BiRBiRLERiNDEN AYRI VE BAĞIMSIZ OLMALARINA KARŞIN, BUGüN iÇiN YERYÜZÜNDE KONUŞULAN BAZI DİLLER KENDİ ARALARINDA BİR TAKIM YAKINLIK VE BENZERLİKLERE DE SAHİPTİRLER. DİLLER ARASINDA BULUNDUĞUNU SÖYLEDİĞİMİZ BU AYRILIK VE BENZERLİKLER, KİMİ ZAMAN, ANCAK DİLCİLERİN ANLAYABİLECEĞİ KADAR KAPALI, BAZEN DE, DİLCİ BİLE OLMAYANLARIN GÖREBİLECEĞİ KADAR AÇIKTIR. “Tarih Sümer’le Başlar” diyor, ünlü tarihçi Samuel Noah Kramer. Kramer’in dikkat çektiği konulara göre, dünya tarihi, Sümerlerin uygarlık tarihindeki rolünü, önemini gerçek boyutlarıyla yansıtacak şekilde yazılmamıştır. Sümerler insanlığa yazı yazmayı öğretmiştir. Dünyanın her köşesinde dillerin gelişim sürecinde yazı önemli rol oynamıştır. Yazı sayesinde insanlık birikimlerini nesilden nesile aktarmış, birbirlerinden beslenen, birbirleriyle yarışan uygarlıklar yaratmıştır. Mezopotamya'da Milat'tan binlerce yıl önce yerleşik düzene geçmiş, uygarlık yaratmış, insanlığa yazıyı armağan etmiş olan Sümerlerin tarihlerini, kültürlerini, bölgeye nereden geldiklerini, dillerini bıraktıkları yazılı belgelerden aracısız olarak öğrenebiliyoruz. Sümerler insanlığa yalnızca yazı yazmayı öğretmediler, aritmetik, geometri, astronomi, müzik, fizik ve kimya konusunda bizlere çok temel bilgiler aktarmışlardır. Hem Sümerlerin hem de bölgemizde birbirlerinden etkilenerek hayat bulan uygarlıkların göz kamaştırıcı mirasın gizemleri tam olarak çözülememiştir. Ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Kramer’in tarihi saptamasını şöyle tamamlıyor: “Tarih Sümer’le başlar, Sümerler Türktür.” Dil ve yazı, insanların birikimlerini, kültürlerini nesilden nesile aktarma vasıtalarıdır. Tarihin bir döneminde yaşamış, uygarlığa yön vermiş insanların bugüne kadar gizli kalmış sırlarını ancak yazılı ya da sözlü kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Anadolu gibi çeşitli uygarlıkların yaşadıkları bir coğrafyada yaşanlar için, tarihin çeşitli dönemlerinde yaşamış olan insanların bizlere neler bıraktıklarını öğrenebilmemiz için, dillerini ve yazılarını öğrenmek ayrıca önemlidir. Aynı toprakları paylaştığımız insanların miraslarına sahip çıkmak, bu mirasın gizemini çözüp gelecek nesillere aktarmak, en azından insanlık görevidir. İstanbul Arkeoloji Müzesi E. Asistanı Nafiz Aydın da öyle yapmış. Müze müdürü olarak görev yaparken, müzenin çatısı altında sergilenmekte olan bu çok önemli insanlık miraslarına gereken ilginin gösterilmediğini, üniversitelerimizde bu konuya gerektiği şekilde ilgi gösterilmediğini üzülerek fark etmiş. Müzesinde sergilenen çok önemli insanlık mirası üzerindeki yazıların önemli bir bölümünün henüz okunamamış olmasını içine sindirememiş. Ve... kolları sıvayarak kendini büyük bir okyanusun içine bırakıvermiş. Nafiz Aydın'ın bu konuda yaptığı çalışmalar inanılır gibi değil. Bu çok büyük fedakarlıklar gerektiren çalışmalar sonrasında Nafiz Aydın, üç kitap yazmış: Sümerce Dilbilgisi (2000), Sümerce ve Akadca İşaret Listesi (2001) ve Akadca Dilbilgisi (2002). Dünyada artık konuşulmayan Akadçayı 15 günde öğrenmek, dostlarınıza Akadça mektuplar yazmak isterseniz, bu beceriyi