Bir sabah mesaisinde elektrik çarpması sonucu Resulullah’ın Ravzasında hayatın kaybeden elektrik teknisyeni baba ve oğlunun öyküsüdür bu:
 
O günlerde 7 yaşındaki Muhammed, babasını Medine’de bırakıp Türkiye’ye döndükten sonra duygularını ortaokulda yazdığı kompozisyon ödevinde anlatır. Birinci seçilmesi bir yana geride bıraktıklarına duyduğu hasreti, sevgisi paylaşmaya değer.
Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde, diye başlıyor hikâyesi ve devam ediyor:

Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine'de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik Efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi. 


Babama sormuştum bir seferinde: Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam da, “Evladım Medine'de iki tane güneş var da ondan,” derdi. “Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi?” derdim. Babam gülerek; “Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de âlemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine'de olunca sıcaklık iki kat oluyor. Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım.

Medine'den ayrıldığımızdan beri içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık.

Öyle güzel okur ki Medine muezzini ezanı, sanki Bilali Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez, babamın yanında namaz kılardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam ''incitmeyin sakın, onlar Ebu Hureyre’nin kedileri'' derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü. Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı… (Sürecek)