Küresel krizin ikici dalgasında AB de ciddi sarsıntılara şahit oluyoruz. Yunanistan’ın yaşadıkları ve giderek toplumsal kaosu haber veren olaylar,AB’nin güçlü ülkelerinden İtalya’nın kredi notunun iki kademe birden düşürülmesi,Portekiz,İspanya hatta Fransa ile ilgili dillendirilen kriz senaryoları bu sefer krizin merkezinin AB olduğunu ifade ediyor. AB deki kötü gidişi durdurmaya çabalayan Almanya kendi toplumundan ciddi bir tepki görürken,büyüme rakamları sürünen ve genç işsiz oranı %21 leri geçen Fırınsa ise havlu atmış gözüküyor. Birliğe makro iktisadi değerler üzerinden baktığımızda Yunanistan iflas etmiş vaziyette. Bu ülkelerin toplam dış borçlarının GSMH’ya oranları: Yunanistan’ın %153 İtalya’nın % 120,3 İrlanda’nın %114,1 Belçika’nın %97,3 Portekiz’in %90,6 Fransa’nın %87,6 Almanya’nın %80,1 İngiltere’nin %76,6 Hollanda’nın %65,6 İspanya’nın %63,9 Türkiye’de 2011 Haziran sonu itibariyle: Toplam dış borç stoku 309 Milyar$ dır.Borcun kompozisyonu şu şekildedir: -Özel sektör borçlar…….:202,2Milyar$ -Kamu kesimi borçları….: 95,3 Milyar$ -TCM Bank Topl.Borcu….:12,1 Milyar$ Bu durumda toplam dış borcu 2011 sonu itibariyle GSMH oranı %48 civarlarında olacaktır.Bunun Masstrich Kriterleri’nde oranının %60 olduğunu düşünürsek Türkiye’nin iyi bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. 2011ikinci çeyreğinde yakalanan büyüme hızı %8,8 dır.Bu beklenin üzerinde bir orandır.Bu oranla Türkiye dünyada ikici Çin ise % 9.5 nispetle birincidir. Türkiye’de en çok üzerinde konuşulan ve haklı endişe yaratan cari açık son alınan tedbirlerle kontrol altına alınmış ve hız kesmiştir. Türkiye’de bir önceki TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz’ın tavizsiz ve rasyonel uygulamalarının devam ettiriliyor olması hem içerde hem dışarıda ekonomimize olan güveni desteklemektedir. Bu yeni anlayış sayesinde gelinen noktayı 20 yıl önce hayal bile imkansızdı. Evvelden dünyanın hangi borsası hapşırsa biz zatürree olurduk.Şimdi ise adeta göbekten bağlı olduğumuz AB ekonomilerinin ağır gribal enfeksiyonlardan bile etkilenmiyoruz.Bu da uygulanan ekonomik politikaların isabetli olduğunu gösteriyor. Türkiye bir bakıma 10 yıla yaklaşan siyasi istikrarı yakalamanın nimetinden istifade ediyor ve toplum bunun bilincine varmış durumda. Bir zamanlar ülkede yeşil sermaye diye horlanan ve hırpalanan Anadolu sanayisinin GSMH daki, payı %15’leri ihracattaki payı ise %10’ları aşıyor.Bu firmalarımızın istihdam ettiği insan sayısı 450.000 bini geçmiş durumda. Türkiye’nin enerji üretimiyle ilgili başlattığı hamle, sadece HES’lerin 2025 yılında bu günkü mevcut kapasitemizi ikiye katlayacağını gösteriyor.. Ayrıca Türkiye 2,5 yıldır özenle ARGE çalışmalarını sürdürüp kritik mesafeyi aldığı rüzgar tribünü üretiminde de dünyada çok önemeli bir paya gözünü dikmiş bulunuyor.Birinci planda hedef 35 Milyar$’ı bulan rüzgar enerjisi yatırımlarımızın 7,5 Milyar$ lık kısmının yerli imalatla karşılanması.Bu konuda 121 akademisyenden oluşturulan kadro Sabancı Üniversitesi,TÜBİTAK,TAİ,İTÜ,İstanbul Ulaşım’ın doğrudan katkıları ve koordinasyonlarıyla mutlu sona doğru yaklaşıyor. 2011 Haziranında 7,5 Milyar$ olan cari açığın temmuzda 5,3’e ağustosta 3,9’a gerilemiş olması hem alınan tedbirlerle ilgili hem de turizm gelirlerinin yılın ilk sekiz ayında %17 artmış olmasıyla ilgilidir.Bu artış hemen tamamı kasalarımıza intikal etmiş 15,1 Milyar$’ı ifade ediyor. Yabancı sermaye yatırımlarındaki artış beklenenlerin üzerinde 10 Milyar$’ı aştı. İMF başta olan üzere dünya para piyasalarına hükmeden kuruşlukların yöneticileri ve devlet adamları Türkiye’deki bu gelişmelerin arızî olmadığını son dönemlerde siyasi,iktisadi ve mali, alanlarda gerçekleştirilen değişikliklerle basiretli yönetimlerin sonucu olduğu vurguluyorlar.Bu konuda tekdirlerini belirten Kemal Derviş ile en son ülkemizde bir üniversitenin davetlisi olarak konferans veren eski İngiltere Başbakanlarından Tony Blair’ın sözlerini örnek gösterebiliriz. Türkiye’de dikkat çekici diğer bir hususta Dünyanın önemli çok uluslu şirketlerinin Türkiye’yi adeta yönetim üssü haline getirmiş olmalarıdır.Zira Dünyadaki 35 çok uluslu şirket 116 ülkedeki operasyonlarını Türkiye’den yönetiyorlar.Yönetim Merkezleri de İstanbul. Demek ki, İstanbul’un finans merkezi olarak düşünülmesi ve bütün milli finans kuruluşlarımızı burada toplama fikri son derece de isabetlidir.Burada önemli bir nokta da bu şirketlerin 24 tanesinin tepe noktasında Türklerin bulunmasıdır. İstanbul’un Anadolu yakasında son on yılda gerçekleştirilen konut ve iş yeri yatırımlar ile İstanbul’a uydu şehirlerin kurulması projeleri bu gelişmelerden güç almaktadır. Bütün bunlar Türkiye’nin doğru yolda olduğunu göstermektedir. Ancak; “bu Türkler de fazla oluyor” diyenlerin girişebilecekleri karşı faaliyetlere hazırlıklı olmak şarttır.