ancak Nafiz Aydın'ın yazdığı kitap sayesinde kazanabilirsiniz. Sümerolog Nafiz Aydın'ın son eseri olan iki ciltlik “BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT”, dünyada bir ilk. Sümerce konusunda bu kadar kapsamlı bir sözlük yazılmamış. "Tarih Sümer'le başlar". Sümer dili ve yazısı, bıraktıkları yüzbinlerce tablet, bugüne kadar çözülemeyen pekçok gizemi barındırıyor bünyesinde. Nafiz Aydın'ın kitabı yalnızca Sümeroloji okuyanlar için yazılmış bir ders kitabı değildir. "Büyük Sümerce Sözlük" insanlık tarihi ile ilgili gizemleri çözmek isteyecekler için de çok değerli bir anahtardır. "BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT" Nafiz Aydın'ın kişisel çabaları ve fedakarlıkları sayesinde yayınlanabildi. Çok az sayıda basılan bu emsalsiz eseri mutlaka alın; kütüphanenizde bulunsun. Birgün mutlaka işinize yarayacaktır. Nafiz Aydın'ın "BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT”i, insanlığa yazıyı armağan eden Sümerlerin dillerini merak edenlere, bu konuda araştırma yapacak olanlara vereceğiniz en kıymetli armağan olacaktır. Nafiz Aydın'ın "BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT”ini aldığınızda, gönül rahatlığı ile, "Ben insanlık görevimi yaptım" diyebilirsiniz. Çünkü bu eser, herhangi bir çıkar beklentisi olmaksızın, yalnızca insanlığa olan borcu ödeyebilmek adına, çok büyük fedakarlıklara katlanılarak ortaya çıkarılabildi. Nafiz Aydın'ın bu konudaki çalışmalarının bir bölümüne yakinen tanık olduğum için, bunları rahatça söyleyebiliyorum. "BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT” iki cilt, 12 bin kelime, sayfa ve yalnızca 60 Lira. İsteme adresi: Nafiz Aydın Tel: 0242 344 08 68 e-mail: [email protected] ************************************************************************** "BÜYÜK SÜMERCE LüGAT”in tanıtım yazısında Nafiz AYDIN ve kitapları şöyle anlatılıyor: SÜMERCE NEDİR, NE DEĞİLDİR Yeryüzünde yaşayan insanların arasındaki anlaşmayı sağlayan dillerin kendilerine özgü bir takım yasaları bulunmakta ve diller ancak bu yasalar nedeniyle korunup gelişebilen birer varlık durumundadırlar. İnsanlar, kendi aralarındaki her türlü duygularını, düşüncelerini ve yargılarını birbirilerine iletebilmek için dil denilen araca her zaman başvurmuşlardır. Bütün bunların yanında diller, insanların bir nedenle kullandığı herhangi bir varlığa benzememektedirler. Onların araç oluşu, yalnız iki insan arasındaki anlayışı sağlaması yönündedir. Bireyler ve topluluklar arasında bu tür bir anlaşma aracı olarak görev yapan diller, bağımsız ve kendilerine özgü bir takım temel özelliklere de sahipdirler. Bu nedenle insanlar onlara istedikleri gibi egemen olamamakta, özel yapıları içerisinde onları olduğu gibi kabul edip, günlük yaşamda kullanırken, bu özelliklerine de uymak zorundadırlar. Bilinen bu tür doğal varlıklardan biri olan dillerin kendileriyle ilgili olan bu dil kuralları, özellikle dillerin yapısına egemen olan bir çeşit tutarlı ve alamlı ilkelerdir. Bu doğal ilkeler, dillerle birlikte bulumakta ve onların oluşum özelliklerini ortaya koymaktadırlar. Kendi başlarına birer canlı