“Yaşamdan Hikayeler” Programı Fetönün Emriyle Mi Kaldırıldı Yoksa?

Sizce?

Bence mi?

Ey yavrum ey!

Yaz çiz, dön oynat…

Yıllar sonra, giz oyunun tam bilincin gişelerine girecek-keeen, uzat o uzun kolunu çek çıkart!

Sonra puuuff!

Vay anam vay, bizde yedik!

Teoriyse, teori!

Eh biz diyelim komplo teorisi…

Senaryolaştırmadan kim gerçeğe ulaşabilmiş ki?

Öyle değil mi? O hal de…

Yayınlandığı ilk günden beri, büyük bir dikkatle takip ettiğim “Yaşamdan Hikayeler” programı…

Z. K. Hastanesinde öteden beri, doğan çocukları ailelerine öldü deyip, başka ailelere sattıkları idiası…

Aileler anlatıyor…

“Çocuğunuz öldü?”

“Öldüyse, cenazesini verin?”

“Hastane mezarlığına gömdük!”

Hep aynı nakarat, hep aynı senaryo!!!

Boynunu büküp giden gitmiş evine, yarı buçuk şüphe içinde ama!

İtiraz edenler ise güvenlik görevlileri tarafından darp edilmiş, pataklanmış!

Ve daha neler neler…

Kimi anne, annelik içgüdüsü ve dahası bu yasadışı “Gömdük” nakaratlarına inanmayıp, çocuğunu sattıkları düşüncesiyle aklını kaçırıp akıl hastanelerinde yatmış…

Üstelik en yakın kocasını bile inandıramamış, bu korkunç oyuna!

Veee artık kendileri için yazılan ve çizilen acı kader filminin pimi çekilmiş her bir anne için…

Yıllaaar yılı bağırlarında büyüttükleri kor alev yakmışta yakmış, derin sancılar acıtmışta acıtmış her birini!

Başhekime vs. çıkıp şikayet etmek mi?

Tüm kapılar kapalı, tüm duvarlar örülü, organize çalışanlar havada yıldız;

Bir görünen bir daha görünmez olurmuş!

Tam hikaye yani…

“Yaşamdan Hikayeler” değil ama!

Ama işin ucunda Fetö varsa, kiiim bilir ülke içi bilinmedik daha ne hikayelerimiz var bizim, Fetö heybesinin pinhanında! Kim bilir?

İşin enteresan tarafı, aynı hastanede çocuğunun aynı senaryoyla çalındığını iddia eden aileler çığ gibi büyüdü de büyüdü…

Hatta başka şehirlerden ihbarlar gelmeye başladı; “Falan filan hastanelerde de, aynı şeyler oldu!” diye…

Eeee azizim bu iş bir çete işi değil, bana göre, tamda bir Fetö işi…

Yani, ancak olsa olsa Fetö işi, derin devlet, yada paralel devlet olarak ta adlandırabilirsiniz…

Ne sayarsan sayarsanız sayın; ne fark eder ki;

Sağı gördün, sağ oyna! Solu gördün, sol oyna! Dön oyna, vur oyna! Hepsiyle de FetOyna!

Davulcu aynı davulcu, köçek aynı köçek! Öyle değil mi?

Eee Fetö bu; ailelerin genleriyle oynayacak, belki de çalınan çocukları kendisine inanan ailelere vererek çekirgeden Fetö yandaşları yetiştirecek? Daha ne olsun!

O dönem bu olayı haber yapan gazeteciler dayak yemiş, işinden atılmış…

Yani eller kollar o denli uzun!

Peki bu ülkede kimin gizli elleri kolları bu kadar uzun/du?

Elbette Fetö-nün!

Başka kimin olacak canım!

Üstelik Feto halısının serili, minderinin kurulu olduğu illerde ise hep aynı ihbarların gelmesi de teorimi daha da güçlendiriyor…

Daha programın ilk haftasında fikrimi beyan ederek, bu iz üzerinde gitmeleri gerektiğini söylesem de, gizli gizli bana katıldıklarını söyleseler de, hiç ama hiç dile getirilmedi program içerisinde!

