Mesela Belçika’da ırkçı partilerin söylemlerinden biri şudur: “Bizim yetkililer sanki vatandaşlarımızın rahatlarından çok allochtone (burada Müslümanların) rahatlarını düşünmektedir.”

Ayrılıkçı ve İslam karşıtı eski Flaman Menfaati Partisi lideri Filip Dewinter, Belçika Konuşması sırasında, elindeki Kur'an-ı Kerim'i havaya kaldırarak, "Birçok fenalığın nedeni, tüm kötülüklerin kaynağı bu kitaptır”, dedi. Bununla da kalmayan Filip Dewinter Müslüman karşıtı kampanyasına 19 yaşındaki öz kızını da alet etti. Hazırladığı afişe kızı An-Sofie’nin başı örtülü, bikinili vücudunun üstünde “Özgürlük mü İslam mı, seçimini yap!” yazısını astı.

Belçika Halk Partisi lideri Mischael Modrikamen, "Bazıları yüzme havuzunda kadın-erkek saati ayrılsın istiyor, bazıları beden eğitim derslerine, bazıları tarih dersine girmiyor. Belçika'ya gelen, bizim değerlerimizi kabullenmeli, tersinin olmasını beklememeli. Bu nedenle şeriata karşıyız. Bu ülkenin değerlerine saygı göstermeyen gönderilsin" dedi.

Geert Wilders, Avrupa'daki (Fr.) aşırı sağcı Jean-Marie Le Pen ve Jörg Haider(Avusturya) gibi politikacılardan ayrılıyordu. Wilders, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtı politikalarının yanına "İsrail hayranlığını" da eklemişti.

2000 yılında Jörg Haider’in liderliğini yaptığı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Hıristiyan Demokrat Halk Partisi (ÖVP) ile koalisyon hükümeti kurduğunda lafta da olsa adeta yer yerinden oynamıştı. AB yöneticileri ve ülke liderleri durumu protesto etmiş, ilişkilerin dondurulabileceği tehdidi savurmuştu. Avusturya’da günler süren protesto gösterileri düzenlenmiş, “faşizmin ayak sesleri”ne dikkat çekilmişti. Ama bütün tepkilere ve protestolara rağmen, bir süre sonra Haider ve arkadaşlarına “normal” bakılmaya başlanmış, kabinedeki koltuklarına oturmuşlardı. Çünkü gelenlerin mason olduğu anlaşılmış, Avrupa’daki ırkçı hareketlerin masonların kontrolünde yürütülmesine karar verildiği görülmüştür.

Mayıs 2002íde Brüksel’in Schaerbeek semtinde Fas asıllı Müslüman bir çift komşuları tarafından öldürülmüştür.

Kasım 2002’í de Anvers Borgerhout’ta 27 yaşındaki Faslı İslam din dersi öğretmeni ailesine iftar için geldiği bir anda komşuları tarafından katledilmiştir.

Belçika’da başörtülü eleman çalıştırdığı için tehdit edilen iş yeri sahipleri, okullar, öğrenciler hepsi barbarlığın hedefi oldu.

Piere Samuel çıktığı televizyon programlarında, verdiği demeçlerde ve mahkeme duruşmalarında açıkça İslam’ı ve Müslümanları hedef alan açıklamalar yapmıştır. Camiler nükleer santrallardan daha da tehlikelidir. Çocuklarımızın İslam’ın kölesi olmasını istemiyorum. Doğacak her Müslüman Avrupa için birer bombadır. Dedi.

Vlaams Blok: “Avrupa, İslam’ın köleliğinden 300 yıl önce kurtulmayı başardığı halde, Şimdi İslam dinini tanımak saflık ve şuursuzluktur! Bu aşırı saflığın altında İslam’ın, esaslarını ve geçmişini iyi bilmemek yatmaktadır. Önümüzde iki toplum seçeneği vardır, Avrupa toplumu veya Müslüman toplumu olmak.”

Hollanda’da ‘Loyaliteit’ (sadakat) diye anılan bu olgu var; aslında entegrasyon-asimilasyon tartışmalarının en kritik kelimesi. Buna göre Hollanda, ülkede yaşayan Türkleri yüzde yüz Hollandalı görmek istiyor ki bunun asimilasyon olduğu aşikâr. Dolayısıyla Hollanda Türkiye’nin sınırları dışında yaşayan Türklere yönelik kurumlarından rahatsızlık duyuyor ve seçim kampanyalarının da bu sadakate engel teşkil ettiğini, Türkiye’ye bağlılığı arttırdığını düşünüyorlar. Nitekim Rutte olaylar sonrasındaki açıklamalarında, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın Hollanda’daki Türklerden “vatandaşlarımız” diye söz etmesinden duyduğu rahatsızlığı ifade ederek ırkçı partilerle aynı çizgiye düştü.

Wilders’in İslam ve Müslümanlar hakkındaki fikri de şu: “Bütün yayınlarında, gerici, kadınlara köle statüsü veren arkaik bir din, barbar olduğu kadar da ilkel ve tehlikeli… İslamiyet’in hafızasının ne kadar kuvvetli olduğunu ve tek amacının Avrupa’yı tekrar ele geçirmek olduğunu açıklamaktadır.”

Yarın devam edeceğiz; Avrupa’yı baştanbaşa ırkçı partiler istila etti.