‘’Ses verin; Ey Mohaçlar, Çaldıranlar/ Tarihe yön verip, tarih yazanlar/ Ses verin nal sesleriyle, kılıç şakırtılarıyla düşmana korku verip/Dünyaya nam salanlar. Ses verin; Ey Çanakkaleler, Samsunlar, Erzurumlar, Sivaslar/Halide Edipler, Seyyid Onbaşılar, Ayşe Çavuşlar…’’

Gün geçmiyor ki bir şehit haberiyle yanmasın, kor ateşiyle kavrulmasın yürekler…

Birer, ikişer, üçer gidiyor onca yiğitler.

‘’Ne olur onu götürmeyin’’ diye feryat eden kızlar, oğullar, 

Fotoğrafına sarılıp ağlayan eşler, kardeşler,

Acısını yüreğine, beynine gömüp, dik durmaya çalışan babalar,

Sımsıkı sarıldığı şehidinin tabutunu, kucağına almaya çalışan o eli öpülesi analar,

Helallik alınırken, ağzında oksijen maskesiyle hasta yatağından kalkıp gelen, torun acısına dayanamayıp da bayılan dedeler,

Ama en çok da yüreğimizi delip de geçen; ‘o küçücük bebelerin’ hiçbir şey bilmeden, bilemeden yitirdikleri babalarının bayrağımıza sarılı bedenine kilitlenen gözleri, onu işaret eden o küçücük elleri…

Onlar; o Koçyiğitlerin aileleri.

Onlar; babalarını, kocalarını, evlatlarını kaybeden yanık yürekliler.

Onlar; ‘’Vatan Sağolsun’’ diyerek evlatlarını, bu toprakların bölünmez bütünlüğü, devletimizin bekası için hem feda, hem de helal eden gurur ve onur abidelerimiz.

Vatanımızı, birlik beraberliğimizi bölmek; devletimizi ele geçirmek adına akla gelmeyecek alçaklıklara, haince planlanmış kimi senaryolara karşı tarih boyunca direnen ama asla diz çökmeyen Büyük Türk Milletinin evlatları: 

Canlarını feda ediyorlar ama ne teröre, ne de bu gazi toprakları ele geçirebilmek adına oynanan türlü oyunlara, kurgulanan emperyalist senaryolara, onların terör maşalarına asla geçit vermiyorlar.

Bu son vatanımızı koruyup, kollama kararlılığından asla taviz verilmeyen sürecin ardında tam 33 koca yıl kaldı…

Basına düşen haberlere göre:

P.K.K denilen bu terör sürüsü; ülkemize 100 bin civarında terör saldırısında bulunmuş, bu saldırılar sonucunda; 9 binden fazla; askerimiz, polisimiz, korucumuz şehit olurken, 7.500 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 16 bin sivil de yaralanmıştır. Terör gazisi olan binlerce askerimizi, polis ve korucumuzu da unutmamak gerekir. Bu saldırılarda hayatını kaybeden sivillerin 5’te biri çocuktur.

Bu olayların ülkemizin ekonomisine verdiği zararın, kaybettirdiği enerji ve gücün maddi boyutunun hesabını yapmak bile ürkütücü olacaktır.

Ülkemizin güney sınırında ve ötesinde yaşananları da değerlendirdiğimizde; vatanımız, devletimiz Ortadoğu coğrafyasının bu bölgesinde ‘’türlü ihanetlerle, oyunlarla ve hatta savaşın sıcak yüzüyle’’ karşı karşıyadır. Her geçen gün bölgenin giderek savaşa kayan zemininin bizlere neyi getirip, neyi götüreceğini önümüzdeki kritik süreç gösterecektir.

Böylesine önemli bir süreçte devletimizin gücüne güç verecek yegâne şey; yaşanan her ne olursa olsun, birlik ve beraberliğimizden en küçük bir taviz dahi vermeden, milletçe dimdik durmamızdan geçmektedir.

Evet, bu coğrafyada, ata toprağımız son yurdumuz Anadolu’da yaşamanın her dönemde bir bedeli olmuştur. Her defasında bu bedel, büyük Türk Milleti tarafından hiç tereddütsüz seve seve ödenmiştir; gerekirse yine ödenecektir. Bu bedelin ama’sı ve fakat’ı da yoktur.

Ancak ülke yönetiminde görev alanların bu süreçteki icraatını, son 15 yılda ülkemizde terör odaklı yaşananların nedenlerini,  yaşadığımız gerçekleri tarihin unutmaz hafızası mutlak surette yazacaktır.

Değişmeyen inancım odur ki:

Her geçen günü nice anılarla dolu sevgili ülkem; bu günlerde geçecek. ‘yüreklerimizi delip de geçen o feryatlarda’ bitecektir.