Kıbrıs'ta olanların ve yapılmak istenen kepazeliklerin, dünya tarihinde emsal ve benzeri yok.
     Savaş sonunda genellikle topraklar el değiştirir. Galebe edenin, yenenin eline geçer. Gâlibin tasarrufu başlar. Bazı istisnalar dışında gâlip devlet; vatandaşlara yeni bir şekl ve düzen verir.
     Çünkü savaş; önceye çizgi çeker. Öncekilerin bazı dinsel hakları dışında, yeni anlayış, yeni uygulanış; her alanda kendini gösterir. Artık eski hâl, eski durum muhal ve imkânsız olur. Yenilenler, kaybedenler ve mağlup olanlar için...
     Bir tek çıkar yol vardır; maziye dönmek için: Yeniden savaşmak! Çünkü kanla verilen, kanla alınır. Ne fiyata gitmişse, ancak o fiyata geri alınır.

     Kıbrıs'ta tarihten gelen haklarımız var. Orada yaşayan soydaşlarımız var. Orada varlığını sürdüren ilk fethin hatıraları, kalıntıları var.
     Kaldı ki bizim fetihlerimiz ve bizden önceki İslâm devletlerinin yaptıkları fetihler; oraları ele geçirip sömürmek için değildi. Ora insanlarına eziyet etmek, haklarını ellerinden almak, onlara kan kusturmak için değildi.
     Ora insanlarını ceberut, zâlim insanlardan kurtarmak içindi, bir. Hak dinle tanıştırarak  -isterlerse-  Hak dine kendi istek ve arzularıyla geçebilme imkânlarına kavuşturmak içindi, iki. Akıllarına kapı açıp isteklerini ele vermek içindi, üç.
     İşte, bu insanî duygularla Kıbrıs, müslümanlarca fethedilmiş. Çok sonraları 1571'de Osmanlılar;  Hac yolunu da emniyete almak için Kıbrıs'ı yeniden fethetmiş, almışlardı. Yine çok sonraları, Osmanlı'nın zayıflamasından yararlanarak, Rusya'ya karşı Osmanlı'nın yanında yer alması için Kıbrıs'ı isteyen İngiltere'ye; hukuken Osmanlıya bağlı kalmak şartıyla bırakılmıştı.
     Lozan'da sahiplenemediğimiz Kıbrıs için Türkiye; DP zamanında, garantör devlet olarak kendini kabul ettirmiş; oradaki soydaşlarımızı korumayı üstüne almıştı.

     Türklerin varlığına bir türlü tahammül edemeyen Rumlar, daima fırsat kollamışlar. Türklere yapmadıkları zulüm ve eziyet kalmamıştı.
     Varlıklarına son vermek istedikleri Kıbrıslı mazlum Türkleri; kahraman Türk Ordusu 1974' de, son defa kurtarmış. Türkleri yok etme plânlarını boşa çıkarmış. Sonunda KKTC kurulmuştu. Bu beklenmeyen sonucu; ne zâlimce hayaller kuran Rumlar istemiş; lâkin ummadıkları fakat hak ettikleri bir cevapla karşılaşmışlar. Ava giden avlanır hükmünü bir kere daha te'yit edip doğrulatmışlardı.  
     Kıbrıs'ın hepsini almak elimizde iken, Rumları peşimizde koşturmak mümkünken; sadece Kıbrıs'ın üçte biriyle yetinmiş. Haklarımızı tam olarak, doğru dürüst elde edememiştik.
     Durum böyleyken Rumlar; AB'yi ve ABD'yi arkalarına alarak, yine belâlarını aramakta. Âdeta Pirince giderken, evdeki Bulgurdan olmanın hesabını yapmaktadırlar.
     Biz haklıyız. Onun içindir ki, Hak bizden yana. Mecbur kalır zorlanırsak, Hakkın inayeti ve yardımıyla yine galebe eder. Yine Rumlar'ın beyinlerine yıldırımlar gibi ineriz.

                    İnşallah, tüm dünyayı başlarına ederiz dar mı dar
                    Bu hususu unutursa Rum, olamaz asla bahtiyar

     Şöyle bir düşünelim: Kızılderililer mazlum oldukları halde, ellerinden alınan topraklar için hak talebinde bulunabiliyor mu?
     Aztek ve Endülüs kalıntıları hak iddia edebiliyor mu?
     Kırım Türkleri, Kırım'da eski hâllerine, tam olarak yani Stalin sürgününden evvelki durumlarına kavuşabiliyor mu?
     Doğu Türkistan halkı; zâlim Çin işgalcileri karşısında bir şey yapabiliyor mu?
     Karabağ'dan zorla sürülen, çok sıkıntılı bir hayata mahkûm edilen Türklere hakları veriliyor mu?