16 Kasım 2013 Cumartesi günü Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Diyarbakır’da hizmet tesislerinin açılışı için buluştu. Bu buluşmada en çok öne çıkan isim Mesut Barzani oldu. Kimdir bu Barzaniler. Aslına bakarsanız Barzani ailesi Türkiyelidir: Siirt’in Şirvan kazasındandır. 18. yüzyıl sonlarında Irak’taki İmadiye kazası yakınlarında bulunan Barzan bölgesine göç etmiştir. İlk bilinen Barzanî, Şeyh Tacüddin olmakla birlikte ailenin ismi daha çok Şeyh Abdüsselam zamanında şöhret bulmuştur. Şeyh Abdüsselam, meşrutiyetin ilanına tepki gösteren Kürt aşiret liderlerinden biridir. Yeni rejimi dinden çıkmakla suçlarken vergisini ödemediği için hükümetin baskısına maruz kalır. Vefatından sonra yerine oğlu Şeyh Muhammed geçer. Böylece Nakşî-Kadirî olarak Kürtler arasında ayrıcalıklı bir yer edinen Barzani ailesinin, bu defa II. Abdülhamit devrinde Bitlis ve Van’da bir süre ikamete tabi tutulduktan sonra memleketi Barzan’a geri gönderildiğini görürüz. Ancak Barzani ailesi asıl şöhretini, Şeyh Muhammed’in oğlu II. Abdüsselam zamanında kazanır. Abdüsselam, Balkan Savaşı’na destek ve katkısı dikkate alınarak. 4. rütbeden Osmanî nişanıyla ödüllendirilir. Birinci Dünya Savaşı başlayınca Barzanlılar devlete asker vermek istemezler. Osmanlı Devleti’nin Musul Valisi Süleyman Nazif Paşa isyankâr Şeyh Abdüsselam’ı 1914 sonlarında diğer 5 Kürt aşiret reislerini yakalayarak Musul Kapısı’nda astırır. İdam şokundan sonra meydan, kardeşi Şeyh Ahmet ile Mesut Barzani’nin babası olan Molla Mustafa’ya kalacaktır. 
Lakin Şeyh Ahmet’in, mehdilik ve domuz eti yenilebileceği gibi fikirleri ile Ehl-i Sünnet ve Şafiîliğe ters bazı görüşleri dolayısıyla gözden düştüğünü, bu yüzden kuvvetli bir medrese tahsiline sahip olan kardeşi Molla Mustafa Barzani ile arasının açıldığını görürüz. Bence İslam’a sapık inanç felsefesi aşılamak için çalışmalardan biriside budur. Rivayete göre 1927’de Şeyh Ahmet’in mollalarından Abdurrahman onun İlahlığını ilan etmiş, kendisini de peygamberliğine layık görmüştür! Peki, aslen hangi dindedir bu Barzani ailesi. Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan; “Kürdistan Yahudileri’nin Halk Edebiyatı: Antoloji” isimli kitabının yazarı ve Los Angeles California Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Prof. Yona Sabar’a,  göre kesinlikle “Yahudi’dirler.” İşte İsrail’in Türkiye karşıtlığı; Kürdistan ve Barzani sevgisi de bundan dolayıdır. 
Sonuçta; Barzan’daki Nakşibendî tekkesinin şeyhliğini bu kez Ahmet Barzani üstlenir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Irak; petrol bölgesi olduğundan İngilizlerin elinde kalır. Bölgede İngilizlere karşı bir cephe de oluşur. Barzani kardeşler de bu cephede yer alırlar ve 1931 yılında Büyük Zap Suyu’nun sağ kanadını 1700 dolayındaki peşmerge ile ele geçirirler. Bunun üzerine Molla Abdurrahman, Şeyh Ahmet’in kardeşi Muhammed Sadık’ın adamlarından biri tarafından öldürülmüştür. Molla Mustafa ise Irak kara ve İngiliz hava kuvvetlerinin desteğiyle girişilen bir harekâtta dağa kaçmış, 1932 yılı Haziran’ında ise 400 adamıyla birlikte Türkiye sınırından girerek jandarmalarımıza teslim olmuştur. 
