1956’lı yıllarda Celal Bayar bir konuşmasında partimiz diyerek bir olayı anlatır. Herkes pür dikkat dinlemektedir. Konuşmasının sonunda bahsettiği partinin DP olmayıp İttihat ve Terakki Partisi (İTP) olduğu anlaşılır. Buradan anlaşılıyor ki devirler ve çağlar değişmiştir. Celal Bayar halen İTP’lidir.

İTP’nasıl bir beyin yıkaması yapmıştır. Parti bu kadar insanı kendisine nasıl bu kadar kuvvetle bağlamıştır? Partiye katılan insanların bu geminin yanlış istikamete gittiğini nasıl anlayamamıştır, neden seyahat edilen istikamete gitmeyen gemi terk edilememiştir, hayret edilecek bir şeydir.

Bu parti içinde yer alan insanlardan bazıları işin sonunun nereye varacağını bilmektedir. Nitekim Halil Paşa’nın anılarında bu durumu görüyoruz. Kurayı çekip Makedonya’ya gittiğinde sınıf arkadaşı Şevki, paşaya ne diyor?  “Halil bak! Allah benim canımı da Türkler için alsın… Amma ben senin gibi deli değilim, gâvura kalacak topraklar için ölmek istemem.” Buradan ne anlaşılıyor? Balkanların kaybedileceği daha o tarihte belli olmuştur. Bunu hızlandırmak veya engellemek devletin yekpare bütünlüğüne bağlıdır. Bürokratik kadrolar (ordusu, mülkiyesi, maliyesi, tarikatların hepsi) devlete sadakat gösterdiği taktirde düşman istediğini yapamayacaktır. Bu günde tıpkı böyledir:  O gün İTP’in vatansever kanadı ahmaklığına kurban gitti, ipleri arkadan Masonların yönettiğini göremediler. Bu gün de Güneydoğu’nun Türkiye’den koparılacağını söylüyorlar, Masonlar ve kripto ajanlar üzerinden algı yönetimi yaparak bazen ihanet, bazen ekonomik kriz yaratarak, bazen uyuşturarak, bıktırarak, terörle terbiye ederek yapacaklarını yapmak istiyorlar.

İTP’nin Masonlar tarafından nasıl idare edildiğini anlamak için o zaman yaşanan bazı olayları yeniden düşünmek gerekiyor. 2. Meşrutiyetten önce “Volkan, Tanin, Şuray-ı Ümmet ve Serbesti Gazetesi gibi gazeteler yayınlanmaktadır. Bu gazetelerin ilk üçü Siyonistler tarafından idare edilmektedir. Bu günkü bazı gazetelerin yaptığı gibi batılı değerleri savunmaktadır. İslam’ı ilkel, geri kalmış ve gelişmeye engel muzır bir din olarak görmektedirler. İşin ilginç tarafı irticai yayın yapan Volkan Gazetesi’de Masonlar tarafından kışkırtma, ajitasyon ve provokasyon amacı ile kullanılmaktadır. Nitekim 31 Mart Vakasını bastırmak üzere İstanbul’a gelen Erkan-ı Harp Kolağası Ohrili Kemal Bey, İstanbul Emniyet Müdürü oluyor.  Volkan Gazetesi’nde çıkan kışkırtıcı başmakalelerin asılları bu zatın evinde yapılan aramalarda ele geçiriliyor.

Tanin ve Şuray-ı Ümmet Farmasonların çıkarttığı gazetelerdir. Yayın politikası batının çıkarlarına Siyonistlerin programına göre belirlenmektedir. Tıpkı bu gün bazı gazetelerde olduğu gibi… Bir tane örnek vermemde mahsur olmasa gerek, mesela Taraf…

O tarihlerde işlenen siyasi cinayetler etüt edildiğinde bunların iç siyasetteki çekişme, parti rekabeti olmayıp, Yeni Dünya Düzeni’nin Osmanlı ayağını temsil eden şahısların işlediği bilinçli cinayetlerdir. Mesela Arnavut Hamdi Çavuş Lazkiye Mebusu Mehmet Arslan Bey’i Askeri Farmason Konseyi Başkanı Yahudi Remzi’nin talimatıyla öldürmüştür. Birkaç yıl önce Lübnan’da işlenen Hariri Cinayeti de aynı merkezlerin talimatıyla gerçekleştirilmiştir.

Harekât Ordusu Padişahı devirmeye muktedir olamazsa 2. ve 3. Orduların devreye girmesi planlanmıştır. İç savaş çıktığı taktirde dünya silah fabrikaları sahibi Bernard Baruh her türlü askeri malzemeyi süratle temin edeceği vaadinde bulunmuştur. Askeri hükümet konseyinin maaşlarını Banker Jakop Schiff ve Rothschild verme taahhüdünde bulunmuştur.

