“MİLLİYET GAZETESİ” Yazarı Sayın Hasan Cemal Bey’in “28 Şubat” tarihli makalesinde geçen spotu aynen alıyorum:
(Sloganlar: “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz! Bozkurtlar burada, Hırantlar nerede? “Bugün Taksim, yarın Erivan; bir gece ansızın gelebiliriz!”)
Gazete haberleri: “Hırant’ın katilleri lehine sloganlar atıldı. Beyaz bereliler “Agos”a yürümek istedi.” Ve İçişleri Bakanı Şahin de meydanda:
“O kanın hesabı sorulacaktır!”
İlk İçişleri Bakanımız Sayın Şahin Beyefendi’nin yüksek müsaadeleriyle acizane şu suali sormama müsaade buyursunlar, zira bendeniz gerçekten merak etmekteyim:
(Hocalı katliamı olmuş mu, olmamış mı? Bakü ve çevresinde neler yapılmış? Bunların hemen hiçbirini sormuyorum. Benim merakım: “O kanın hesabını kimlerden soracağız?” Ermenistan’dan mı?... Bu tamamen yanlış olur. Zira Hocalı savaşı esnasında Azerbaycan ile Yukarı Karabağ’da savaşan: Rus askeri başta olmak üzere: (BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU ASKERLERİ) idi. Azeri halkını ezip geçen tanklar da, “Rus Tankları” idi ve zaten bunun böyle olduğunu bütün dünya bilmektedir. Yani bir sır değildir. O hâlde biz o kanın hesabını kimden veya kimlerden soracağız?... Açıkçası, Rusya Federasyonuna savaş mı ilân edeceğiz?...
“Soydaşlık duygularıyla” siyaset yapmak, yanlışların en büyüğü olur. Sırf “Ermenistan güçsüzdür” diye akla her ne gelirse söylemek ve “iç siyasete malzeme” yapmak, sadece ve sadece, ülkemiz düşmanlarını sevindirir o kadar.
Azerbaycan, “İsrail’den silâh satın almakta imiş.” Çok merak ediyorum acaba bu silâhları kime karşı kullanacak?... Bunun Gürcistan denedi. Hem de (ABD) desteği ile… Sonuç: Tam bir fiyasko. Zira bir Cihan Harbi’nin aklı başında kimse göze alamaz!...
Sayın Bakanım!...
Ermeni adının (PİÇLİKLE) eş tutulması, biz Türkiye’deki, daha doğrusu: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli vatandaşı Ermeniler” başta olmak üzere, cümle Ermenileri sadece üzmez, aynı zamanda kahreder!?...
Ermeni kavmini hor görmek, aşağılamak, küçümsemek vs. Türkiye’ye hemen hiçbir kazanç sağlamaz ve zaten sağlamadığı da gün gibi aşikârdır!... Ancak, Ermeni Kavminin Türk Boylarından ve “24”nci Boy olan (Bayındır’a) tabi olduğunu -ki, tarihçe sabittir- yeni nesillere açıklamak ki, bu hayırlı iş yapılmıyor. Türkiye’ye Türk-Ermeni münasebetlerinde doğrudan kazanç sağlar.
Sayın Bakanım! Bizler yani Türk-Ermenileri açıkça rencide olduk.
Türk adı nasıl mukaddes ise, Ermeni adı da öyledir: Ne bir eksik, ne bir fazla.
“Malazgirt Meydan Muharebesi”nde Sultan Alp-Aslan’ın saflarında askerleriyle birlikte yer alan üç Ermeni Prensi ki, sonradan ikisi “Karabağ”a yerleşmişler ve biz Ermenilerin, Bizans değil de Selçuklu Ordusu saflarında yer almasını Avrupa Haçlı Devletleri bir türlü hazmedememiş ve böylece “Ermeni Kadim Kilisesini” aforoz etmişlerdir: (1071).
