Hani "Balık akıllı" derler ya;

galiba biz de toplum olarak balık akıllı olma yoluna doğru gidiyoruz işte...

Neden, insanoğlu kendi yol haritası olan aklının yolun da gitmesi gerekirken, hep bir başkasından duymak zorundaymış gibi, hep bir ikaz ile, hep bi dur tabelası şarjı ile başkaları tarafından hatırlatılması zorundalığı hakim ki? Neden?

Peki, bura da balık aklına binaen bu açı ne?

Ve neden? Oluşan bu soru işaretine...

Neden çok elbet de, ancak tek bir örnek nedenle ele alalım biz...

Son zamanlar da toplumsal sorumlulukların başın da yer alan sosyal mesafe, yani özün de fiziki mesafe kurallarına uyulması gerektiği realitesi mesela...

Peki biz bu kuralları daha anlayamadık mı? Anladık anlamasına da, anlamalar bizim için yeterlilik teşkil etmiyor. Bunun devamlılığı için sürekli hatırlatan, uyaran, ikaz edenlerimiz olmadıkça unutuyoruz işte!

Nasıl yani?

Yanisi şu; kişinin payına düşen normu neyse ne, şarjı bittiğin de başkaları uyararak şarjını yenileyecek ki hatırlasın? Çok aptalca öyle değil mi? Tabiki de aptalca ancak ne yazık ki gerçek bu! Görünen durum ve bütünsel tablo bu?

Ve ben eminim ki, toplumun sırtına tuz yarası misali yük olan, kronik kambur olmuş bunca balık akıllı tutumluların, kendi sırtının heybesine geldimi dolum, çocuklarına dahi ikinci hatırlatma sabrı ve teleransı tanımıyorlardır.

Peki toplumun sırtına bu kadar yüklenmek neden? Ve ne hakla?

Neden hep birbirimize yük teşkil ediyoruz? Neden?

Herkesin kendi yükü kendi sırtına ağır geliyorken, toplum içerisindeki bunca balık akıllı gürruhun yükünü sırtlanmak, neden?

Yaz geldi çok güzel, anladık;

İyi de, senin saklandığın Kış değildi ki..!

Yaz'ı görür görmez, bir başkasına Kış olabilecek sorumsuzluk örneği sergililemek neden?

Hava çok güzel anladık; senin saklandığın kötü hava değildi ki..!

Güzel havayı gördün de, bir başkasına kötü hava olabilecek sorumsuzluk örneği sergilemek neden?

Daha marketler de bile fiziki mesafe kural ihlali!!! Yazık diyerek nokta acizliğine düşmüyorum tabi.Yazıktan çok daha fazlası düşüyor dilime ve fazla olan tüm fazlalıklar acizleşiyor gözüm de, neyazık ki!

Senin karşın da olan bir virüstü ve payına düşen norm ise sadece sosyal mesafe.

Hepsi bu!

O virüs hala var, Güneşin arkasına saklanan da, havanın güzelliğine yaslanan da, o var!

Tamam anladık, diyorsun ki;

"Nasılsa sağlık sistemin de bir numarayız. Solunum cihazlarımız tam takır.

Etrafımızda canla başla çalışan,

aylardır kahvaltıyı, yemeği, uykuyu, rahatı unutan, tulumlar maskeler için de terim terim terleyen, her dakika steril olmak zorundalığı ile kendi eline yabancı düşen doktorlarımız hemşirelerimiz nasılsa var ve nasılsa pervane.

Var da, öyle de;

Bu bencil düşüncenin, çok ağır vebali var!

Hadi sen atlatacağına inanıyorsun, peki ya bulaştırdıkların atlatabileceklermi bakalım.

Etrafına tek pencereden bakmayı felsefe edinen cahil cühela zihniyetlerin düşüncesi ise;

"Kader neyse o" ve "Ölümden kaçış yok" He ben de biliyom kaçış yok ancak teddil-i  mekan da tedbir var. Tedbiri elden bırakırsan, bura da koca bir topluma karşı altından çıkılmaz büyük bir sorumsuzluk örneği ve bu düşünce başlığının altında yatan her satır da ağır veballer var.

Hadi madem söz de bu kadar kaderciyiz, dahi madem baş kaldırıp tedbiri elden bırakıyoruz ya... Eee virüsü kapınca da kaderci olalım ha, ne dersiniz? Mesela bir odaya kapatsınlar bizi, yakınlarımız da yaklaşmasın bize, ora da çaresiz ölelim. Aman doktora yetiştirin de demeyelim ha! Eee kaderciyiz ya, teslimiyetdeyiz ya. Kadercilik ve teslimiyet bu değil, onlar da pekala iyi biliyor bunu. Bu bencillik ve kendinden başka herkesi hiçcil görmektir...

Veee gelgelelim, genel tabloya bakınca içimden geçenleri gizliyemiyorum tabi, kalemimden ve siz sevgili okurlarım dan!

Madem, insanı yoran yine insanlar! Öyle değil mi? Covit 19'un yaşlı ve bağışıklık sistemi güçsüz gurubu hedef aldığı gibi,

keşke diyorum, keşke mutasyonla öyle bir virüs sıra da olsun ki yaşlıları değil, Dünyayı kirleten, insanı yorup sırtına kambur olan tüm balık akıllıları alıp götürsün.

Aklın yolun da yürüyenler ise, Dünya ya kir, sırtımıza kambur olmadan kalsın geriye.

Vee daha keşkemin cümlesi bitmeden ve nokta  yerini bulmadan, bir "Çığlık" düşüyor kulağıma ve tüm kamburlardan bir ses yükseliyor tüm keşkelerimizin metaforuna;

"Yok Öyle Bir Dünya" diyor! "Yok"

Yaşasın kambur ortaya çıktı derken arkamı bi dönüp bakıyorum ki, "Çığlık" yok, "Sus" var kimsecikler yok.

Peki diyorum; herkes düzse, kambur kim?

Bu deve eğriyse, düzgün kim?

Sevgilerimle Dilek EJDER