Türkçülük fikriyatının önde gelen ideologlarından târihçi Profesör Yusuf Akçura’nın telif etiği, Erol Kılınç’ın yayına hazırladığı kitap,  16,5 X 23,5 santim ölçülerinde 664 sayfa hacimle Haziran 2019’da yayımlandı. Eser, Yusuf Akçura’nın 1929-1930 ve 1931 yıllarında 4., 5. ve 6. ders yıllarında verdiği derslerin notlarından oluşmaktadır. Akçura’nın eserinde ağırlıklı olarak 1830 ve 1848 ihtilâlleri ile bunların yönetim sistemleri başta olmak üzere iktisâdî ve içtimâ’î neticeleri derinlemesine tahlil ediliyor. Son bölümde Berlin Kongresi ve neticeleri hakkında bilgi veriliyor. Ders notları 1878 Berlin Antlaşması’na kadar 48 yıllık döneme aittir. Bu, öyle bir dönemdir ki Cengiz Aytmatov’un, ‘Gün Olur Asra Bedel…’ isimli romanını hatırlatır. 

Eser ilk defa Ankara’da 1933 yılında Hâkimiyet-i Milliye Matbaası’nda basılmış ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından neşredilmiştir. 

Eserde bahsi geçen yıllar, Avrupa’da hareketliliğin, değişimlerin tsunami şiddetiyle yaşandığı zaman dilimidir. Hâdiseler Avrupa’da yaşanmakla birlikte, tesirleri bütün dünyada hissedilmiştir. 

Akçura derslerini otoriter bir öğretmen gibi değil, dostlarıyla konuşan kelâm ehli gibi hoşsohbet bir edâ ile anlatıyor ve önemli tespitlerde bulunuyor. Meselâ hâdiselerin ortaya çıkmasında asıl etkenin yalnızca fikrî değil, maddî sebeplerin daha önemli olduğunu belirtiyor. Bu inceliği bilmeyenler, Haçlı Seferleri’nin (1096-1272 ) ve Emevî İmparatorluğu’nun (662-750) ordu komutanı ve Türkistan Valisi Kuteybe bin Müslim’in (?-715) dinî sebeplerle hareket ettiğini düşünürler. Hakîkatte dinî sebepler, sebepler bütününün içerisinde ancak % 3-5 seviyesinde kalır. Günümüzdeki savaşlar için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. 

Avrupa’da ihtilâller dönemi, 1830 yılında Fransa’da başladı. Başarılı olunca Almanya, İtalya, Polonya, İngiltere ve İspanya’da devam etti. Fransa, Belçika ve İspanya’da liberalizm hareketi başarıyla sonuçlandı. Liberalizm akımı sâyesinde İsviçre bağımsızlığını kazandı.

İhtilallerin neticesinde, Fransa ve İngiltere’de işçi sınıfı siyâsî ve bağımsız bir güç olarak doğdu. Hükümdarların mukaddes hakları yerine, milletlerin hürriyeti prensibi ön plâna çıktı.  İhtilallerde Batı Avrupa’da aristokrat sınıf, burjuvazi sınıfına yenilmişti. Bu târihten sonraki elli yıl boyunca hâkim sınıf olarak bankerler, büyük sanayiciler, üst düzey devlet memurları ve büyük burjuvaziler oluştu. Ayrıca Avrupa’daki mevcut ittifakların çözülüp yeni gruplaşmaların doğmasına yol açtı. 15 Ekim 1833’te gizli bir antlaşma ile monarşiyi savunan Avusturya, Rusya ve Prusya aralarında Doğu Bloku’nu, Nisan 1834’te Londra’da yapılan antlaşma ile de İngiltere, Fransa, İspanya ve Portekiz liberalizmi savunan Batı Bloku’nu oluşturdu. 

Berlin Kongresi 13 Haziran 1878’de Almanya Başvekili Bismarck’ın başkanlığında başladı. Bu kongrede Osmanlı Devleti’ni Müşir Mehmed Ali Paşa, Berlin sefiri Sâdullah Bey ve Nâfia Nâzırı Kara Todori Paşa temsil ediyordu. Bir ay devam eden kongre sonunda imzalanan Berlin Antlaşması altmış dört maddeden oluşmakta idi. Buna göre Ayastefanos Antlaşması ile sınırları çizilen Bulgaristan toprakları üç bölgeye ayrıldı. Birinci bölge Osmanlı Devleti’ne tâbi, iç işlerinde serbest, prenslik hâline getirildi. Diğer maddelerle Girit’e özel bir statü belirlendi, Yunanistan’a bir miktar toprak verildi, Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlığı kabul edildi, Tuna nehri savaş gemilerine kapatıldı, Osmanlı Devleti Kars, Ardahan ve Batum’u harp tazminatı olarak Rusya’ya verdi.  Ermenilerin bulunduğu bölgelerde idârî ıslahat yapmayı taahhüt etti. 

