Biz ilhamlarımızı gökten ve görünmez alemlerden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.- Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1927

31 Mart 2024 yerel seçimine üç hafta kaldı. Sokaklar ve caddelerde Ak Parti öncesi gerçekleşen seçimlerin renkli ve hareketli görüntüleri ile gürültülü propaganda faaliyetlerine pek rastlanmıyor. Yani eskiden bir bayram havası içinde geçen seçim çalışmaları artık yok. Birkaç afiş ve çok seyrek olsa da sahada dolaşan seçim araçları dışında fazla heyecan yok. Bu defa genellikle sessizlik ve sakinlik hakim unsur gibi görünüyor.

Oysa uzun yıllardan beri ilk defa yerel yöneticilerin seçildiği rutin seçim faaliyetlerine benzemeyen çok kritik bir seçime giriyoruz. 22 yıldır iktidarda olan Ak Parti yine kazandığı takdirde Türkiye’de yeniden demokratik parlamenter sisteme dönüşünün önü kapanacak ve tek kişinin tek başına her alanda tek yetkili olduğu Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi yerleşip kökleşecek. Halbuki ülkenin yarısı parlamenter sistemi geri getirmeye çalışıyor.

Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in meşhur sözüdür. “BOŞ TENCERE İKTİDARI DÜŞÜRÜR”. Bu seçimler öncesi ülkemizde ilk defa Demirel'in tahminlerinin de ötesinde boş tencere sayısı inanılmaz boyutlara erişti. Sanırım bu sözleri söyleyen Sayın Demirel açlık ve yoksulluğun bu derece yaygınlaşıp tüm toplumu kapsayacağını hayal bile etmemiştir.

Okullarımızda hafızamıza nakşedilen “Dünyada kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri olduğumuz” gerçeği artık yok. Bugün 22 yıllık kesintisiz Ak Parti iktidarı sonunda 130 ülkeden tarım ve hayvan ürünü ithalatı yaparak bu alanda da dünya rekorları kıran bir ülkeyiz. Ağır enflasyon ve faiz yükü altındaki piyasada hayat pahalılığı tüm yurdu kapladı. Ülkeyi sırtında taşıyan orta sınıf tamamen ortadan kalkıp yoksulluk sınırı altına düşerken, geliri 30 Milyon doların üstünde olanların meydana getirdiği ULTRA ZENGİNLER sınıfında Türkiye yeni bir dünya rekoru kırdı. Ultra zenginleri en hızlı artan dünya ülkesi oldu. Ülkemizi bugünlere taşıyan velinimetimiz 16 Milyon emekli ise tamamen yoksullaşarak asgari ücretin çok altında maaş alan en fakir kesim oldu. Ve ben 28 yıllık emeklilik yaşamımda ilk defa böyle bir pahalılığa ve yaşam zorluğuna şahit oldum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan müjdeler vererek 2024 yılını “Emekliler Yılı” olarak ilan etti. Ve 22 yıl sonunda “ 66 liradan teslim aldıkları emekli maaşını 10.000 liraya çıkardıklarını” övünerek anlattı. Fakat hiç kimsenin aklına bugünün 10.000 lirası ile sadece 4.5 gram altın alınabilirken, 2002’ yılının 66 lirası ile 5.5 gram altın alınabildiğini, cebimizden eksilen bir altının nereye gittiğini sormak gelmedi.

22 yılda rakamlar çok büyümüştü. Ama rakamlar çok olmasına rağmen paramızın alım gücü azaldığından bordro mahkumları olan biz memurlar işçiler ve bunların emeklilerinin mutfaklarına giren ekmek hep azalmıştı. Maaşlar her zaman piyasa değerlerinin altında kalmıştı. Bir türlü kontrol edilemeyen enflasyon canavarı maaşları yiyip bitirmişti.

