Yeşilçam’ın emektarı, Rambo’su…  Kendi deyimiyle sinemanın ‘hamalı’…  Onun en büyük hayali oyuncu olmaktı. Bir kovboy şapkası, bir atlet, kot pantolon ve kovboy çizmeleriyle yaz-kış Beyoğlu’nu arşınlamaya başladı Sönmez Yıkılmaz… 1955 yılında Rize’de doğan oyucu küçük yaşta gelmişti İstanbul’a… Güçlü bir fiziği olduğu için filmciler bazen hamallık işlerine, bazen de polis-jandarma gibi rollere figüran olarak çağırıyorlardı. O aralar ışıkçılık teklifi geldi ve ışıkçı olarak işe başladı Sönmez Yıkılmaz…  Emektar oyuncunun ışıkçı olarak görev yaptığı bir film çekiliyordu, vücutlu bir artist gelmemişti. ‘Sen oynar mısın?’ dediler ona... ‘Oynarım’ dedi ve onun ilk kavgacılık oyunculuğu böyle başlamış oldu…  Bugüne kadar yüzlerce filmde rol alan Yeşilçam’ın gerçek emektarı Sönmez Yıkılmaz ile dününü bugününü konuştuk. Haydi buyurun sohbetimize…


 

SİNEMAYA NASIL BAŞLADINIZ?

Ben 1955 yılında Rize’de dünyaya geldim. Sinemaya olan aşkımdan genç yaşta İstanbul’a gelmiştim. Çeşitli pozlar çektirip film şirketlerine gönderdim. Başrol bekliyordum, küçük bir rolde oynadım. Beyoğlu hayatı başladı. Bir kovboy şapkası, bir atlet, kot pantolon ve kovboy çizmeleriyle yaz-kış Beyoğlu’yu arşınlamaya başladım. Güçlü bir fiziğim olduğu için filmciler bazen hamallık işlerine, bazen de polis-jandarma gibi rollere figüran olarak çağırıyorlardı. O aralar ışıkçılık teklifi geldi, Erman Film’de ışıkçılık yaptım. Bir film çekiliyordu, vücutlu bir artist gelmemişti. ‘Sen oynar mısın?’ dediler. ‘Oynarım’ dedim ve oynadım. Yine küçük bir roldü, ilk kavgacılık böyle başladı. Ben ışıkçılıktan 25 lira yevmiye alıyordum, sabah 5’ten gece 2’ye kadar çalışarak. 5 dakika oynadım 100 lira aldım. Benim için büyük para. Ondan sonra kahvelerde film teklifleri gelecek diye beklemeye başladım. Kavga rollerine, tehlikeli sahnelere çağırıyorlardı. Aranan bir kavgacı olmuştum artık.

YAPIMCILAR BİZE İMKAN TANIMADILAR

SONRA NELER OLDU?

Türk sineması, yapımcısı, yönetmeni bize hep kavgacı gözüyle baktı, aktör gözüyle bakmadı. İmkan vermediler bize. Yabancılarla da çok çalıştım. Yine Erler Film’in yabancılarla yaptığı bir filmde oynuyordum. Afgan mücahidi oynuyorum. Karşımızda Ruslar var. Rambo gibi yeşil bir eşarp bağladım başıma. Yeşil bir atlet, askeri bir pantolon, askeri bir bot. Ağır bir silah aldım elime, tek elle kaldırdım, pazıları şişirdim. Çaktırmadan Fransız rejisöre de göz atıyorum. Bir ara rejisör ‘Rambo Two’ dedi; bir şeyler söylüyor. Çevirmenler bana ‘rejisör seni beğendi, Türk Rambosu, Rambo 2 diyor. Sana iyi roller verecek, yapabilir misin?’ dediler.  Yaparım, ben aktörüm dedim. Bana Rambovari bir rol verdi. Rus helikopterini taradım, düşürdüm, koştum... Orada Fransız bir gazeteci vardı, resimlerimi çekti. Le Monde gibi dergilerde ‘Her yerde Rambo var, bu da Türk Rambosu’ diye resimlerim çıktı.

HANGİ JÖNLERLE KAMERA KARŞISINA ÇIKTINIZ?

Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Tanju Korel, Kadir İnanır, Yılmaz Köksal, Tamer Yiğit ,Tarık Akan, Şener Şen, Kemal Sunal başta olmak üzere tüm jönlerle kamera karşısına geçtim diyebilirim.

6 SAAT BOYUNCU VÜCUDUMDAKİ BOYALARI SİLDİM

BAŞROL HAYALİNİZ NE ZAMAN GERÇEKLEŞTİ?

1971 yılında Birsen Kaya’nın yönetmenliğini yaptığı  Deniz Çimenli, Yeşim Yükselen, Kazım Kartal, Baki Tamer, Gülgün Erdem, Turgut Kocadağ, Cevdet Balıkçı, gibi birçok oyuncunun yer aldığı ‘Kling Ölüm Saçıyor’isimli sinema filminde başrol oynadım. Bu film büyük bir çıkış yakaladı. Vücudumu siyah beyaz yağlı boya ile boyatmıştım. O boyaları silmek 6  saatimi almıştı. Zar zor silinmişti.

KAHVEHANE KÖŞELERİNDE AÇ SUSSUZ İŞ BEKLEDİM

PEKİ BU FİLMDEN SONRA BAŞROL GELDİ Mİ?

