Yaşam boyunca yaptığınız en sıradan şeydir, “Nefes Alıp Vermek”… 

Doğum sonrası minik bir şaplak ile başlar, nefes alıp verme ile tanışmamız. Ve ekolojik döngümüz başlar. Hayatımızın kalanı boyunca da bu eylemi gerçekleştiririz. 

Önce nefesi alır, sonra verir… Sonra tekrar alır-veririz…

Nefes alıp vermek, yaşamın kendisi olduğu kadar dertlerin dermanı da olur. Tabi doğru uygulandığında!.. Sağlıklı nefes alıp verebilenlerin, bir çok hastalığı yendiği araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Bilinçli alabildiğimiz ve ardından verebildiğimiz nefes, ciğerlere, diyaframa, damarlara ve nihayet tüm hücrelerimize ulaşır. 

Lâkin ilk insandan bugüne, yaşamda karşımıza çıkan kaygılar öncelikle nefes alma-verme becerilerimizi zayıflatmıştır… 

Hatırlayın avlanmak için nefeslerini tuttular… Sessiz olmaları gerekti!.. Ki halen de öyle… Avı kovalarken hızlı nefes alıp verdiler… Hızlı olmaları gerekti!.. 

Duruma göre nefes alış-verişini değiştirdi. Ama görev bittiğinde bebekliğindeki nefes alış-verişine geri dönemedi… Ekolojik döngü tamamlanamadı. Zamanla doğru nefes alış-verişi unuttu. Geri dönme eylemi; Bu döngüyü iyi tanımak ve bilmek ile mümkün… Dönemediğiniz, bilemediğiniz zaman vücudta zayıflık başlar. Hücrelere nefes ulaşmaz, hastalık başlar. Migren’den, kansere çeşitli hastalıklar yanı başımızda bitiverir.

Yeni doğmuş bir bebeğin yaptığı gibi, yaşama sımsıkı sarılabilmek için ağlaya ağlaya, derin derin nefes almayı ve vermeyi “bilmeliyiz”…

Nefes almak, vermek…

Peki hayatta kalabilmek için, ekolojik bu durum yeterli mi?.. Değil elbette…

Yeme, içme, barınma, korunma, giyinme, güvende kalma gibi ihtiyaçlarımız da var… İşte burada da ekoloji bilimi “Ekonomi Bilimi’ne”  dönüşüyor… Bunları da alıp vermek için bir düzene ihtiyaç var… Alış-Veriş düzeni…

Alıp vermek, bir sanattır âdeta. İnce ince işlenir. Asla aceleye getirilemez. Doğru alınıp verilmesi gerekir. Hata kabul etmez. Kulak arkası kesinlikle edilemez. 

Siyaseten seçtiklerini, yani senin adına “alıp-verme” eylemini yapanları, görevlendirdiklerini sürekli denetlemen gerekir. Bunun içinde en azından detaylarını, kıvrımlarını olmasa da… Mantığını, felsefesini anlamak, bilmek gerekir…

“Bunu anlamış milletler, ekonomik hastalık bilmez, ekonomik krizin ise yanından geçmez.” 

Mesela maddi durumu olmayana, şükür etmenin güzelliğini söyleyipte, kendisi çok çok lüks, aşırı pahalı otomobile binenleri affetmez. Maddi alışverişler yaptırarak, “yakmayan kefen” v.b. satarak cebini doldurmak isteyenleri ve bunların maneviyatlarımıza saldırmalarına sessiz kalmaz…

Ekonomi’de alıp-vermenin aracı, paradır. Her türlü maddi ihtiyaç para ile ölçülür ve fiyatlandırılır. 

Elbette paranında bir fiyatı vardır…

Bir ülkenin ve vatandaşlarının, diğer ülkelere göre değerini ölçen, anlatan ekonomik veri, milli parasıdır. 

Paranın fiyatı ise faizdir… 

Bir ülkenin faizi düştükçe, parası ucuzlar. Ekonominin, doğru ya da yanlış yönetilmesine göre paranın fiyatı, yani faizi artar ya da düşer. 

Faiz oranı; o ülkenin, vatandaşların performansı ile oluşur. 

Bilinç yüksek olduğunda performansta artar, faizde düşer. Bu durumda para ucuzlar, insan değerlidir. 

Değerlenen insan, ucuz parayı biriktirmek yerine kullanmayı seçer. O para ile ertelediği, kısmen onun için lüks sayılabilecek ürünleri alır… 

Böylece bu ürünleri üretenlerde nefes alır. Talep geldikçe arz artar. Arz artınca işçi alımları başlar. Ve işsizlik azalır. Ama artan talepleri yetiştirme gayesi maliyetleri de yükseltecektir. Artan maliyetler ve kâr marjı, malın fiyatını artırır. Ve enflasyon yükselişe geçer…

Enflasyonun milli gelire orantılı olarak, kısmen artması tehlikeli değildir. Tehlikeli olan; bilinçsizce, fütursuzca, hesapsızca yapılacak tüketimin sonunda oluşacak enflasyondur. 

Para ucuz, insan değerli diyerek yapılacak bilinçsiz tüketim… Kısa süre içinde insanı değersizleştircek ve işsiz, aşsız bırakacaktır… 

Özet ile; Faiz talimat ile düşürülüp, çıkartılamaz… 

Ayrıca bir yerde faiz düştüğünde, enflasyon da düşüyorsa!.. Bu durum ekonomi bilimi ile de açıklanamaz… 

İşte bu yüzden ekonomiyi detaylıca bilmesekte, felsefesini anlamak ve buna göre bir değerlendirme yapmak, geleceğimiz için mecburiyettir…