Bankacılık sisteminin açgözlü ve paraya doymaz/gözü doymaz/Allah’tan korkmaz bir zümrenin yönetiminde olması insanlığı felakete sürükleyen kusurlara sebep olmaktadır. Finans meselesi için bir sistem kurulması zorunludur. Para arz ve talebinin karşılanması, para ödeme ve nakillerinin yapılması, kredi ihtiyaçlarının zamanında giderilmesi, sigortacılık ve aracılık hizmetlerinin yürütülmesi için böyle bir yapı şarttır. Bankalar sadece para alım satımı yapan müesseseler değildir. Bunun yanında yüzlerce hizmeti gerçekleştiren hayati işlevleri vardır. Birbirlerini tanımayan milyonlarca insan bankalar aracılığı ile ticari ilişkiye girip iş yapmaktadır.

Bankaların; reel sektöre kuruluş ve işletme sermayesi temini, yatırım bankacılığı, kalkınma bankacılığı, katılım bankacılığı, mevduat toplama ve mevduatı işleme, kasa hizmetleri, döviz ve para bozdurma işlemleri, mal takası için aracılık etme, piyasalarda istikrar ve fiyat istikrarına katkıda bulunma, menkul ve gayrimenkul kıymetleri satın alarak piyasaya tesir etmek, para ve maliye politikalarına katkı sunmak gibi yüzlerce işlevi vardır.

Faiz bankacılık sisteminin işleyişinde olmazsa olmaz olarak gösterilen bir kazanç temin etme aracıdır. Küresel sistemde para politikasına yön veren bankaların özel şahıs bankası (Yahudi sermayesi ve Vatikan’ın parası)  olması bunların faizi olmazsa olmaz bir ön şart olarak dayatması sebebiyle sıkıntı yaratmaktadır. Bu sermaye grupları özelleştirme meselesini de aynı düşünceden hareketle dayattıkları için üretim araçları ve gelir getiren şirket ve kurumlar bunların eline geçmektedir.

Faiz meselesinin itiraza konu olan yönü şudur: Kâinatta hemen hemen her şeyin büyümesi meşe ağacının büyümesi veya çan eğrisinin büyümesi gibidir. Büyüme başlangıçta hızlıdır, gittikçe yavaşlar, tepe noktasına çıktıktan sonra düşüşe geçer. Gene kâinatta her şey riske tabidir. Yangın çıkar, yel götürür, sel götürür, don vurur, ölür, varlık kaybolur veya düşüşe geçer. Hâlbuki lineer faizde böyle bir şey yoktur. O sürekli büyür. Faiz ve lineer faiz sürekli büyüme kanununa tabidir. Kâinatta her şey sınırlı ve ölçü kanununa tabidir. Bu yüzden risksiz büyüme, sürekle büyüme, kaybetmeden kazanma, başkasının zarına rağmen kazançtan vazgeçmemek ahlaki bir tutum değildir. 

Bunun için bir örnek vermek icap ederse; diyelim ki bir şahıs otomobil almaya karar verdi: 10 bin TL peşin 50 bin TL banka kredisiyle bir otomobil aldı. Bir yıl boyunca bin lira taksit ödedi. Çalıştığı işten çıkartıldı. Taksitlerini ödeyemez oldu. Banka ne yapıyor? Arkadaş senin bana daha 38 bin lira borcun var. Öncelikle vadesi gelmemiş borca da muacceliyetkararı alıyor. Bu paraya ödenmenin aksadığı tarihten itibaren faiz, icra ve avukatlık ücretleri yükleyerek borcu tekrar 50-55 bin TL aralığına çıkartıyor. Şimdi soruyoruz? Borçlunun şimdiye kadar ödediği 22 bin lira nereye gitti? Otomobilin toplam borç değeri 50 bin lira iken 55 bin lira borç nereden çıktı? Vadesi gelmemiş borca faiz işletmek hak mıdır?Kaldı ki iş bununla da kalmıyor. Banka otomobili icrada 40 bin liraya satıyor. Şahsa diyor ki daha 15 bin lira borcun var. Evi varsa evini, kefili varsa kefilini icraya veriyor.

Benzer örnekler döviz kredisi borçlanmalarda da yaşanmaktadır. Burada küresel Yahudi Sermayesinin çıkarttığı bilinçli krizler birçok insanın hayatını söndürmektedir. Diyelim ki cari döviz kuru 1000 lira iken kur 2000 liraya çıktığında borçlu ayda bin dolar karşılığı bin lira borç öderken kısa bir zaman aralığında ödemesi iki katına çıkarak 2000 liraya çıkmaktadır. Bu şahsın gelir ve ödemesinde bir esneklik yoksa borcunu ödeyemez hale düşmektedir. Tabi bankalar tepesine binmektedir. Burada borca konu olan malın piyasa değerinin birkaç katı borç da ortaya çıkabilmektedir. 1994 ve 2001 krizlerinde bu şekilde batan birçok firma ve şahıs gördük. Faiz sisteminin çarpık yönlerinin düzeltilmesi gereklidir. Borcu mal değerinin üstüne çıkartan, borçluyu tüyleri yolunması gereken av kuşu olarak gören, borçluyu linç edilmesi gereken bir uzaylı gibi gören mantığın kendisi suçludur.

Bu örneklerde faiz sisteminin çarpıtılarak uygulanması, borsa ve döviz piyasalarının spekülasyon (vurgunculuk) amacıyla kullanılması iş yapan insanların canını yakarak hayatı çekilmez hale getirmektedir. Bu sistemin düzeltilmesi milli ve küresel manada ciddi bir çalışmayı gerektirmektedir. Bankacılık sistemi müessese olarak vazgeçilemez araçlardır. İnsanlar ve kredi kullananlar düşman değildir.

Mesele insani yaklaşım ve dürüstlük kurallarının yaygınlaştırılması, bankaların ortak mülkiyet olarak düzenlenmesiyle sistem krizi aşılabilir. Yoksa faiz sistemi ve spekülasyonla desteklenmiş sürekli katlayan faiz sistemi insanlığı felakete doğru sürüklemektedir. Bunun sonu nereye varır? Her şeyini kaybeden her şeyi göze alır ve ayaklanır. Faiz ve spekülasyon sistemini insanlığın aleyhine bu şekilde kullanan zümreleri topyekûn imha eder, sonunda olacağı budur.