Azerbaycan Devletinin son kurucusu Haydar Aliyev, onun rakibi de Ebul Fez Elçibey idi. Her ikisi de öteki aleme göçtüler. İlham Aliyev ise Cumhurbaşkanı olarak iktidarını sürdürüyor. Haydar Aliyev SSCB Devletinin istihbarat teşkilatı KGB’nin ikinci adamıydı. Çok bilgi sahibiydi. SSCB’nin dağılmasının ardından kendi milletine bir devlet bahşetti. Kurucu Başkan olarak da yıllarca ülkeyi yönetti.
Gazeteci arkadaşım İrfan Ülkü, (o da öteki aleme göçtü) Türkiye Gazetesi’nde Haydar Aliyev yararına faaliyet gösteriyor, onu öne çıkarıcı yazılar yazıyordu. Kemal Çapraz (o da öteki aleme göçtü) Ebul Fez Elçibey tarafını tutuyordu. Her iki arkadaşım da ülkücüydü. Alparslan Türkeş ve Turgut Özal Cumhurbaşkanı adayı olması için Ebul Fez Elçibey’i yüreklendiriyorlardı.
Elçibey aday oldu kazandı, sonra kaybetti  ve bir ihtilal ile tekrar başa geçmek isterken  Türkiye’den müdahil olan insanları haber alan Süleyman Demirel, Aliyev’i darbeye karşı uyarınca, darbe yapılamamıştı.
Ama Azerbaycan muhalefeti şimdi birden çok siyasi parti ile çalışmalarını sürdürüyor ve zaman zaman da Türkiye’de faaliyetler yapıyorlar. Türkiye’deki faaliyetler yine MHP içinden bazı teşkilatlarca destekleniyor.
Kimi zaman Güney Azerbaycan denilen İran bölgesinden insanlar da hem Azerbaycanlılarla müştereken hem de kendi başlarına faaliyetler yapıyorlar. Kimi insanlar da dünya konuşlanmasını iyi bilmedikleri için bu faaliyetlerin içinde yer alabiliyorlar.
İnsanların çelişkilerinden biri de ırk esasında millet olmaya çalışmalarıdır. Hiçbir ırk tek vatanda yaşamadığı gibi, hiçbir millet de (İsrail ve Vatikan dışında) tek ırktan oluşmuyor.
Herkes yaşadığı vatanda mutlu olmanın yollarını aramak yerine, hayaller peşinde koşmayı tercih ediyor. Bir ırk yola koyulduğunda bile bir süre sonra o ırkın ayrı dalları bu defa kendi milletlerini oluşturma hayaline teslim oluyor.
Ebul Fez Elçibey tüm Azerileri tek vatanda toplamak arzusundaydı, bu yüzden Güney Azerbaycan’ın peşine düşmüştü. Bu düşünce İran’ı tedirgin etmeye yetiyordu. Güney Azerbaycan İran ülkesinin bir bölümüydü. Ülkenin bölünmez bütünlüğü her devletin esas hedeflerindendir.
Türkiye’de, İran’da, Suriye’de, Irak’ta Kürtler bir millet oluşturma hayaliyle hareket ederek bütün bu devletlerin ülke bütünlüğünü tehdit ediyorlar. Çin’de Sincan bölgesinin Türk ırkı için adı Doğu Türkistan’dır. Bu düşünce Çin’i rahatsız ediyor ve bu düşüncenin filizlenmemesi için insan haklarını ihlal etmekten bile kaçınmıyor. Hindistan’dan Pakistan ve Bangladeş adlı iki devlet çıktı. Daha da çıkacak başka devletlerin doğum sancıları oralarda şiddet gösteriyor.
Dünyanın her yerinde millet çoğunluğu dışında kalan ırklar kendilerini öteki sanarak, kendi başlarına buyruk hareket etmeye çaba harcıyorlar. İşte bu çelişki bitmez tükenmez savaşların temel sebebi olabiliyor.
İnsanlık bu çelişkiyi aşmanın yollarını arayıp bulmalı. Irka dayalı devletin giderek şehir devletine kadar küçülmeyi getireceğini kavramak gerek. İşte o zaman küresel güç olma çabası mümkün olamaz.
Küresel güç olmayı elde etmiş devlet veya devletler bunu bildikleri halde, ‘nasıl olsa güç bizde, istediğimiz gibi yönlendiririz, savaş teknolojimizi çalıştırırız, ırk devletlerini teşvik eder gibi görünürüz, ama sonuçta küresel güç oluşumuzu zaten bu çelişkiyi körükleyerek devam ettiririz’ diye hesap yapmaktadırlar.
Her hesabın içinde bir yanlış, maharetle saklanabilir. Yanlış hesap dünyanın en uzak yerinden bile geri dönebilir.
Devletleri titreten, diken üstünde tutan ayrı ırkların millet olma çabası, küresel güç tarafından destekleniyor. Küresel güç toplum mühendisliği yaparak, savaş sanayini geliştirerek, çatışmaları, satranç tahtasında piyon gezdirircesine bölge bölge taşıyarak, gücünü devam ettiriyor.
Haydi bakalım sosyologlar, içtimaiyatçılar, toplum bilimciler, bu insanlık belasına çare bulunuz.