Kudüs Ermeni Patrikliği’nin kurucusu: “Hz.Muhammed (SAV) Efendimiz Cenaplarıdır: (M.S.632). Fatih Sultan II. Mehmed Hân’ın Konstantiniyye’nin fethi çalışmalarında, Ermenilerin Bursa Dini Temsilcisi, Hovagim Yebisgobos ile yakın çalışmaları olmuştur. Türkiyemiz’in Kurtuluş Savaşı’nın temelini teşkil eden Kuva-yı Milliye hareketinde: “Anadolu’ya ilaç ve silâh sevkiyatını bizzat idare eden merhum, “Berç Keresteciyan olmuş ve Gazi Hazretleri kendisine (Türker) soyadını layık görmüşlerdir. Daha bu liste birkaç hacimli cildi doldurabilecek kapasitede nice şerefli hizmetlerle doludur ki, bazıları detaylı olarak benim eserlerimde mevcuttur. Günümüze kadar (29 Şubat 2012 Çarşamba) yazabilmiş olduğum ve basılan (20. Eserim) mevcuttur. 21’incisini şu an yazmaktayım. Eserlerimin tümünü: İlk, Orta, Lise ve Üniversite başta olmak üzere, Devlet Kitaplıklarında bulundurulması için, Devletçe tavsiye edilmişti ki, çok şükür aynen uygulanmış olduğu için İstanbul Gazetelerinden hem de tirajı yüksek gazetelerden birisinde: (DEVLETTEN TORPİLLİ YAZAR) başlığıyla aleyhimde bir makale döşemişlerdi.
Günahım neydi? Şuydu: Sadece Türkiye Ermenilerini değil, aynı zamanda dünya Ermenilerine de tesir edebilmekteydim. Artı, Türkiye’de Türk kardeşlerimizde yazılarıma değer vermekte ve evimdeki büromda naçiz şahsımı ziyarete gelerek candan sohbetlere vesile olmaktaydılar ki, çok şükür, hâlâ gelmektedirler.
Sayın Bakanım!
Bir insan kuru ekmeğe muhtaç durumda olabilir, aç sefil ortada kalmış da olabilir. Bunların hemen hepsi de insanlar içindir. Hemen hepsine de katlanılabilir.
Ancak: Şerefsizliğe asla!!!
Şerefsiz tok yaşayıp öleceğime, şerefli aç ölmeye razıyım! Hz.Allah’ın izniyle (79) yaşındayım. Bu yaşıma kadar hep duyup yaşadığım: (Ermeni gâvuru, Ermeni dölü, Biz Türkleri arkadan vuran kalleşler… En lüks semtlerde otururlar, hepsi de zengindirler para içinde yüzerler, Türk kanı emerler vs.) Evet, (5. yaşımdan beri) hep duyduklarım bunlar olmuş ve bizleri teselli edenler de semtlerimizde ikamet eden gerçek Türk aileler olmuştur. Çünkü, onlar İstanbul sakinleri idi. Yani bugün sadece ismi kalmış İstanbul’un sakinleri!... Yani; halk ayrı düşünüyor, siyasiler ayrı!... Aynen İttihatçılarla, o yılların Türk insanının aynı düşüncelere sahip olmadıkları gibi!..
Bizlerin huzur içinde yaşayabildikleri dönem: (1923-1939) yılları olmuştur. Öz Türkçesi: Gazi Hazretlerinin vefatından sonra bir daha huzur yüzü görebilmiş değiliz. Daha sonraları neler olmuş ise onu da özetleyim: Bir çoğumuz yabancı ülkelere göçmüş ve bugün hâlâ vatan hasreti çekmektedirler. Çünkü onların ana-yurdu Anadolu’dur, Türkiye’dir.
Adaletten söz edilmektedir. Hangi adalet? (Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piç’siniz!) densin; vergini ver, vatani görevini ifa et, ülkeni sev ve bunun karşılığı: “Ermeni piçi!” nevinden hakaretlere muhatap olmak olsun?!...
Sayın Bakanım!...
İçişleri Bakanımız olduğunuza göre, Türkiye Ermenilerinin hakkını aramak, gönlünü almak elbette ki size düşer. (AGOS GAZETESİ)ni, basmaya kalkışmak, Ermenilerin topuna küfretmek vs. küçük bir mesele değildir. Yarın başka bir mesele de ayrı bir problem oluşturur ve bu sefer buyurun: (6-7 Eylül) benzeri bir manzarayı seyredin?... Efendim dış tahrikler vs. gibi beyanatlar da kâfi gelmez. Zira, sokaklar binlerce fırsatçı ile dolu, futbol karşılaşmaları dahi nelere sahne oluyorsa hep birlikte görmekteyiz!...
Sayın Bakanım!
“Azınlık, Çoğunluk”, “Müslim, Gayr-ı Müslim” vs. bu tabirlerin hemen hepsi de, çoğunluk addedilen bir kesimin işine yaramaktadır. Bizler ağzımızla kuş tutsak, hiçbir işe yaramaz. Çünkü, azınlığız, çünkü Gayr-ı Müslim’iz, çünkü gâvuruz!...
