Açıklamalarıyla; akılları, benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’an-ı Kerîm’in altı yönü de parlaktır. Aydınlık ve nurludur. Evham, vehim, kuşku, kuruntu ve şüpheler içine giremez. Çünkü, arkası Arş’a, yani Allah’ın kudret ve saltanatının tecellî ettiği / yansıdığı yere dayanıyor. O cihette ise vahyin nuru var. Önünde ve hedefinde saâdet-i dâreyn denilen iki cihan saâdeti yani dünya ve ahiret mutluluğu var. Ebede / sonsuzluğa, ahirete el atması var. Yani öbür dünyaya, dünya hayatından sonra başlayıp ebediyyen devam edecek / sürecek olan ikinci hayatı göstermesi var. Kur’an’da insanı cennete ulaştıracak yol ve yöntemler var. Saâdet ve mutluluğu sağlayacak nur ve ışık var. Kur’an’ın üstünde parıl parıl parlayan Kur’an’ın mucize olduğunu gösteren işaret, sikke ve damgalar var. Altında bürhan, delil ve kanıt direkleri var. İçinde hâlis, saf, katıksız; sadece, gerçek  hidayete erdirecek sırlar var. Sağında “E felâ ya’kıluun?” / “Akıl etmezler mi?” (Yasin: 68) sorgulaması var. Ki, akılları nutka getirip konuşturarak “Sadakte.” / “Doğru söyledin.” dedirtiyor. Solunda kalplere ruhanî, manevî zevkler vermesi var. Bu durumda, vicdanları şahit göstererek “Barekâllah.” / “Allah mübarek etsin, hayırlı ve bereketli olsun.” dediren Kur’an’a, yani beyanı mucize olan Kutsal Kitab’a; hangi köşeden, hangi yönden vehim, şüphe ve kuruntuların hırsızları girebilir? 

     Evet, beyanı mucize yani acze düşürücü olan Kur’an; asırları, meşrepleri yani yaratılış, huy, mizaç ve hareket tarzları farklı olanların ortak inançlarını içinde barındırır. Meslek ve yolları değişik olan nebilerin, velilerin, muvahhitlerin / Allah’ın varlığına ve birliğine inananların ortak noktalarını içerir, içine alır. Yani bütün o kalb ehli olanlar ve akıl sahipleri Kur’an-ı Hakîm’in veciz / özlü hükümlerini, esas ve asıllarını tasdik eder / onaylar bir surette, o esas ve temelleri kitaplarında zikredip / anıp kabul etmişler. Demek onlar, Kur’an denen semavî / göksel ağacın kökleri hükmündedirler. Hem, her âyet ve sûresinde sayısız hikmet / hatıra gelen soruların ince mâna ve faydaları bulunan Kur’an-ı Hakîm / Hikmetli Kur’an; bir fikrin, bir hakikatin veya bir emrin Allah tarafından peygamberlere bildirilmesi demek olan vahye dayanıyor. Evet, Kur’an vahiydir. Çünkü, Kur’an’ı indiren, sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan Allah, Hz. Muhammed’e verdiği mucizeler ile Kur’an’ın vahiy olduğunu belirtir. İspat eder ve kanıtlar.

     Nâzil olan / indirilen Kur’an dahi, üstündeki i’caz / mucizelik özelliği, taklidi mümkün olmayacak derecede güzel ve düzgün olan sözleri / âyetleri ile gösterir ki, Kur’an Arş’tan / Allah’ın kudret ve saltanatının tecelli ettiği yerden geliyor. Allah tarafından kendisine Kur’an indirilen Hz. Peygamber’in vahyin başlangıcındaki telaşı, vahyin gelişi anındaki kendinden geçme hâli gösteriyor ki, bu vahiydir. Ezelden geliyor. Ona misafir oluyor.

     Hz. Muhammed’in herkesten çok Kur’an’a karşı tam bir ihlâsı / samimiyeti, Kur’an’a karşı tam bir hürmeti / saygısı gösteriyor ki, Kur’an vahiy olup ezelden geliyor. Ona misafir oluyor. Çünkü o Kur’an apaçık bir şekilde gösteriyor ki, sırf hidayettir. Yani hakka giden yolun aslıdır. Yol göstericiliğin en üstünüdür. Çünkü onun muhalifi / zıttı, karşıtı görürcesine anlıyoruz ki, küfrün / Allah’ın varlığına, birliğine inanmamanın yani dinsizliğin ta kendisidir. İman ve İslâmiyetten ayrılma, sapma ve sapıtmaktan başka bir şey değildir. Bundan dolayıdır ki, Kur’an; iman nurlarının madeni ve kaynağıdır. Nitekim, iman nurlarının aksi zulümât / karanlıklardır. Yakîn, yâni delil ile şüphesiz ve tereddütsüz bir şekilde bilmeliyiz ki, Kur’an; hakikatler, doğrular ve gerçeklerin mecmaı / toplandığı yerdir. Hayâller, hurafeler, aslı ve esası olmayan inanışlar içine giremez. Teşkil ettiği / meydana getirdiği hakikatli İslâm Dünyası, belirttiği ortaya koyduğu esaslı şeriat / din ve gösterdiği yüksek mükemmelliklerin şahadetiyle; her hususta isabet etmiştir. Ayrıca varlığı kesin olan ve mahiyeti Allah tarafından bilinen, görünmeyen başka dünyalar demek olan gayb alemine ait  bahis ve konularda bile yanılmamıştır. Şehadet / görünür âlemin mevzularında olduğu gibi, bu sahalarda da, gerçekleri tam olarak bildirir. Böylece, içinde hilâf / yalan bulunmadığını ispat eder / kanıtlar.

Kur’an; Yaratıcının kuluna hitâbı

Kâinat sırlarını içeren kitâbı

İnsanı sonsuzluğa kavuşturacak âbı

Ebed meyvalarını bitiren türâbı