Mustafa Barzani o günleri şöyle anlatıyor: “Biz, Türkiye’de asılmayı bekliyorduk. Çünkü o tarihlerde İngilizlerle Türkler ve Iraklılar iyi münasebetler kurmuşlardı. Ancak biz seve seve Türkiye’de ölüme gelmiştik. Fakat Türkiye’de beklediğimiz ölüm bizi karşılamadı. Mustafa Kemal bizim himaye edilmemizi emretmişti. Nitekim orada iyi muamele gördük.” Ankara, Eskişehir veya Edirne’de bir süre “misafir” edildikten sonra belli şartlarla Irak’a dönmesine müsaade edilecek, Musul, Nasıriyye derken, nihayet Süleymaniye’de oturmasına karar verilecektir. Ama Türkiye’nin kendisine yardım etmesini unutmuş görünen Molla Barzani 1968 yılında bir İsviçre televizyonuna verdiği bağımsızlık için giriştiği harekâtın asıl hedefinin Türkiye olduğunu açılamakta hiçte çekinmemiştir. Bu haber o gün çıkan Türk gazetelerinde birçok defalar yer almış bulunmaktadır. 
Barzaniler; Irak’ta af çıkarılması üzerine ertesi yıl dönerler. Bir yıl sonra silaha sarılıp Ravanduz bölgesini ele geçirirlerse de hükümet kuvvetleri onları dağlara kovalar. 1943 yılına kadar sakinlik sürer. Molla Mustafa Barzani, 1925 yılında Türkiye’de kopan Şeyh Sait İsyanı ve 1930 Ağrı İsyanı; 1937 Tunceli İsyanı gibi hareketlerle ilgilerinin bulunmadığını da belirtirse de; günümüzün Kürtçüleri ise onu, her hareketin arkasındaki kahraman gibi göstermeye çabalıyorlar. 
Hâlbuki Mustafa Barzani’nin de anlattığı üzere, kendisi de dâhil, çevresindeki insanlar derin yoksulluk içinde yaşıyorlardı. Yağmacılıkla geçinen bu insanların resmi güçlerle başı derde giriyor, onlar da canlarını kurtarmak için dağlara kaçıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı sonunda İran’ın Mahabat kentinde Kürtler bir cumhuriyet kurdular. Mustafa Barzani kendisini general ilan etti ama bu devletçik bir yıl sürmeden 1947 yılında İran tarafından alaşağı edildi. Yöneticileri asıldı. Mustafa Barzani; 100 adamıyla birlikte Sovyetler Birliği’ne sığınarak canını kurtardı. Bu süreci anlatırken Mustafa Barzani şöyle diyor: “Çoluk çocuklarımızı, karılarımızı Irak dağlarının yamaçlarında kaderin cilvesine terk etmiştik.” 
Mustafa Barzani Sovyet sınırı içinde Kızıl Ordu’ya girdi ve kendisine orada albay rütbesi verildi. Irak’ta rejim değişikliği üzerine Mustafa Barzani 1958 yılında memleketine döndü. Sovyetler Birliği onu Irak hükümeti üzerinde bir baskı aracı olarak kullandı. Bu süreçte İsrail de Mustafa Barzani ile ilişki kurdu. Barzani 1967 ve 1973 yıllarında İsrail’e giderek orada özel görüşmeler yaptı. Bugün İsrail, Kuzey Irak’ta bulunuyorsa; temeli işte bu özel işbirliğinde yatmaktadır. Barzani, kendisine ihanet eden Şah Pevlevinin “misafiri” oldu. O ve aile üyeleri, İran gizli polisi SAVAK’ın yönlendirmesiyle, Tahranda bir eve taşındılar. Geniş ve konforlu olan evde yok yoktu. 1970’lerin başında bu kez İran; Mustafa Barzani’yi Irak’a karşı kullandı. İsyan eden Barzani’ye İran 1975’te yardımı kesince Irak ordusu Barzani peşmergelerini ezdi. Bunun üzerine Mustafa Barzani İran üzerinden Amerika’ya geçti ve 1979 yılında orada öldü. Başlangıçta toprak bir mezarda yatan Mustafa Barzani için şimdi oğlu Mesut Barzani 10 milyon dolara bir anıtmezar yaptırmaktadır. 
