiş, karışmış) milletler hiçbir dakika hakiki devlet teşkil edemezler.

Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına nail ederler.

En doğru, en hakiki tarikat (yol) Tarikat-ı medeniyedir (medeniyet yoludur). Ölülerden istimdat etmek (medet ummak) medeni bir heyet-i içtimaiye için şîndir (lekedir).

Hakiki inkılapçılar onlardı ki terakki ve teceddüd(yenilik) inkılabına sevk etmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki temayül-ü hakikiyi (gerçek meyli) teneffüs etmesini bilirler.

Herhangi bir muamele telakkiye (kavrayışa) göre müspe t(olumlu) veya menfi (olumsuz) tefsire (açıklamaya) maruz kalabilir.

Kan ile yapılan inkılaplar daha muhkem (sağlam) olur, kansız inkılaplar ebedileştirilemez.

Medeni eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve istiklallerinden tecrit olun-maya(ayrılmaya) mahkûmdurlar.

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmağa mahkûmdurlar.

Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki ona bigâne (yabancı) olanları yakar, mahveder.

Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak hayat şartıdır. Bu yol üzerinde duranlar veya bu yol üzerinde ileriye değil, geriye beklemek cehalet ve gafletinde bulunanlar umumi medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar.

Medeniyetin bugünkü vesaitini, hatta bugünkü fikriyatını demir yolu haricinde inkişaf(göstermek) ettirebilmek müteassidir. Demir yolu refah ve umran (medeniyet) yoludur.

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir.

Millet, milletler arası umumi mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini, sabit olmuş bir hakikat diye benimsemiştir.

Ölüm korkunçtur ama bir anda geçer. Gelenek ise ölümsüzdür. Gelenek insanın her şeyine karşı, ona her yönde işkence eder. Gelenek tutsaklıktır. Bir ulusun ilerlemesine doğru bir ölçü aranırsa bireylerinin geleneğe saygı gösterme derecesine bakılsın.

Dünyada her toplumun varlığının değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygarlıkla orantılıdır. Uygar eserler meydana getirmek yeteneğinden yoksun olan toplumlar, özgürlük ve bağımsızlıklarından yoksun edilmeye mahkumdurlar. Uygarlık yolunda yürümek ve başarı kazanmak hayat şartıdır.

Ülkeler çeşitlidir. Ama uygarlık birdir. Ve bir ulusun ilerlemesi için uygarlığa katılması gerekir.

Devlet memleketin asayiş ve müdafaası için, yollarla, demir yollarıyla, limanlarla, deniz vasıtalarıyla, telgrafla, telefonla, memleketin hayvanlarıyla, her türlü nakliye vasıtalarıyla, memleketin umumi servetiyle yakından alakadardır. Memleket idaresinde ve müdafaasında, bu saydıklarımız toptan, tüfekten, her nevi silahtan daha mühimdir.