varlık oldukları içindir ki diller, belirli zaman dilimleri içerisinde birtakım değişikliklerle birlikte, yapılarında var olan çeşitli oluşumlar nedeniyle türlü gelişmeler de göstermektedirler.Bu gelişmeler ve değişiklikler zamanla oluşagelmiş bir başkalaşımı da beraberlerinde getirirler. Bu nedenle her dilin tarihinde çeşitli dönemler ve gelişme evreleri göze çarpmaktadır. Fakat bütün bu değişiklikler bilinen dil kuralları içerisin oluşmakta ve dillere yeni kelimeler kazandırmak için dışarıdan yapılacak zorlamaların da her zaman bu kurallar içerisinde olması gerekmektedir. Kendi yasaları dışındaki zorlamaları diller hiçbir zaman benimsememişlerdir. Dünya Dilleri Her toplumun kendisine göre gizli bir anlaşma yöntemi bulunduğuna göre, yeryüzündeki topluluklar kadar da dil var demektir. Her toplumun dili, Sümer/Sümerce, Arab/Arabça, Japon/Japonca, Alman/Almanca ve Türk/Türkçe örneklerinde olduğu gibi, kendi adıyla ilgili bir kelimeyle adlandırılmaktadır. Birbirlerinden ayrı ve bağımsız olmalarına karşın, bugün için yeryüzünde konuşulan bu diller kendi aralarında bir takım yakınlık ve benzerliklere de sahiptirler. Diller arasında bulunduğunu söylediğimiz bu ayrılık ve benzerlikler, kimi zaman, ancak dilcilerin anlayabileceği kadar kapalı, bazen de, dilci bile olmayanların görebileceği kadar açıktır. Yeryüzündeki diller arasında bulunduğunu söylediğimiz bu yakınlık ve benzerlikleri şu iki ana bölümde toplamak mümkündür. 1. Köken yönünden, 2. Yapı bakımından. 1. Köken yönünden birbirilerine yakın olan diller, aynı kaynaktan oluşan akraba diller olup, bunlar kendi aralarında bir dil topluluğunu meydana getirmektedirler. Hind-Avrupa dilleri, Önasya dilleri, Ural-Altay dilleri, Sami diller ve Uzak doğu dilleri bu bölüm içerisinde incelenmektedirler. 2. Diller arasındaki yapısal benzerlik konulu bilimsel çalışmalar 19.yüzyılda hızlanmış, dillerin türeyişlerini inceleyen bilginler, diller arasında yapı bakımından bir çeşit yakınlıklar ve benzerlikler bulunduğunu anlamaya başladıktan sonra, ana kaynakları araştırmaya ve dillerin birbirileriyle olan yakınlık derecelerini bulmaya çalışmışlardır. Dünya dillerinin yapılarını inceleyecek olursak, genel dil sınıflamasında onları şu üç öbekte toplamak mümkündür. a) Tek Heceli Diller b) Bitişken Diller c) Bükülgen Diller Sümerce’nin Bu Diller Arasındaki Yeri Sümerce, Mezopotamya’nın kültürünü yaratan ve çivi yazısını ilk defa kullanan kavmin dilidir. Çivi yazısının gerektiği şekilde doğru olarak okunmasıyla birlikte, Akadca’nın çözümlenmesinden ve anlaşılmasından sonra, yavaş yavaş tanınmaya başlanan Sümerce’nin bugün için bile bir takım dilbilgisi kurallarının, ilmi ve edebi birçok belgelerin tam anlamıyla çözüldüğünü ve anlaşıldığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Kesin olarak diyebiliriz ki, Sümerce’nin çözümlenmesinde, doğal olarak çivi yazısının ve Akadca’nın başlangıcında olduğu gibi, sürekli olarak birtakım zorluklarla karşılaşılmamıştır. Böyle olmakla beraber, Sümerce ve Akadca olmak üzere iki dilli yazılmış metinlerde, Sümerce satırların anlaşılmaması nedeniyle, bu satırların ya bir özelliği olduğu, ya da Akadca’nın gizli ve anlaşılmaz bir başka yazılışı bulunduğu kabul edilmiş ve bu konudaki tartışmalar uzun süre devam etmiştir. Çivi yazısının 20. yüzyılın başlarından sonra çözülmesine ve Akadca üzerindeki çalışmalar oldukça çok ileri götürülmüş olmasının yanında, Sümerce’nin anlaşılması uzun bir süre daha gecikmiştir. 