Barzanilerin eşkıya eylemleri 1943’ten başlamak üzere artık milliyetçi bir içeriğe de kavuşur. Irak ordusundaki bazı Kürt subaylar kaçarak onun peşmerge birliklerine katılırlar. Diyor ki: “Birinci Dünya Harbi sıralarında Kürtlere verilmek istenen ve daha sonra büyük devletler tarafından ayaklar altına alınmak istenen Kürtlerin bağımsızlıklarını açıktan açığa biz savunuyor ve bunun gerçekleşmesini istiyorduk. Nitekim bu maksatla temaslarımız geniş çapta yabancı devletlerle oluyordu. Bazen İngiliz temsilcilerini, bazen Rus temsilcilerini, bazen Irak hükümet temsilcilerini karşımıza alıyor; bunlarla geleceğimiz hakkında tartışmalara girişiyorduk. Tabii bütün ilişkilerimiz gizli oluyordu. Irak hudutları içinde kendi kendimizi idare edecek, namus ve şerefimizi koruyacak bir idare sistemini talep etmekte haklıydık.” 
Barzanilerin bundan sonraki eylemleri bu amaç doğrultusunda ortaya konulmuştur. Kürt devleti kurmak... Molla Mustafa Barzani, 30 yıl önce Başkan Jimmy Carter’a gönderdiği mektupta ABD ile ilk işbirliğinde nasıl hüsrana uğradığını yazmış. Barzani mektuplarında, otonomi hakkı ve sürgündeki Kürtler’in Irak’a dönebilmelerinin de sağlanmasını isterken, eski ABD yönetimini ve İran’ı kendilerine verdikleri sözleri tutmadıkları için ihanetle suçluyor. Barzani’nin bu mektuplarında Carter ve Kongre üyeleriyle görüşme talebinde bulunduğu ancak bu isteğine asla olumlu yanıt alamadığı ortaya çıkıyor. 
Babası Beyaz Saray’a giremese bile oğlu Mesut orada ağırlanarak ve sırtı sıvazlanarak bu arzu Cumhuriyetçi bir Başkan olan Bush tarafından yerine getirilmiştir. Dönemin Irak Başbakanı Tahir Yahya 1967 yılında Türkiye için özetle şunları söyler: 
“Sayın Süleyman Demirel Bağdat’a geldiği zaman, bu konuda bize yardımcı olmasını ondan da rica ettim. İlgileneceğini söyledi. Aldığımız istihbarı bilgilere göre, sizin ülkenizin doğusundan Barzani’ye büyük yardımlar sağlanmaktadır. Ülkenizden bol miktarda para, un ve hayvan bağışı yapılmaktadır. Şayet siz yardımı keserseniz, biz Barzani’yi ve Barzani’nin güçlerini 24 saat içinde imha ederiz. Fakat görüyorum ki hükümetiniz, halen Türkiye’nin doğusundan Barzani’ye bol miktarda yardım gitmesine göz yummaktadır. Keza Rusya’dan gelen silahlar da Türkiye üzerinden Barzani’ye ulaşmaktadır. Bunu ciddi bir şekilde önlemeniz gerekmektedir. Bu Kürt meselesini el ele halletmek mecburiyetindeyiz.
Molla Mustafa Barzani’nin yerine geçen oğlu Mesut Barzani; Kuzey Irak’ta kurulmasına çalışılan Kürdistan’ın devlet başkanlığına seçildi. ABD’nin planladığı bu gelişme Erbil’de sevinç gösterileriyle karşılandı. Mesut Barzani’nin egemenlik bölgesini Erbil, Dohuk ve Süleymaniye bölgeleri oluşturuyor. Barzani etkisi bugün Güneydoğu Anadolu’da dikkat çekecek ölçüde artmış bulunmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgal etme sürecinde bölgede bu ülke ile kayıtsız şartsız işbirliği yapan Kürtler; şimdi Mesut Barzani’nin liderliğinde, Amerikan desteği ile bir Kürt Devleti kurmanın mücadelesini veriyorlar. Bugün yaşadığımız terör belası da işte bu sürecin eseridir. Kürtler; daha önceleri olduğu üzere yine bir emperyalist güçle işbirliği yaparak komşu halkların düşmanlıklarını üzerlerine çekmiş bulunuyorlar. Geçmişte, masum sayılan bu işbirliği, şimdi emperyalizme maşalık yapmak olarak görülüyor. Bu durum; Kürtlerin geleceğini de tehdit eden bir etmen olarak uç veriyor. 
