Milletler Cemiyeti tarafından 1924 yılında çıkarılan Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi, Birleşmiş Milletler kurulduktan sonra 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi olarak yeniden düzenlenmiştir. Ardından 20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Haklarına Dair Sözleşme olarak genişletilmiş, 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 20 Kasım, Birleşmiş Milletler tarafından çocuk haklarına karşı yapılan ihlallere farkındalık yaratması amacıyla “Dünya Çocuk Hakları” günü olarak kutlanmaktadır. 

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, onaylayan ülkelerden gelen raporlar ve kendi incelemeleri doğrultusunda, ülkelerdeki düzenleme ve değişiklikleri kontrol edip beş yılda bir değişiklikleri yayınlamaktadır. Komite, gerek gördüğünde, diğer ülkelerin uluslararası desteğini ve UNICEF’in teknik desteğini de talep eder. 

Sözleşme, şu ana kadar 196 ülke tarafından onaylanmış olup Birleşmiş Milletler üyelerinden sadece Amerika sözleşmeyi imzaladığı halde yerel kanunlarına henüz uygulamamıştır. Gerekçe Amerika’nın uluslararası sözleşmeleri iç hukukuna uygulamaya sokmadan önce uzun süren yasaya uygunluk kontrolleri yapması ve de aynı anda sadece bir insan hakları anlaşmasını değerlendirmeye alması olarak gösterilmektedir. Şu an Amerika, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi üzerinde çalışmaktadır. Sözleşmeyi onaylamayan diğer bir ülke de Somali’dir çünkü geçerliliği kabul edilen bir devleti yoktur.

25 Mayıs 2000 tarihinde sözleşmeye zorunlu olmayan iki protokol daha tanıtılmıştır; bunlardan ilki savaş halindeki ülkelerdeki çocukların yaşamını korumak, ikincisi ise, çocukların cinsel istismarı, satışı ve pornografinin durdurulmasını kapsamaktadır. Yine bu iki protokol de 160 ülke tarafından kabul edilmiştir.

Çocuk haklarının incelendiği yazılarda, çocuk haklarından ilk kez bahseden pedagojik bir eser olarak Janusz Korczak’in 1919’da yayınlanan “Bir Çocuk Nasıl Sevilmeli” adlı kitabı gösterilmektedir. Yazar ile ilgili küçük bir araştırma yapıldığında yine bir insan hakları ayıbı ile karşılaşılmaktadır. Yahudi asıllı, çocuk doktoru ve pedagog olan yazar Korczak, 1878 ve 1942 yılları arasında yaşamış olup kendi dizayn ettiği bir sistemde, kimsesiz Yahudi çocuklara doktorluk yapmış, yetimhane içinde parlamento, mahkeme ve gazete de kurmuştur. 1942 yılında tüm yetimhanesi ve kendisi, Polonya’daki Treblinka imha kampına gönderilmiş ve hiçbirinden bir daha haber alınamamıştır. 

Dünya’da bu gelişmeler olurken, ülkemizde çocuk bayramı ilk kez 23 Nisan 1927’de düzenlenmiş olup, 1935 yılında; Çocuk Bayramı, 23 Nisan Milli Bayramı ve 1 Kasım Hakimiyeti Milliye Bayramı ile de birleştirilerek 23 Nisan Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Resmi olarak “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” adını ise 1981’de almıştır. Günümüz Çocuk Esirgeme kurumuna karşılık gelen Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin, kökeni 1923’lere kadar uzanan çocuk bayramı çalışmaları vardır ve bunlar kimsesiz çocuklara yârdim sağlamak amacı ile başlamıştır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi, Türkiye 14 Ekim 1990 tarihinde imzalamış, 27 Ocak 1995’de yürürlüğe koymuştur.

Sözleşmenin ilk maddesi; erken reşit olma durumu hariç 18 yaşından küçük olan her insanı “çocuk” olarak kabul eder. Sözleşmenin ikinci maddesine göre sözleşmenin amacı, üye devletlerin; Irk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım yapılmaksızın, çocukların medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını tanıması ve taahhüt altına almasıdır. Sözleşmeye egemen olan temel düşünce, çocuğun yararıdır. Çocuk ne anne babasının malı ne de herhangi bir yardım kuruluşuna malzeme olacak umutsuz bir nesne değildir. Çocuğun da yetişkinler gibi salt insan olmaktan doğan hakları ve yaşına ve gelişimine uygun olmak kaydıyla sorumlulukları vardır. Çocuk haklardan yararlanan, kendisine haklar verilen değil, bizzat hakların sahibidir.

Tüm bu gelişmeler, insan hakları alanında sağlam hukuki adımlar olmakla birlikte, hukukta her zaman tartışmakta olduğumuz gibi; 

Teorinin pratiğe dökülmesinde durum nasıldır? 

Başka bir deyişle kâğıt üstünde var olan haklar, günlük hayatta ne kadar kullanılabilmektedir?