Âdem olanın hayr olur âdemlere kasdı
İnsanlığa insanda budur işte delâlet
(İnsan olanın, insanlar için niyeti hayırdır;
İnsanlığa en büyük yol gösterici, işte budur.)
Âsûde olam dersen eğer gelme cihane
Meydâne düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
(Rahat olayım dersen, dünyaya gelme;
Çünkü meydâne düşen kaza taşından kurtulamaz.)
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
(Yağmur yerine gökten inci ve mücevher yağsa,
Talihsiz olanın bağına bir damlası bile düşmez.)
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
(Noksan olanlar, olgun kişileri çekemezler;
Çünkü yarasanın gözü ışıktan rahatsız olur.)
Her âkıle bir derd bu âlemde mukarrer
Râhat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan
(Akıllı insanı, bir derd muhakkak bulur;
Akıllı olanlardan hiç rahat etmiş var mıdır?)
İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez
(Allah’ın derin hikmetleri, bu küçük akla gerekmez;
Çünkü, akıl bunları kaldıracak güçte değil.)
Hürr olmak ister isen olma cihânın
Zevkınde safâsında gamında kederinde
(Hür hissetmek, huzur içinde olmak diler isen;
Dünyanın zevkini, safasını ve gamını bırak.)
Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
(Bir kimsenin işi aynasıdır, lâfına bakılmaz.
Çünkü, aklının derecesi eserinde görülür.)
İnsana sadâkat yakışur görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
(İnsana kötülükler karşısında bile, doğruluk yakışır.
Çünkü Allah doğruların yardımcısıdır.)
Kadı ola da’vacı vü mahzır dahi şahid
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet
(Hâkim dâvâcı, düzeni sağlayan mübaşir de şâhit olsa,
Adâlet yerine getirilebilir mi?)
Ümmîd-i vefa eyleme her şahs-ı dagalde
Çok hacıların çıkdı haçı zîr-i bagalde
(İki yüzlülerden vefa ümid etme.
Nice hacı geçinenlerin haçları koltuk altlarında çıkmıştır.)
Zâlim yine bir zâlime giriftâr olur âhir
Elbette olur ev yıkanın hânesi vîrân
(Zulmeden kimse, başka bir zâlimin eline düşer.
Ev yıkanın evi yıkılır, harâb olur.)
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın
Âdem görünen harları âdem mi sanursın
(Bütün dünyayı dolaşsan, bin kişide bir insan bulamazsın;
İnsan görünen eşekleri insan mı sanırsın?)
Çok mukbili gördüm ki güler içi kan ağlar
Handân görünen herkesi hurrem mi sanursın
(Dışı gülen, içi kan ağlayan çoklarını gördüm.
Neşeli görünen herkesi sevinçli mi sanırsın?)
En ummadığın keşfeder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanursın
(Hiç ummadığın biri, içindeki sırları keşfeder.
Herkesi kör, bütün dünyayı sersem mi sanırsın.)
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın
Ey gonce bu cem’iyyeti her dem mi sanursın
(Bir gün gelecek sen de dağılıp gideceksin.
Ey gonce güzellik ve tazeliğin sürecek mi sanırsın.)
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır
(Allah’a sığınanların yardımcısı Allah’dır.
Sevinmeyen gönüller bir gün gelecek sevinecektir.)
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazâbından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pekdir
(Ağırbaşlı kimselerin gazâbından Allah’a sığın.
Çünkü yumuşak huylu atın çiftesi çok ağırdır.)
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir
(Üniforma, aslı kötüye hiç asâlet verir mi?
Sırmalarla işlenmiş semer koysan eşek yine eşektir.)
Bed-mâye olan anlaşılur meclis-i meyde
İşret güher-i âdemi temyîze mihekkdir
(Sütü bozuk olanlar içki meclisinde anlaşılır;
İçki insanın değerini tâyinde mehenk taşı gibidir.)
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir
(Nasihatle yola gelmeyen kimseyi, azarlamalı;
Azarlanmakla uslanmıyanın hakkı ise dayaktır.)
Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerekdir
(Câhiller kendileri gibilerle sohbetten zevk alır;
Dîvânelere ise dîvânelerin dostluğu yaraşır.)
İmân ile din akçedir erbâb-ı gınâda
Nâmus u hamiyyet sözü kaldı fukarâda
(Zenginler için, iman ile din bile para demektir.
Nâmus ve hamiyyet sözleri fakirlere aittir.)
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî
Evvel yoğidi işbu rivâyet yeni çıkdı
(İslâm devletin ilerleyip, yükselmesine engelmiş;
Eskiden böyle bir şey yoktu, bu söz yeni çıktı!)
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenâda
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı merâm et
(Şu dünyada incinmemek istersen;
Kimseyi incitmemek için, tüm dikkatini göster.)
Bir yerde ki yok nağmeni takdîr edecek gûş
Tazyî-i nefes eyleme tebdîl-i makâm et
(Bir yerde ki, söylediğini takdîr edecek kulak yok!
Boşuna nefesini tüketme, orayı terket!)
(ZİYA PAŞA’nın Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Bütün Şiirleri,
Hazırlayan: Doç. Dr. Önder Göçgün, s: 25 - 33)