Kuzey Irak’ın İran tarafına da Talabani aşireti hâkimdir. Bu egemenliği de Celal Talabani sağlamıştır. 1933’te doğan Talabani, siyasi kariyerine 1950’lerde Kürdistan Demokrat Partisi’nin (IKDP) öğrenci kanadının kurucusu ve lideri olarak başladı. Celal Talabani; IKDP lideri Mustafa Barzani ile görüş ayrılığına düşünce Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) kurdu. Bir yıl sonra da Bağdat hükümetine karşı silahlı mücadeleye girişti. Bu iki oluşum aynı zamanda rekabet halinde idi. 30 yıl süren ve zaman zaman silahlı çatışmalara varan rekabet; 1. Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin planları gereği sona erdirildi. Talabani, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra önce Irak Yönetim Konseyi’ne sonra da Irak Cumhurbaşkanlığına seçildi. “ 
Türkiye, uluslararası seyahat özgürlüğüne sahip olması için 1992 yılında Mesut Barzani’ye ‘Kırmızı Pasaport’ verdi. Turgut Özal döneminin bakanlarından Halil Şıvgın Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani’ye kırmızı pasaport verilmesini Irak’taki bütün etnik unsurları, Türkiye’deki bir toplantıda bir araya getirdiklerini, davetlilerin pasaport sorunlarını, Özal’ın talimatıyla, diplomatik pasaport hazırlayarak çözdüklerini dile getirerek açıklamıştı. “Kırmızı Pasaport” uzun bir süre Türkiye’nin gündeminde yer almış ve 2002 yılında pasaport süresinin uzatılmaması kararı alınarak Barzani’ye verilen imtiyaza son verilmişti. Yukarıda yazdıklarımı özetlersek; “barış olsun,” “kimse ölmesin,” “kardeşkanı akmasın,” benimde canı gönülden istediğim budur.  Ama inşallah oğul Barzani babasının zaman zaman dönekliklerini ve kendisinin de daha önceleri “Diyarbakır ve Güneydoğu Bölgemiz” için söylediklerini unutup, Türk devletinin kendisine uzattığı eli geri çevirmez. “Türkiye” ile “tam ve koşulsuz barışa” yönelir. Ayrıca bölgedeki Türkiye aleyhtarı örgüt ve devletlere de destek vermekten vazgeçer. İki devletin Dış İşleri yetkilileri -bilhassa Türk Dış İşleri- de bu tarih süreci iyi değerlendirip Irak ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile diplomasiyi bu minval üzerinde yürütür.
Kısacası; devletlerin dostluğu fertlerin dostluğuna benzemez. Fertlerin küskünlüğünde bir kişi zarar görür. Ama Devletlerin küskünlüğünde ve yapılan bir yanlışında bütün milletler zarar görür. Demem o ki; devletlerin dostluğu milletlerinin menfaatleri ölçüsünde de her an değişebilir. Yine de Mustafa Kemal’in belirlediği “dış politika ilkeleri” gereğince; “Rejim farkı gözetmeksizin her devletle iyi geçinilmeli. Devletlere karşı aşırı düşmanlıktan ve aşırı iyimser olup bağlılıktan kaçınılmalı. Geçmişten ders alarak geleceği ona göre tayin etmeli. Devletlerarası ilişkilerde duygusallıktan uzak, gerçekçi ve akılcı olmalı.” Şimdi başta sorduğum soruya cevap vermek çok zor olmasa gerek... Evet, Baba Barzani’yi Mustafa Kemal kurtarmıştır. Ey Paşam! Hala senin politikaların geçerli oğul Barzani’yi de “Kırmızı Pasaport” vererek bugünlere gelmesine vesile olduk. Cumartesi günü 1932 yılında Barzani ailesine gösterdiğin şefkatten dolayı senin ismin söylenmese de yaptıkların söylendi. En azında resmin de oradaydı.