DARBE POTANSİYELİNİN SÜRDÜRÜLMESİNDE DARBECİ YAPININ TEŞKİLATLANMAYA DEVAM ETMESİ SORUNU

1960 darbesinden 6 ay sonra darbecilerin kendi içinde bölünmesi 14’ler adlı gurubun tasfiye edilmesi ve yurt dışına sürülmesi ile darbeciler arasında ilk çatlağı oluşturdu. Silahlı Kuvvetler içinde bir gurup subay “60 darbesi yapılırken neden bize haber vermediniz”, diyerek küskün bulunuyordu. Milli Birlik Komitesi (MBK) TSK içinde etkinliğini muhafaza etmek için çaba harcıyordu. 1961 yılının Mart ayında İstanbul’da, 66. Tümen Komutanı Faruk Güventürk ile Harp Akademileri Komutanı Faruk Gürler’in liderliğindeki generaller ve Ankara’da Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir’in liderliğindeki Albaylar Cuntası tarafından ortaklaşa Silahlı Kuvvetler Birliği kuruldu. Nitekim basında yer alan tebliği ile “Türk Silahlı Kuvvetleri Birliği “(SKB) adındaki 20 Kurmay Albay, 16 Tuğ ve Tümgeneral ile bir Korgeneralin oluşturduğu bu yapı ilk bildirisini yayınladı. SKB’nin üyelerinden bazıları, ‘‘Her ne kadar seçimler istenildiği ve düşünüldüğü gibi sonuçlanmamışsa da şimdilik askeri bir müdahale yapmaktansa, CHP’nin öncülüğünde yeni bir TBMM bir defa daha denenmelidir, eğer başarılı olamazlarsa, o zaman müdahale ederiz’’. Dediler. Talat Aydemir’ e göre, “seçimler sonunda ulusal irade tam olarak gerçekleşmemiş ve bu durum silahlı kuvvetler içinde fikir ayrılığına neden olmuştu”.

Seçim sonuçlarının cuntacı yapıların istediği gibi sonuçlanmaması, halkın; değerlerine sahip çıkacağını umduğu Demokrat Parti benzeri partilere yönelmesi şaşkınlık yaratmıştı. Halkın bu tercihi bu seçim sonuçları; Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağını, ihtilalin meşruiyeti dâhil geçerliliğini kaybettirmişti. Bunun üzerine darbeci yapılar toplandılar siyasi partileri baskı altına alan bir takım kararlar aldılar. Gerekirse TSK, TBMM’i toplanmadan önce müdahale edecektir.  Bütün siyasi partiler siyasetten men edilecek, Milli Birlik Komitesi feshedilecektir. İktidar milletin hakiki ve ehliyetli ellerine tevdi edecektir. Bu kararlar biran önce tatbik edilecektir.

24 Ekim sabahı da Çankaya’da, Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında yeni bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya 4 parti lideri dışında Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, 1. 2. ve 3. Ordu Komutanları da katıldılar. Bu toplantıda “Çankaya Protokolü” denilen belge imzalandı.

Protokol 4 maddeden oluşuyordu;

1- Siyasi Partiler Cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyecek ve Cemal Gürsel’e oy verilmesi için liderler, gruplarında ellerinden gelen çabayı göstereceklerdi.

2- Ordu mensuplarına tanınmış herhangi bir hak geri alınmayacağı gibi Eminsular’ la ilgili kanun da değiştirilmeyecekti.

3- Yassıada hükümlüleri hakkında şimdilik bir af kanunu çıkarılmayacaktı.

4- 147’ler üniversitelere alınmayacaktı.

1960 Darbesiyle meşru iktidarı deviren yapı 1963’yılına kadar Türk siyasi sistemine müdahale etmeye devam etmiş “İktidar milletin hakiki ve ehliyetli ellerine tevdi edilecektir,” gibi ifadeleri kullanarak Başbakanlığa İsmet İnönü’nün gelmesini işaret etmiştir. 

Seçimlerin istenildiği gibi ve düşünüldüğü gibi sonuçlanmaması ifadesi; halkın 1908’den 1950’ye kadar totaliter uygulamalarla devam eden zihniyet dünyasına ters yapıya karşı direnç göstermesi olarak kaydedilmelidir.

Aldıkları 4 karara baktığımızda Cemal Gürsel’in zorla Cumhurbaşkanı seçilmesinin temin edildiği, 1960 darbesinin meşruiyetinin kalmadığı, bu nedenle Yassıada mahkûmlarına af getirilmesinin önlendiği, ordudan haksız yere atılan subayların dönüşüne izin verilmesinin önünün kapatıldığını görüyoruz. İşin ilginç tarafı üniversitelerden atılan öğretim üyeleri bu kararın üzerinden bir yıl geçmeden işlerinin başına dönmüşlerdir. Bu öğretim üyelerinin geri dönmesinde Mason localarının rolü tartışılmasız ortadadır.

1960’darbesinden sonra ortaya çıkan yapılar ve isimler 1971 muhtırasının ve 1980 müdahalesinin de hem zihni hem teşkilat altyapısını oluşturmuştur. Bundan sonraki süreçte darbeci yapılar devamlı hale gelmiştir.