İçini çekerek yanıt veriyor bu sorumuza… Nerede… Bu filmden sonra Rizeli bir hem şehrimin kahvehanesinde yatıp kalkmaya başladım. Aç, susuz, başrol teklifi bekledim. Kahvehaneci benden çay parası almıyordu. Ancak ekmek alacak param yoktu.

RAMBO PROJENİZE NASIL BAŞLADINIZ?

Anzer Film’i kurdum. Adam gibi bir Rambo filmi çektik, ‘Silaha Yeminliydim’ adıyla. Filmde kardeş kavgasına neden olan dış güçleri, Amerika’yı Arapları anlatıyordum. ‘Bizi birbirimize düşüren kimler?’ diye soruyordum. Bu film TRT’den geçmedi, üç kez reddedildi. Ben de ’88 senesinde sırtımda filmin negatifi, koltuğumda afişler bütün Türkiye’yi gezdim, sinemalarda galalar yaptım. Filmin kaseti TRT’de kayboldu. Benim de moralim bozuldu, filmin bütün haklarını bir bardak su parasına bir filmciye verdim.”

BENİM TARZAN PROJEMİ YEDİLER

MANİSA TARZAN’INI NE ZAMAN ÇEKTİNİZ?

Bir süre Almanya’da yaşadım. Ancak vatan hasreti ağır basınca geri döndüm ve Antalya’ya gittim. Orada bana Manisa Tarzan’ını anlattılar. Çok etkilenmiştim. Hemen Manisa’ya gittim. Bir sene inceleme yaptım. Tarzan gibi yaşadım dağlarda, kış-kıyamet. Projeyi Kültür Bakanlığına gönderdim. Filmin çekimlerine de başladım. Tabii param bitti. O zamanın parasıyla 280 milyon lira harcamışım. Bakanlık 650 milyon lira verse ben bu filmi bitireceğim. Bana bakanlıktan mektuplar geliyor, ‘Darboğazdayız’ diye. Tam ümidimi kestiğim anda bir gazetede benim resmim, ‘Manisa Tarzan’ı devam ediyor’ diye bir haber. Tamam, dedim, krediyi aldık, başlayacağım. Gazeteyi aldım, bir baktım alt yazıda Talat Bulut oynuyor, Orhan Oğuz çekiyor. Bizim projeyi yemişler. Ben de bakanlığı mahkemeye verdim. Ama bakanlık olduğu için neticesiz kaldı. O benim bebeğimdi, yazık ettiler.”

YAPIMCILARA ÇOK KIZIYORUM

YEŞİLÇAM EMEKTARLARINI EKRANLARDA GÖREMİYORUZ BUNUN NEDENİ NE?

(Bu sorumuz karşısında çok öfkeleniyor…) Çok kızıyorum… Çıldırıyorum adeta… Devlet para veriyor. Film çekilsin bu filmlerde Yeşilçam emektarları da yer alsın, evine ekmek götürsün, mutlu olsun diye… Ancak Yeni jenerasyon yapımcılar birkaç ismin dışında hiçbir Yeşilçam oyuncusunu oynatmıyorlar. Evinde boş boş oturan çok değerli oyuncu  abi ve ablalarımız var. Onlar en verimli çağlarındalar. Oyunculuğun yaşı yoktur. Bunlar sanki biran önce ölmemizi bekliyorlar. Bizler aç kaldık, susuz, kaldık, ayakkabıları yastık niyetine, kullanıp banklarda uyuduk, soğan ekmek yedik ancak sanat aşkımızı bitirmedik bize verilen rolü en iyi şekilde oynadık. Ev geçindiren tek işi oyunculuk olan birçok emektar var. Bunlar neden unutuluyor. Genç neslin dinamizmi, bizlerin engin tecrübesiyle ortaya muhteşem eserler çıkar.

ZEKİ MÜREN SOHBETİMİ ÇOK BEĞENDİ

BİZE HİÇ UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI ANLATIR MISNIZ?

1971 senesinde’ Killing Ölüm Saçıyor’ filminde başrol oynuyordum. O sıralar Pazar Mecmuası’nın muhabiri dergide 2 sayfa haberimi yapmıştı. Haberimi yapan gazeteci arkadaşım birgün yanıma geldi ve beni Zeki Müren ile tanıştıracağını söyledi. İkimiz Müren’in kaldığı otele gittik. Merhum Zeki Müren ile lobide oturduk ce muhabbet etmeye başladık. Zeki Müren çok sevdi beni. ‘Akşam evime yemeğe gel’ dedi. Ben düşündüm, taşındım; saygı duyduğum bir insan, ama onun dünyası ayrı, benim dünyam ayrı. Ben yemeğe gitmedim. Çünkü  memleketimde beni rezil ederleri. Mahmut Ağa’nın oğlunun Zeki Müren’in evinde ne işi olur’derler diye çekindim. Gazeteci arkadaşım bana kızdı, ‘Onun elinden tuttuğu insan şöhret olur’ dedi. ‘O bizim sanat güneşimiz, saygı duyarız, beni mazur gör’ dedim. Killing Ölüm Saçıyor benim ilk başrolüm. Film çok tuttu, iş yaptı, fakat yapımcı bana başka iş teklif etmedi. Ben artık artistler kahvesinde başrol bekliyordum. İşler geliyor, başrol diyorum, fakat başrol gelmiyor. Hep kavga rolleri. Herhalde Zeki Müren’in yemeğine gitseydim başrol teklifleri gelirdi.” demişti.

Çok teşekkürler Sönmez bey…

Ben teşekkür ederim Habib bey