19. yüzyılın sonlarında, iki dilli metinlerle ilgili olarak, gizli dil denilen satırların Sümerce olduğu anlaşılmasına karşılık, daha bu tarihlerde Sümerce’ye bütünüyle ve bugünkü ölçüler içerisinde egemen olma durumu elde edilememiştir. Ancak F.Th.-Dangin’in 1907 yılında yayınladığı “Sümerce ve Akkadça Kral Kitabeleri” adlı eseriyle, Sümerce’nin okunup anlaşılması yolunda ilk olumlu ve önemli adım atılmıştır. Yapısı bakımından Sümerce’nin eski ve yeni dillerden hangisi ile akraba olduğu, ilk defa, Sümerce’nin çözümünün başlangıç yıllarında F.Hommel tarafından dile getirilmiş ve bu dilin Türkçe ile yakınlığı ileri sürülmüş, /diĝir-tanrı/ gibi kelimelerin üzerinde durulmuş, cümle yapısı bakımından karşılaştırmaların yapılabileceği kabul edilmiştir. Bu saptamaların yanında, konu ile ilgili olarak, bugüne kadar çeşitli yerlerde farklı görüşler de ileri sürülmüş ve Sümerce’nin akraba olabileceği diller büyüteç altına alınmıştır. Köken yönünden Önasya dillerinden biri olan Sümerce, yapısal bakımdan da Türkçe, Macarca ve Japonca gibi bitişken bir dildir. Bu özelliğinden dolayı ön-, iç- ve soneklerin yardımıyla isim ve yüklem çekimleri yapılabilmektedir. Bu eklerin yerleri hiçbir zaman değişmediği gibi, başka bir anlama da sahip değildirler. Bu aşamada şimdi aşağıdaki örnekleri gözden geçirelim: lugal - kral lugal-ra - krala lugal-e-ne - krallar lugal-gim - kral gibi e2-gal-lugal(a)-ka(=e2-gal-lugal-ak-a - kralın sarayında. Akadlar Mezopotamya’ya geldikleri zaman Sumer kültürünü benimsemişler ve buna paralel olarak kendi dilleri olan Akadca’yı yazmak için çivi yazısından yararlanmışlardır. Biz Sumer kelimesini, Akadlar’ın yazılı belgelerde kullanmış oldukları “māt šumerim - Sumer ülkesi” ifedesinden alıyoruz. Sümer kelimesinin okunup anlaşılmasında olduğu gibi, ses değerlerinin saptanmasında da Akadca’dan yararlanılmış, Sümerce’deki hecelerin ses değerleri hakkında kesin bilgilerimiz olmadığı için, Akadca’daki ses değerleri, Sümerce’de de aynen kabul edilmiştir. Akadca: ka-ab-tum “ağır” Sümerce: ka “ağız” a-bu-um “baba a “su” e-pe-šum “yapmak” e “konuşmak” du-ul-lum “iş, görev” du “gitmek” İşte bütün bu bilimsen değerlerin daha iyi anlaşılması ve bu tür çalışmaları kolaylaştırmak için elimizde artık “Büyük Sümerce Lügat” başlıklı bir yapıt bulunmaktadır. Ülkemizin çeşitli Müzelerinde toplam 28 yıl çalıştıktan sonra, 10 ŞUBAT 2000 günü emekli olan yazar, aradan geçen zaman içerisinde, Sümerce Dilbilgisi (2000) adı altında bir Ders Kitabı hazırlama yolunda çabalarını sürdürdü. Zamanında bilmem hangi nedenlerle basımı engellenen söz konusu bu kitabı o, son on yıl içerisinde yenileyerek yayına hazırlamış oldu. Bundan sonra Sümerce ve Akadca İşaret Listesi (2001) ile Akadca Dilbilgisi (2002) başlıklı Ders Kitaplarını da kişisel uğraşılar sonunda yayına hazırlama yolunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. O diyordu ki, “öyle gelmiş böyle gitmemelidir.” Sümerce bizim için çok önemli bir dildir. Bu nedenle yeteri kadar öğretilmesi ve öğrenilmesi de Eski Anadolu ve Önasya kültürlerinin geleceği açısından ayrı bir özellik taşımaktadır. Bugün için İstanbul Arkeoloji Müzelerinde, çivi yazısıyla yazılmış 74 bin tablet bulunmaktadır ve British’ten sonra ikinci büyük arşive sahiptir. Fakat ne yazıktır ki, o arşivin yaklaşık 4 km. ötesinde bulunan Edebiyat Fakültesinde Sümeroloji öğrenimi yapılamamaktadır. Eğer yapılsaydı, hiç olmazsa öngörülen çalışmalarda Sümerce tabletler doğru olarak tercüme edilmiş olurdu. Konu ile ilgili olarak denebilir ki, elimizde Sümerce Dilbilgisi ve Sözlük bulunmadığından, ülkemizde de Sümerce, herhangi bir dilin İlköğretim Okullarının 1.sınıflarında yapıldığı kadar öğretildiğinden, bu tür çalışmalara ne yazık ki gereken önem verilmemiştir. Bütün bu gerçekleri göz önünde tutarak diyebiliriz ki, biz Sümerce Üzerinde çalışabilmek ve Sümerce ile Türkçe arasında var olduğu söylenen kelime benzerliklerini doğru olarak tespit edebilmek için böyle bir Sözlüğe gereksinme vardır. Bunun yanında, bu gibi çalışmalarda, dilin yapısında var olan ses değişikliklerini her zaman akılda tutmak gerekmektedir. 1947 yılından bu yana Kültepe Kazılarında bulunan Eski Asurca tabletlerin bugüne kadar yayınlanamamış olması, hepimizin ayıbıdır. Yıllar önce Muazzez İlmiye Çığ Cumhuriyet Gazetesinin 6. sayfasında şöyle diyordu: “Bulmasına buluyoruz, bir de okuyabilsek!” Okuyamayız, çünkü elimizde yeteri kadar yardımcı kitap yok ki. Bilinmesi gereken gerçek odur ki, unumuz, şekerimiz, yağımız var, helva yapamıyoruz; okulumuz, öğrencimiz, öğretmenimiz var, Sümerce’nin yanında, Akadca ve Eski Asurca’yı yeterince öğretemiyoruz. Eğer öğretebilseydik, son 62 yıl içerisinde sistemli olarak Kültepe’de, Tahsin Özgüç başkanlığında yapılan kazılarda bulunmuş olan Eski Asurca tabletlerin tümü bugüne kadar okunmuş olur ve bu yeni bilgilerin ışığı altında ‘Eski Önasya Coğrafyası’ yeniden düzenlenir, ‘Eski Önasya Tarihi’ yeniden yazılırdı. Bundan sonra bu konuda da başarılı olmak ve söz konusu bu dillerden öncelikle Sümerce ve Akadca’yı öğrenebilmek için artık elimizde hiç değilse üç Ders Kitabının yanında artık bundan sonra bir de SÜMERCE BÜYÜK LÜGAT bulunmaktadır. Kitap, I- Sümerce-Türkçe, II-Türkçe-Sümerce olmak üzere 2 cilt olup en az 12 bin kelimeyi içine almaktadır. Bir Sümer Atasözü de diyor ki:“Bilmiyorsan öğren, biliyorsan öğret“. İşte o da yalnız bunu yapıyor. BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT’i tanıtmak, gençlere, konuya ilgi duyanlara duyurmak ve ulaştırmak, herşeyden önce bir insanlık görevidir. Pekçok uygarlığa beşiklik yapmış bu topraklarada yaşamış olmanın omuzlarımıza yüklediği bir yüktür. BÜYÜK SÜMERCE LÜGAT’in tanıtılmasına, gelecek nesillere ulaştırılmasına omuz vermek isteyenler için bu muhteşem eserin yaratıcısı, yazarı Nafiz Aydın’la temas kurma adresi: [email protected]