Eğer askeri darbe gerçekleştirilirse laiklik kabul edilecektir. Arap harflerinde değişiklik yapılarak bir Azeri bilim adamının yaptığı Türk alfabesine geçilecektir. Bu inkılaba karşılık Yahudilere Filistin’de 38 bin Km2 arazi verilecektir.

Rumeli’de dönme ve Masonların çevirdiği dolaplar Padişaha bildirilmiştir. 5 Temmuz 1908 tarihinde GÖRİCE METROPOLİTİ FOTİS, Manastır’daki 3. Ordu Komutanı Müşir Şemsi Paşa’nın Mülazım Kambur Atıf tarafından öldürüleceğini, Selanik’te Emanuel Karasso’nun evinde alınan kararların müsveddelerini ele geçirerek Padişah’a göndermiştir. Bundan haberdar olan Masonlar Fotis’i bulup kireç kuyusuna atarak öldürmüşlerdir. Makedonya ulemasından Mehmet Rıfkı Efendi’de aynı cinayete kurban gitmiştir. Caniler hiçbir zaman cezalandırılamamıştır.

31 Mart Olayını tezgâhlayan Masonik ekibin faaliyetlerini genç bir dönme Yunan Hükümeti Casuslarından Theodoron Astikini’ye satıyor. Bu belge Osmanlı hükümet yetkililerinin eline geçiyor. Mason dönmeler bunu haber alınca Astikini’nin evini basıyorlar, işkence ile konuşturuyorlar belgelerin Boşnak Hüseyin Ali Efendi’ye verildiğini onun da trenle İstanbul’a hareket ettiğini öğreniyorlar. Masonlar Makedonya Rizorta’nın elemanlarından birinin evinde toplanıyorlar. Theodoron Astikini’yi öldürülmesini sağlayan CZERMA FOVKA locasına ve Metr Salem’e teşekkürlerini bildiriyorlar. Boşnak Hüseyin Ali Efendi’nin öldürülmesini ve elindeki müsveddelerin ele geçirilmesi kararını alıyorlar. Edirne’deki 3. Orduda görevli Mason subaylara bildiriyorlar. Boşnak Hüseyin Ali Efendi’yi Dedeağaç’ta trene binen 4 subay yakalıyor, Bodima ormanına götürüp infaz ediyor. Bu olaydan sonra İngiliz işbirlikçisi Prens Aziz Hasan 31 Mart Teşkilatı Projesinin İsmail Mahir Paşa’nın eline geçtiğini öğreniyor, Paşayı Çemberlitaş’da öldürüyorlar, belgeyi ele geçiremiyorlar. Dönme Cavit ve arkadaşları Osmanlıyı bölme ve yıkma projesi belgelerinin Serbesti Gazetesi’nin Başmuharriri Hasan Fehmi’nin eline geçirerek yayınladığını öğreniyorlar. Fehmi Bey’i arkadaşı Ertuğrul Şakir’le birlikte Galata Köprüsü üstünde öldürüyorlar. Belgenin Adliye Nazırı Nazım Paşa’nın eline geçtiğini öğrenen İTP Masonları İttihatçı Mülazım Şerif göndererek Nazım Paşa’yı öldürüyorlar.

İttihatçıların ahmak fakat namuslu adamlarından Süleyman Askeri Irak cephesinde İngilizlere karşı savaşmaktadır. Bir ara bunalıma düşer kendi kendine söylenerek: Ey dönek ruhlu alçak farmason dönmeleri neredesiniz? Hani imparatorluk büyüyecek ve Panislamizm genişleyecekti, yapacağınız yardımlara ne oldu? Nerede şerefiniz, vaadiniz? Ey Müşir Şemsi Paşa sana suikast yapanlar kahrolsun diyerek intihar eder.

Harekât Ordusu İstanbul’a geldiği zaman yaptığı yağma ve zulümle 60 bin kişiyi haksız yere öldürmüş, devletin ideolojik temellerini, direnme gücünü yok etmiştir.

Bu ve bunun gibi askeri darbelerin zararını hiçbir zaman anlamamış bulunan Halil Kut Paşa ne demektedir: 1908 ihtilali bir fakir aileden yetişen genç subayların himmeti ile yapılmıştır. Paşa; ömrünün sonuna kadar devleti yıkıma sürükleyen projenin figüranı olduğunu anlayamamıştır.

Sonuç: Senaryosu olmayanların kaderi, başkalarının yazdığı senaryoda figüran olmaktır.