Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ihracat rakamlarını açıkladı.
Şubat 2015 itibarıyla son bir yılda ihracatımız %4,36 azalmış, son bir ayda ise %0,58 azalmış.
İhracat; küresel dünyada büyümeyi amaçlayan devletlerin, savaşmak zorunda kalmadan, savaş kazanmadan güçlü olmalarını sağlar.
Yani küresel dünyada söz sahibi olabilmenin ilk şartı; “İthalat yapmadan, ihracat yapmaktır”.
İhracatta gerileme demek; üretimde, yatırımlarda, büyümede, istihdamda azalma demektir.
Üretimin temel göstergelerinden biri de “Sanayi Kapasite Kullanım Oranı”dır.
Kapasite kullanım oranımız %72’lere geriledi.
Geçmiş yıllarda bu oran ortalama %85’ler seviyelerinde idi.
Sanayi yatırımlarımız gün geçtikçe atıl kalıyor.
Çünkü ürettiğimiz ürünlere talep yok.
İç talebin olmayışını tasarruf tedbirleri çerçevesinde hadi olumlu bulalım!!! 
Bu arada “her tasarruf küçülmeyi işaret eder”.
Dış talep yok, fark yaratamıyoruz.
Sanayimiz demode kaldı.
Talep gören malları ise doğru fiyat ile üretemiyoruz.
İhraç ettiğimiz ürünler içinde istihdama, büyümeye fayda sağlayan otomotiv, tekstil, demir-çelik ürünlerinden daha fazla, istihdama-büyümeye fayda sağlamayan altın var.
Şubat 2015’te;
1,88 milyar USD altın ve değerli taş, 1,39 milyar USD otomotiv ihraç ettik.
Külçe altın ihracatımız artmış.
Şubat ayında 12,24 milyar USD ihracat, 16,85 milyar USD ithalat yaptık.
İthalat rakamlarımızda %5’e yakın azalma var.
İthalat rakamlarımızın bu kadar büyük olmasının sebebi petrol ve ürünlerinin tamamını dışarıdan sağlıyor olmamız.
Petrol fiyatları azalınca, ithalat rakamlarımızda azaldı.
İthalat rakamlarımız konuşulduğunda “Enerji alımlarımız nedeniyle ithalatımız fazla” denilir.
Bu sebeple son yıllarda dere yatakları ve ağaçlar kesilerek birçok enerji santrali inşaatı başladı.
Enerji’yi Rusya’dan alıyoruz.
Bizimde rahatlıkla üretebileceğimiz, tükettiğimiz malları ise Çin’den ithal ediyoruz.
Rusya ithalat rakamımız 1,9 milyar USD, Çin’den ithalatımız 2,1 milyar USD oldu.
Demek ki sorun sadece enerji üretememiz değil...
Tüketim malı ithal ettiğimiz Çin ithalat rakamlarımızın zirvesinde.
Daha kendi kullandığımız eşyamızı, giyeceğimizi üretemiyoruz.
“İhracatçılarımız, döviz arttığında daha fazla kazanır” ifadesi normal döviz artışlarında geçerli olabilir.
Fakat USD son iki yılda % 48 arttı.
Buna “döviz arttı” demek iyimserlik olur.
Bu denli büyük “devalüasyon” yaşanmış bir ülkede, ihracatçılar dâhil tüm ülke kaybeder.
Ülkenin varlıkları erir.
Dolardaki bu artışı hükümetimiz ABD’nin para politikalarına bağlıyor.
Ve ABD’nin faiz artışı yapması ile oluşabilecek riskten bahsediliyor.
Ama ABD Merkez Bankası FED konuşulan faiz artışını henüz yapmadı.
Fakat bizde USD kuru 2,60 TL nin üzerine çıktı.
Hükümetimiz, seçim söylemlerinde “USD’nin 1 TL olacağını” taahhüt etmişti.
USD’yi 1 TL’ye indirmek başarı ise; USD’yi 2,60 TL’nin üzerine çıkarmak da o denli başarısızlıktır.
Kimse “o suçlu bu suçlu” demesin, çuvaldızı biraz da kendine batırsın.
Ona buna suç atmaktan çözüme odaklanamıyoruz.
Kendimizde kusur göremezsek, geleceğe dair sağlam ve güvenilir adımlar atamayız.
“Evet, ekonomi yönetiminde sorun var” deyip kriz yaratmalıyız.
Bu durum ülkemiz için en doğru çözümü bulmamızı sağlayacaktır.
USD’deki bu devalüasyon, ekonomimizin ne kadar eksik ve sakıncalı olduğunun en net ve gizlenemeyen başarı yada başarısızlık endeksidir.
Dolar’daki devalüasyon, bugün-yarın elektrik ve doğalgaz faturalarımızı da yükseltir.
Fakat bu zam, ay sonu enflasyon rakamları açıklanırken, her nasılsa enflasyonu yükseltmez.
Enflasyonumuz hava durumu gibi...
Hava durumunda sıcaklık bellidir ama hissedilen sıcaklık farklıdır.
Nem; termometre sıcaklığı ile insan vücudunun hissettiği sıcaklığın farklı olmasını sağlar.
Enflasyonumuzda da bir “nem, küf, pas, kir” var.
Resmi açıklanan enflasyon %9’lar seviyesinde, ama her nasılsa halkın hissettiği çok daha fazla oluyor.