HUNTİNGTON’UN KEMALİZM VE BATILILAŞMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

 ("Clash of Civilizations", of a post-Cold War new world order.)

(5)

Huntington'ın ifadesiyle 1920 ve 1930'larda Türkiye'yi Osmanlı ve Müslüman geçmişinden uzaklaştırma adına faaliyet gösteren Kemalizm, medeniyet ithaliyle Türkiye'yi Avrupalı yapmaya kalkan bir projeydi. Huntington tıpkı benzeri diğer projeler gibi sonuç itibariyle Kemalizmin de başarısız olduğunu söyledikten sonra, bu başarısızlığın neden kaçınılmaz olduğunu şu cümlelerle açıklıyor:

Eğer Batılı olmayan toplumlar modernleşmek istiyorlarsa, bunu Batılılar gibi değil, tıpkı Japonya gibi, kendi yöntemleriyle, kendi gelenek, kurum ve değerlerini kullanarak ve geliştirerek başarmak zorundalar.  (Teknomilliyetçilik)

Toplumlarının kültürlerini temelden yeniden şekillendirebileceklerini düşünebilecek denli kibirle dolu politik liderlerin başarısızlığa uğrayacak olmaları mukadderdir. Böyle liderler, atıl kültürün kimi öğelerini tanıtabilseler bile, mevcut kültürün temel öğelerini ortadan kaldırmaya ya da sonsuza dek bastırmaya güç yetiremezler. Daha da kötüsü, Batı virüsü bir kez bir başka topluma yerleştiği an, onu oradan söküp atmak zordur. Bu virüs orada yaşamaya devam edecek olsa da, öldürücü değildir; hasta, yaşamaya devam eder, ama virüsün zararından korunamaz. Politik liderler tarih yapabilirler, ama tarihten kaçamazlar. Kararsız ülkeler ortaya çıkarırlar, Batılı toplumlar yaratamazlar. Kalıcı olan ve tabiat haline gelen kültürel bir şizofreni ile ülkelerini malul ederler. 

Batılılaşma konusunda Türkiye bugün itibariyle (tıpkı Rusya gibi) ikiye bölünmüş durumda.

Çünkü Türkiye artık Kemalizm öncesinde olmadığı (ve olamayacağı) gibi, Batılı da değildir. 

Zira Türkiye, Kemalist dayatmalar sonucunda, ne Orta Doğulu ne de Batılı olmayan, iki arada bir derede, kafası karışık ve bütün bunlardan ötürü tanımsız ve kimliksiz bir ülke haline gelmiş durumda. 'Kararsız' olmasının nedeni de yine bu kafa karışıklığıdır.

Tıpkı Avustralya'nın Asyalılar tarafından reddedilmesi gibi, Türkiye'nin de kültür ve medeniyetinin Avrupa ülkelerinden farklı olması nedeniyle yıllardır Avrupa kapısında bekliyor olması da ilk olarak aklımıza Kemalizm’i getirmeli. Çünkü her ne kadar ilkokuldan itibaren herkese 'artık Avrupalı olduğu' öğretilse de, dışarıdan bakıldığında gerçeğin hiç de öyle olmadığı (ve daha da önemlisi, olamayacağı) açıkça görülüyor.

Türkiye, eğer bu kararsızlıktan kurtulmak istiyorsa, geçmişine ve kimliğine vurulan ölümcül darbeleri algılayabilme adına Kemalizm’in aslında nasıl bir proje olduğunu objektif bir gözle görmeli ve (hepsinden önemlisi) ezberlerini bozmaya baştan hazır olarak dikkatle incelemelidir. Kendini bulabilmesi ve kaldığı yerden yola devam edebilmesi için bu şarttır.

KEMALİZM VE BATILILAŞMA

Huntington, Batılı olmayan toplumların 'modernleşme' ve 'Batılılaşma' kavramlarına üç farklı tepki verdiklerini söylüyor:

1- Hem modernleşmeyi, hem de Batılılaşmayı reddetmek,

2- Her ikisini de benimsemek,

3- Modernleşmeyi benimseyip, Batılılaşmayı reddetmek.

Hem modernleşmeyi hem de Batılılaşmayı benimseyen ikinci tip tepkinin Kemalizm’e karşılık geldiğini söyleyen Huntington, Türkiye'de Mustafa Kemal tarafından hayata geçirilen bu modelin yapısını (Türk kültür mirasının özelliklerini de dikkate alarak) inceliyor.

Kitabında Türkiye’ye sıklıkla değinen Huntington, Kemalizm'in üç varsayıma sahip olduğunu belirtiyor:

• Modernleşme arzulanır ve gereklidir.  • Yerli kültür modernizasyonla uyumlu değildir ve bu nedenle terk edilmeli ya da ortadan kaldırılmalıdır.  • Bir toplumun başarılı bir şekilde modernize edilebilmesi için, tamamen Batılılaşması gerekir. 

Modernizasyon kavramını daha çok endüstriyelleşme çerçevesinde ele alan Huntington, Kemalizm’in bu yaklaşımının, 'Başarılı olmak için bizim gibi olmalısınız, çünkü bunun tek yolu bizim yolumuzdur' anlayışında olan kimi Batılılar arasında popüler olmasının sürpriz olmadığını belirtiyor. Batılı olmayan toplumların dini değerlerinin, ahlaki varsayımlarının ve sosyal yapılarının, endüstrileşmenin gereklerine çoğu kere yabancıdır. Bazen düşmancadır.  Ekonomik anlamda kalkınabilmek için, günlük hayatın ve toplumun radikal ve yıkıcı bir şekilde yeniden yapılandırılması ve hatta bu toplumlarda yaşayan insanların varlığı anlamlandırılma şekillerinin dahi değiştirilmesi gerekiyor.

Huntington, bu noktada, medeniyetler çatışması ve Orta Doğu politikaları gibi konularla ilgili olanların yakından tanıdığı bir isim olan Daniel Pipes'ın 'In the Path of God' adlı kitabından bir alıntı yapıyor. Bu kitabında İslam’ın modernleşme adına herhangi bir alternatif sunmadığını belirten Pipes, laikliğin, Avrupa dillerinin ve Batı eğitim kurumlarının kaçınılmaz olduğunu, Müslümanların ancak Batı modelini açıkça kabul etmeleri durumunda kalkınabileceklerini, ancak Batı kültüründen bir şeyler öğrenebilmek için, öncelikle onun üstünlüğünü kabul etmiş olmak gerektiğini söylüyor.

Bu noktada sözü Mustafa Kemal Atatürk'e getiren Huntington, Atatürk'ün bu sonuçlara Pipes'tan 60 yıl önce vardığını ve bu nedenle de Türkiye'yi Batılılaştırma ve modernleştirme adına büyük bir hamle başlattığını belirtiyor.

Dikkat edilirse Huntington burada çelişkiye düşüyor:  Kemalizm’le birlikte Türkiye’nin kendi medeniyet değerlerini terk ettiğini böylece batının üstünlüğünü kabul ettiğini söylüyor. Hâlbuki M: Kemal medeniyet değerlerini terk etmeye rağmen Batının üstünlüğünü ret ettiğini görmezlikten gelmektedir. 

M. Kemal’in 10 yıl Nutku’nda söylediği ” Türklüğün unutulmuş üstün medeni vasfı medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.” Sözü batının üstünlüğünü kabul etmediğini meseleyi metodoloji meselesi olarak ele aldığını göstermektedir.