Yaşarken yazmak, hayatı yazmak, hayata dair yazmak… Hayatımda yazmak, eyleminin tasvirine yetmeyecek kelimeler bunlar. Yazarak yaşamak, yazarken yaşadığını hissetmek belki en asgari tabir bu olmalı. İlk kez üstada katılmıyorum. Yazarken yabancılaşır insan diyor. Belki bazı zamanlar için söylenecek bir sözdür. Ama ne yazsan biraz varsın içinde, ideallerinle varsın, hayallerinle varsın, geçmişinle varsın benliğinle varsın. Nasıl sıyrılırsın kaleme aldıklarımdan. 
Önce kara gözlerini yazdım sonra gözlerinde kararan düşlerimi, solan gülüşlerini, sonra düşlediğim seni yazdım.  Birazda sen vardın yazdıklarımda, sonra sen oldun sadece yazılan, sonra sadece ben, sonra seni benden alan mendebur suretler, bedbaht düşünceler. Önce heyecan oldu tüm yazılanlar sonra meşakkat sonra işkence…
Yitirince düşlerimi kalbim boşaldı, yazamadım, yazamamak bir işkence. Sonra yerini başkası aldı, sonra bir başkası, bir daha bir daha başka simalarda alevlendi umutlar. Umutlar satırlara doldu. 
Estetik kaygılar duyarak yazdım çünkü içinde sen vardın. Senli düşlerim vardı. Bu yüzden çok güzel olmalıydı satırlar. 
Acılarımı saklayarak yazdım, ıstıraplarımı gizledim kelimelere, pişmanlıklarımı keşkelere düşürmeden yazdım. Kirli dünyayı kirlenmemiş umutlarla yazdım. Çünkü içinde sen vardın. O yüzden hep sana dair yazdım. İçimde ne varsa öyle ya da böyle, eksik ya da fazla yazdım. Yazarak azalttım kederleri yazarak büyüttüm ümitleri. Koyu renkli yazılar yazdım, kavruk tenlerinizden kara talihlerinizi okur gibi yazdım. 
Saat 3 hiç uyuyamadım. Bu münzevi endamı bu acılarını örtmek isteyen mütebessim çehreyi nasıl bir tasvir ile yad ederim diye düşündüm durdum. Öyle basit bir iş değil size dair yazmak… Öyle eskiden kalma birkaç hatırada değil. Suretinde hayallerim olacak baştan yaratılacaksın, başkalaşacaksın ve satırlara doldurulacaksın. 
İşte şimdi her halinle benimsin, seni ben yarattım, ruhunla benimsin, bedeninle benimsin… Tefekkür cazibenin sınırı… Benimsiniz, ruhumsunuz çünkü bir rüyayı iki kişi göremez.
Seninle ne yaşamak istiyorsam genişleterek hayallerime kalbediyorum her şeyi… Şimdi bir vadi tabanındayız coşkun akan bir nehrin kenarında kırlangıçların su içişini izliyoruz. Biraz daha yaklaşıyoruz birbirimize sanki bir olup da tabiata karışmak ister gibi… Bir dağın doruğuna çıkıyoruz yemyeşil bir ovanın güzelliğine sahip olmak ister gibi bakıyoruz… Sonra aklımıza ne gelirse konuşuyoruz. En çokta bize dair, en çokta aşka dair..
Oryantalistlerin doğu seferleri hakkında yazdıkları geliyor hatırıma şimdi, ister istemez öfkeleniyorum. Çünkü bu coğrafyanın özünü, hakkıyla yazmadılar. Seyahatnameler ya eksikti ya yanlış, düşlerinden habersizdiler nasıl yazsınlar. Ortadoğu’nun en latif varlığı kadın. Bu toprakların çilesi, emeği simalarına aşk etmiş…