Herkes için farklı olabilir. Ancak benim için 2015 yılının spordaki en önemli olayı Galatasaray’la Hamza Hamzaoğlu’nun yollarının ayrılmasıdır. Son yıllara dönüp baktığımda bir türlü yerine oturtamadığım, anlam veremediğim en önemli hadise olarak görüyorum bu ayrılığı.
Tabi kalkıp üzerinden hayli zaman geçen bu olayı tüm safhalarıyla irdeleyip, yeniden masaya yatıracak değilim tabi ki. Ancak, dediğim gibi bir türlü kafamda bir yerlere oturtamadım bu vefasızlık resitalini.
Şu anda da bu olayın neden ve niçinlerini kaşıma arzusunda değilim. Sadece, geçtiğimiz günlerde, Spor Toto Süper Lig’in ilk yarı analizleri ve şampiyonluğa dair görüşleri sorulan Hamza Hamzaoğlu’nun açıklamalarını görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Hamza hoca, yeni takımı Bursaspor’un kamp yaptığı otelde yaptığı basın toplantısında, kendisine şampiyonlukla ilgili düşünceleri sorulduğunda, Beşiktaş’ın bu anlamda en şanslı takım olduğunu, ardından da Fenerbahçe’nin bu hedefe daha yakın olduğunu vurgularken, eski takımı Galatasaray’ın Beşiktaş’la 11, Fenerbahçe’yle 10 olan puan farkını kapatıp, yarışa ortak olmasını pek mümkün görmemiş. Bu düşüncesini de çarpıcı cümlelerle dile getirmiş. İşte Hamza hocanın açıklamalarından kısa bir alıntı dizini;
“Galatasaray iyi futbol oynamıyor. Şampiyonluk şansları hayli düşük. Bu yarışta Beşiktaş ve Fenerbahçe çok daha avantajlı. Galatasaray’ın şampiyonluğa ulaşması mümkün görünmüyor. 11 puan farkı kapatmak kolay değil. Fenerbahçe toparlandı ve iyi oynamaya başladı. Beşiktaş, sezon başından beri istikrarlı şekilde oyununu sürdürüyor. Galatasaray'da oynanan oyun ümit verici değil.”
İşte sevgili Hamzaoğlu’nun açıklamalarından bazı satır başları. Buraya kadar hocanın tüm düşüncelerine katıldığımı, hepsinin altına imza atacağımı belirtmek isterim. Bence de bu yarışa, bu puan farkını kapatıp, Galatasaray’ın katılma ihtimali sıfıra yakın. Kaldı ki, ne futbol anlayışları, ne de kadro profilleri bunu başarabilecek yeterlilikte değil. Her ne kadar Mustafa Denizli faktörü bir gerçekse de, bu da bir yere, bir noktaya kadar. Çünkü Denizli’nin elinde bir sihirli değnek, ya da sihirbaz şapkası yok. Ancak, sezonun en başında da durum yaklaşık böyleydi ve spor kamuoyu hep bunu söylüyordu. Basın hep bu doğrultuda yazdı ve Hamzaoğlu başta olmak üzere tüm Galatasaray camiasını uyardı. Bu kadro yapısıyla şampiyonluk yarışında söz sahibi olamayacağını dile getirdi. Her seferinde başkan da, yönetim de, Hamza hoca da, “Biz bu kadroyla üç kupayı aldık. Bir iki takviye ile bu yıl da zirvenin en önemli adayı oluruz” diyerek maalesef kendilerini kandırdılar. Çünkü geçen yıla bakıldığında şampiyonluğun Galatasaray’ın başarısı olduğu kadar, özellikle Fenerbahçe’nin hatta Beşiktaş’ın anlamsız hatalarıyla, bir şekilde Galatasaray’a hediye edildiği gerçeğinin farkına varamadılar.
Kuşkusuz, ekonomi her olayda olduğu gibi, futbolun da dayandırılması gereken en önemli kriterdir. Galatasaray’ın finansal durumu da, bu anlamda önemli tabi ki. Buna asla bir itirazımız olamaz. Ancak en azından bu durumu dile getirirken daha doğru kelime ve cümleler kurmak gerekir diye düşünüyorum. Yoksa, ortaya çıkan tabloya bakarak birileri çıkar ve son dönemlerin yaygın söylemini, “Hayaller şampiyonluk, gerçekler ilk üçe girebilmek” gerçeğini yüzünüze söyleyiverir.
Hoşçakalın…