Sorarım size bu yaşamak mıdır, bu hayat mıdır?... Bizler her daim şaibeli vatandaş olarak görülmekteyiz. Peki bugüne kadar ne yaptık. Devletimizin aleyhinde nasıl bir çalışmamız oldu?..
Ya sev, ya git! Bu sloganla ne anlatılmak istenmektedir?... Biz niye gidelim? Bizlerden memnun olmayan var ise o gitsin. Türk Milleti, İslâm, Hıristiyan, Musevi vs. ile bir bütündür. Onu zümrelere ayırmak ise ne İslâm’a ne Türk’e hiçbir şey kazandırmaz. Tam aksi yaşadıkları ülkeye sadece ve sadece zarar verir.
Azerilere ülkemizde gösteri yaptıranlar veya yapmalarına müsaade edenler, yersiz ve isnatsız slogan ve beyanatlara niçin müsaade etmişlerdir? Bizlerin artık bu ülkeden gitmeye mecbur kalmamız için mi?...
Peki nereye gidelim?.. Kökümüz, özümüz bu ülkede. Atalarımız bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüş, bu ülkede yaşamış ve hâlâ çok şükür yaşantısını devam ettirmektedir!...
Nasıl ve nereye gideriz? Ermenistan demeyim. Onlar için biz yabancıyız. Bizleri kendilerinden görmezler. Diğer ülkeler ise, zaten gidenlerimiz eriyor… Bizler de mi eriyelim!”… Canımızı, malımızı, namus ve haysiyetimizi, Türk Devletine teslim etmişiz. Bizlerin bir başka vatanı yok ki!..
Yalnız bir hususu bilhassa arz etmek isterim ki şudur; “şayet bizler Vatanımız Türkiye’yi terk etmeye veya ettirilmeye mecbur bırakılırsak, bunun hesabını ilâhi adalet muhakkak soracaktır. Bundan hiç ama hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın!...”
Hocalı Katliamı konusu ülkemizde adil şekilde değil “soydaş inancına” göre ele alınmaktadır. Ben böyle bir vak’a olmamıştır demiyorum. Yargı veya değerlendirme şekli yanlıştır diyorum. Çünkü, bu doğrudan bir “Ermeni Ordusu” tarafından icra edilmeyip, baş tarafta da kayda geçtiğim gibi “Bağımsız Devletler Topluluğu” askerlerince uygulanmıştır. Meselâ: Meşhur “Nurenberg Mahkemeleri”…
Esas açısından meşrudur. Ama: “Galip Devletlerce” yargılama yapıldığı için; Milletlerarası adalet anlayışına ters düşmüş ve bu sebeple mahkemenin adalet anlayışına gölge düşmüştür. Yani milletlerarası hukuki anlayış çiğnenmiştir.
Bizde ise “Soydaş anlayışı” ağır basmakta ve tek yanlı yargıya varılmaktadır. İstense de istenmese de gerçek budur!...
Azeri çocuklarının derilerini yüzen Ermenilerden hesap sormak meselesine gelince, bu öylesine dehşet verici bir iddia ki, inanabilmeme adeta imkân yok diyebilirim?!..
Ancak, Hocalı’da pek korkunç bir şeyler olmuş olduğundan şüphe edilemez!.. Lâkin bundan doğrudan Ermenilerin sorumlu tutmak, adaletsizliğin doğrudan kendisidir!..
Azeriler bu meselede arzu ettiklerine kavuştular diyebilirim. Çünkü, Türk insanının bizlere karşı olan itimadını temelden sarsabildiler ve onlara bu aklı kim veya kimler vermiş ise, gerçekten taktir etmek lâzımdır: “Bölücülüğün en alâsını” uygulatabildi!..
Benim herkesten rica da değil, dileğim şudur:
Ermenileri tenkit ederken, merhum “Cemal Paşa” gibi adil ve mert olun! Çünkü, kendileri öyle idi ve İttihatçılar içinde rahmetle, hem de her daim rahmetle andığımız yegane değerli şahsiyettir.
Bu konu yüzünden yeni bölümünü yazamadığım makalemi, daha sonraki sayıda inşallah sizlere takdim edebilmem mümkün olur saygıdeğer okuyucularım. Saygılarımla.