Korku, canım korku!

Korkunuz neye, kime!

Söyleyin; “Bu bir Fetö oyunumu deyin!

Deyin ki insanlar birazda o gözle baksın, o yol üzerinde iz sürsün ve gerçeğe daha çabuk ulaşabilin! Tabi sizde!

“Korkunun ecele faydası yok!” demişler…

Bakın işte, korkup dile getirmediğiniz gerçeği, karşı taraf ok işaretlerinin giderek kendilerini gösterdiğini, dahası suçlulardan birisi konuşursa Türkiye’de bu büyük olayın patlamasına az kaldığını bilincinde oldukları için, dillendirmediğiniz diliniz susturuldu!

Veeee program kaldırıldı.

Yani, bir üfürükle hooop, toptan dağılım! Ne ala memleket!

Şuradan devletime de sesleniyorum…

Tabi hala tam anlamıyla temizlenmemiş devletimin içindeki sızma Fetöşçülere değil, gerçek devletime sesleniyorum; bu işin peşini bırakmayın!

Zira ailelerin geniyle oynanılmış; kardeş kardeşini bilmez, baba kızını, anne oğlunu ve dolayısıyla amca dayı yeğenini…

Bu korkunç bir olay ve bu olayın örtbas edilmesi çok daha korkunç…

Bu olay açığa çıksa idi; eminim ki Fetö düzeni tamda bu filimde sarsılacak, dağılacak ve eni ayetinde bir umut tam bir orta temizliğe ulaşacaktı.

Yani açıkçası ben bu olayın sonuca varmasıyla tıpkı bir 15 Temmuz kadar akla karanın ayıklanacağı bir temizlik bekliyordum.

Öyle ya; satanda, satılanda vs vs vs şöyle bir silkelenip kendine gelecek, kendisine neler yapıldığını görecek, başkasına neler yaptırıldığını bilincine varacaktı.

Yani bu olayda kişiler kendi kendilerini ayıklayacak, taşlarından aklanıvereceklerdi.

Ama böyle olmadı, “Yaşamdan Hikayeler” Yapımcısı, Sunucusu…

Hepinize söylüyorum;

Olmadı, Olmadı, Olmadı!

Ah be, bu programın sunucusu ben olacaktım ki! Neyse!

15 Temmuzda tankların altına yatanları hatırlayıp cesaret alsaydınız bari…

Adam canlı canlı tankın önüne yattı, cesaretinin gücü kuvveti o tankları durdurdu…

Amaç vatandı, cesaret vatan aşkındandı tabi!

Keşke sizlerde az cesaret gösterip en azından Vatan evlatları için dile getirseydiniz bu teorileri… Ve sonradan korkup kapatmasaydınız perdelerinizi!

İllaki tankın önünde durmak değildir cesaret…

Cesaret her yerde, her türlü haksızlığın karşısında dimdik durabilmektir…

Cesaret Vatan ve Vatan evlatları için cesurca haksızın ve haksızlığın karşısında dimdik durabilmektir…

Hele ki bu haksızlık; 15 Temmuz gecesi darbe girişimiyle vatanı yok etmeye çalışan kişinin, bu vatan evlatlarının üstünde oynadığı bir başka oyun ise…

Eh durulur muydu?

Asla ve asla sessiz kalınmamalıydı ve gerisin geri adım atılmamalı, dahası geriye çekilip yine eskiden olduğu gibi, bu çalınan bebeklerin ve acı dolu ailelerin üstüne, yine o yılların tozlu örtüyü serilmemeliydi…

Şimdiiiii, hepimizin kulaklarını tırmalayan bebeklerin ınga sesleri…

Aman Yarrabbim!

Dilek Kayaların, Metelerin, Cem Sümbüllerin Sessiz Çığlıkları…

Yüreklerine kezzap dökülmüş annelerin feryat figanları…

Hepsi ama hepsi kocaman bir “Çığlık”

Ne yazık ki şimdi hepimizin kulakları sağır…

Dün bihaberdik evet, ama bugün hepimiz ‘Sus’

O nedenle hepimiz sağır, sus ve suçluyuz. 

Sevgilerimle