22 yıldır ülkemizi tek başına yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son derece tecrübeli, yetenekli ve başarılı bir siyasetçidir. Bu kıratta bir insanın yaklaşan seçimler arefesinde oylarına muhtaç olduğu 16 milyon emeklinin maaşlarını düşük tutarak onların doğal yaşamlarını zorlaştırmasının nedenlerini anlamak mümkün değildir. Bende bu tutum ve davranıştan etkilenen emeklilerden biriyim. 28 yıl önce albaylığımın 8’ inci yılında 39 yıllık hizmetim karşılığında 1/4 dereceden en yüksek devlet memuru maaşıyla emekli oldum. İlk emekli maaşım bir yıllık albay maaşı kadardı. Bu maaşa ilaveten ayrıca 65 yaşına kadar erken emekli edildiğimizden dolayı kadrosuzluk tazminatı aldım. Oysa şimdi yüksek enflasyon dolayısıyla pahalılık hızla artarken Şubat 2024 tarihinde okulu yeni bitirmiş bir Astsubay Çavuşun aldığı maaşa eşit maaş almaya başladım. Şikayet etmiyorum. Çünkü yaşımız gereği hareket kabiliyetimizin çok azaldığı ve paraya en az ihtiyaç duyulan bir dönemi sürdürüyorum. Aldığım maaş benim yaşımda hayatının son demlerine ulaşmış, evini ve arabasını almış, çocuklarını okutmuş ve evlendirmiş, hayattan beklentileri azalmış kişiler için yeterli görülebilir. Ama genç emeklilerinin yaşamlarını düşünmek dahi istemiyorum. Asgari ücretin 17.000 olduğu bir dönemde, orduevinde dahi bir tabak etli yemeğin 150 lira olduğu düzende 10.000 lira ve altında bir maaşla geçinmek çok zor ve hatta imkansız gibi görünüyor.

İnsanoğlu sosyal çevresi ile yaşayan bir canlıdır. Yemeğe, içmeye, giyinmeye, barınmaya ve arkadaşlarıyla birlikte bir yaşamaya ihtiyacı vardır. Bunları asgari ölçülerde karşılayamayan insanların toplumsal ve kültürel değerleri ile sağlıkları kısa sürede bozulur.

Açlık ve parasızlığın getirdiği derin çaresizlikten psikolojileri bozulan insanların çoğunlukta olduğu bir toplumun yönetimi çok zordur. Ülkede kaos ve kargaşa hakim olur. Akıl ve bilim yok olur. Ayrıca 22 yıldır tam yetkili olarak bu durumu yaratanlardan sorunun çözümünü beklemek mümkün görülmemektedir..
Halkımız kitle iletişim araçlarının verdiği iletişim kolaylıkları sayesinde her şeyi görmekte ve bilmektedir. Kendisine hak ettiği halde verilmeyen paranın kimlere nasıl gittiğini yeni yaratılan ultra zenginleri vasıtasıyla kolayca algılamaktadır.

Ülkemizin kaynakları yeterlidir. Emeklisine, işçisine ve memuruna da para bulunur. Para vardır ama adil bölüşülmemiştir. Sistem fakiri daha fakir yaparken bir avuç zenginin parasına para katmıştır. Ve bu gerçek herkes tarafından bilinmektedir..
Uzun süreli fakirlik ve yoksulluğun getirdiği açlık insanların psikolojilerini bozmuştur. Bugün Türk halkının tek derdi boş tencerelerini ne zaman ve nasıl doldurmaya başlayacaklarıdır. Medya ve devlet gücünü kullanarak, algı oyunları yaparak, hayali tehditler taratarak boş tencere ve boş midelerin acısını dindirmek mümkün değildir.

Sonuçta bu seçimlerde BOŞ TENCERE baş rol oyuncusudur. Halkımız tenceresini boşaltanları iyi bilmektedir. Ve boş tencere bu seçimin gerçek galibi olacaktır. Eğer çok önemli bir gelişme olmazsa 1 Nisan 2024 sabahı halkımız bu durumu yaratanlara dur diyecek ve Türkiye'de Ak Partisiz yeni bir dönem başlayacaktır. 3 Kasım 2002 seçimlerinde halkımızın iktidardaki Başbakan Bülent Ecevit ve partisini ne hale getirdiği hususu henüz hafızalarımızdan silinmemiştir. Bu defa da boş tencere ile gelen Ak Parti iktidarı boş tencere ile gidecektir.

Muhalefet partileri 31 Mart sonrası planlarını şimdiden bu sonuca göre yapmaya başlayabilirler.