Yeryüzünde İsrail namıyla bir devlet yoktur ve tanınmamalıdır! Neden mi? Anlatalım.

Vatansız, organizesiz ve dağınık bir şekilde yaşayan Yahudi asıllı milletlerin Siyonist fikriyat tarafından bir araya getirilmeye çalışıldığı yıllarda üç kıtanın hâkimi ve dahi Dünya ülkelerinin ağabeyi Devleti Âli Osmanlı idi. Hem insanlığın ilk kıblegâhı Kudüs, hem de yeryüzünün ilk kıblegâhı Mekke Osmanlı uhdesinde idi. Sadece Osmanlı’nın değil, yeryüzünün baş belası İngilizler tüm Dünya ülkelerini Osmanlı’yı yıkmak üzere seyrüsefere ikna ettiğinde Kafkaslardan Avrupa’nın ortasına, bugün ‘Ortadoğu’ diye işaretlenen bölgeden ‘kara kıt’a’ diye belletilen Afrika’ya ve hatta masallar ülkesi Hindistan’a kadar büyük bir coğrafya Türk hâkimiyetindeydi.

İngilizler, başıboş Yahudileri, cephelerde Osmanlıya karşı hem de “Katır Birliği” göreviyle istihdam edip amacı doğrultusunda kullandı ve borçlandı. 1. Dünya Savaşı bittikten sonra da sıra borç ödemeye geldi. Osmanlı topraklarından onlarca devletçik üreten İngilizler Ermenilere Kafkasya’nın eşiğinde devlet kurdurarak yaptıkları kıyağı Yahudilere yapmadı ama onları Müslümanların kutsal toprakları Kudüs’e göç etmeye teşvik etti. Zaten Siyon Yahudilerinin de tek arzusu da Kudüs’e girebilmekti. Yani günümüz Türkiye’sinde bir cenahın propagandasında iddia ettiği gibi Yahudilerle işbirliği yapan, onlara topraklarını satan Filistinli Müslüman Araplar değil, Dünyayı ‘1. Dünya Savaşına sürükleyip’ Osmanlı’yı hâkim olduğu topraklardan çıkmaya zorlayan İngilizlerdi.

**

Tarihçi Yazar Murat Bardakçı geçen hafta Habertürk’teki köşesinde Kudüs’ün Büyük Müftüsü, Mescid-i Aksa’nın en kıdemli idarecisi olan Emin el-Hüseynî’nin 19 Temmuz 1937’de Atatürk’e gönderdiği mektubu yayınlayarak tarihe ışık tuttu.

Peki, kim bu Hüseynî? 1897 yılında Kudüs’te Osmanlı vatandaşı olarak dünyaya gelen Hüseynî Anadolu’nun kurtuluşu için Çanakkale Savaşı’na katılıp cephelerde savaşmış. Kendisinden önce Kudüs Büyük Müftüsü olan ağabeyi Kâmil el-Hüseynî’nin 1921’de vefatından sonra 24 yaşındayken bu makama” tayin edilip 1948’e, yani İsrail Devletinin ilanına kadar görevini sürdürmüş.

Kudüs civarına başlayan ve giderek artan Yahudi göçüne karşı mücadele başlatan Hüseynî, bölgede manda idaresi tesis eden İngilizler tarafından on sene hapse mahkûm edildiği için Fransızlar’ın hâkimiyetindeki Suriye’ye geçmiş. İkinci Dünya Savaşı döneminde Adolf Hitler ile yakınlık kurup Yahudileri Filistin’den kovabilmek için destek istese de başarılı olamamış.

Hüseynî 1937’de Atatürk’e yazdığı 13 sayfalık mektupta da İngilizlerin Filistin için, topraklarını taksim eden bir Krallık Komisyonu raporu hazırladıklarını, bu raporun uygulanması halinde, Yahudi göçü sonucunda Filistin’de Arapların azınlık haline dönüştürüleceğini, göçmen Yahudilerin zamanla gasp ettikleri topraklarında devlet kurarak Kudüs’ü ilhak etmek isteyeceklerini açık açık ifade etmiş.

Emin el-Hüseynî, Atatürk’e yolladığı mektubunda “Bu mukaddes arazide bulunan Müslüman ve Hristiyan Araplar memleketlerini emperyalizm ve Yahudileştirme ve parçalama şerrinden kurtarmak ve millî, dinî ve tabiî haklarını muhafaza etmek yolunda sarf edeceğiniz mesainin neticelerini sabırsızlık ve endişe ile bekliyorlar. Cenâb-ı Hak Hazretleri kendi avn ü inâyeti ile sizi muhafaza ve nusrat ve kuvvet ile yardımcınız olsun. Kezâ, yüksek şahsiyetinizi Araplık ve Müslümanlığa bağışlasın” diyerek Türkiye’den Filistin’i, dolayısıyla mukaddes makamları kurtarmasını talep etmiş.

**

Gemilerle Filistin topraklarına giden Yahudilerin “Almanlar bizim ailelerimizi öldürdü, siz bizim son ümidimizi öldürmeyin” yazılı pankart açarak merhamet diledikleri de kaydedilmektedir.

Diğer pek çok Osmanlı toprağı gibi Kudüs ve civarı da İngilizlerin kalleş planlarına kurban edilmiş, akıbeti hayırlı olmamıştır. 14 Mayıs 1948'de, David-Ben Gurion öncülüğünde Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Millî Konseyi kuruluşunu ilan ettikten sonra, sadece bölgede değil dünyada akan kan ve gözyaşı dinmemiştir. Filistin, Osmanlı’dan zorla koparıldığı günden bu yana Türklerin yeniden bölgeye hâkim olacağı günün özlemini yaşamıştır. Ve dahası; Kudüs topraklarında hangi millet yaşarsa yaşasın; Müslüman Türk milleti için daima kutsaldır ve vazgeçilmezdir. Zira Kudüs Arşın Makamına açılan yeryüzü kapsıdır. Filistin’i iki kere önemli kılanda budur! Orası hem mazlum ve mağdurlar coğrafyası, hem kutsiyetler beldesidir. 

Siyon Yahudilerin, istenmedikleri halde İngiliz dayatmasıyla sığınmacı olarak ‘zoraki’ iskân edildikleri Filistin’de, kendilerine ait olmayan topraklar üzerinde ilan ettikleri İsrail Devleti meşru kabul edilmemelidir. Zira zorbalıkla, mülk sahibinin malını gasp ederek kurulmuştur. Ve mülkün sahibi de Türkiye’dir.