Bütün bunlar, Osmanlı Devleti’nde, sonun başlangıcını hazırlamış oldu.  

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

YUSUF AKÇURA: 

2 Aralık 1876'da Moskova'nın doğusundaki Ulyanovsk'ta (eski adıyla Simbir) dünyaya geldi. Kazan'a göç etmiş Kırım Türklerinden aristokrat bir âilenin mensubu idi. Babası çuha imâl eden bir fabrikatördü.  2 yaşında iken babası vefat etti. Annesi Bibi Kamer Bânu Hanım ile birlikte yedi yaşında iken İstanbul'a göç ettiler. Yusuf Akçura, Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenim gördükten sonra 1895 yılında Harbiye Mektebi'ne girdi. Okulun 2. sınıfında iken Türkçülük hareketlerine katıldığı için 45 gün ceza aldı. Erkân-ı Harbiye sınıfına ayrıldıktan sonra askerî mahkeme tarafından müebbet olarak Fizan'a sürgün edildi ve askerlikten uzaklaştırıldı. Fizan’a sürgün edilen 83 kişi ile beraber 1899'da Trablusgarp'a ulaştı. Onları Fizan’a gönderecek yol parası bulunamadığından Trablusgarp'ta hapsedildiler. İttihat ve Terakki Partisi'nin teşebbüsü ile bir süre sonra şehir içinde serbest dolaşma izni aldı ve kendisine bazı resmî görevler verildi. Aynı yıl, kendisiyle birlikte sürgün edilmiş olan Ahmet Ferit Bey (Tek) ile Fransa'ya kaçtı. Paris'te üç yıl Siyasal Bilgiler Okulu’na devam etti. Türkçülük fikirleri hayatının bu döneminde olgunlaştı. Akçura, ‘Osmanlı Saltanatı Kurumları Târihi Üzerine Deneme’ başlıklı tezini vererek okuldan, üçüncülükle mezun oldu.

1903 yılında, İstanbul'a dönmesi yasak olduğu için amcasının yanına, Kazan'a gitti ve dört yıl kaldı. Târih, coğrafya ve Osmanlı Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptı. O’nu Türk siyâsî hayatında meşhur eden ‘Üç Tarzı Siyâset’ isimli makalesi 1904 yılında Mısır'da yayımlanan ‘Türk’ adlı gazetede neşredildi.

Türkçülük akımının manifestosu olarak kabul edilen bu 32 sayfalık makalesinde Akçura, Osmanlı Cihan Devleti’nin tekrar eski gücüne kavuşabilmesi için devletin resmî olarak benimseyebileceği Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük düşüncelerini tetkik etti. Türkçülük fikrini yaymak üzere ‘Kazan Muhbiri’ adlı bir gazete çıkardı. Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), Ali Merdan Topcubaşı (1896-1934), Abdürreşit İbrahim (1857-1944) gibi Türkçülerle birlikte 1905'te ‘Rusya Müslümanları İttifakı’ adında bir parti kurdu. Kuzey Türkleri bu parti sâyesinde ilk defa Rus Meclisi Duma'ya temsilci gönderdi

Meşrutiyet’in ilân edilmesiyle 1908 yılında İstanbul’a geldi, Darülfünun ve Mülkiye Mektebi'nde târih dersleri verdi. Bütün ısrarlara rağmen İttihat ve Terakki Partisi'ne girmedi. 25 Aralık 1908'de İstanbul'da, Ahmet Mithat (1844-1912) , Emrullah Efendi (1859-1914), Necip Âsım (Yazıksız) (1861-1935), Bursalı Fuat Raif (1849-1910), Feylesof Rıza Tevfik (1869-1949) ve Ahmet Ferit (Tek) (1878-1971) ile birlikte Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Bu derneğin kapatılmasından sonra, 18 Ağustos 1911'de Türk Yurdu Derneği kuruldu. Mehmet Emin (Yurdakul) (1869-1944), Müftüoğlu Ahmet Hikmet (1870-1927), Ağaoğlu Ahmet (1868-1939), Hüseyinzade Ali Turan Bey (1864-1942), Doktor Akil Muhtar Bey (1877-1941) ile birlikte Yusuf Akçura da kurucular arasında yer aldı ve derneğin yayın organı olan Türk Yurdu Dergisi’nin 17 yıl boyunca idârecisi oldu. Ayrıca 1912'de faaliyete başlayan Türk Ocağı’nın kuruluşunda da aktif rol aldı.

Yusuf Akçura, Rusya'daki Türklerin haklarını korumak için de siyâsî organizasyonlar tertipledi. ‘Rusya Mahkûmu Müslüman Türklerin Hukukunu Müdafaa Cemiyeti’ adlı teşkilât, 1916'da kuruldu. Çeşitli Avrupa ülkelerinde Rusya'daki Türklerin haklarını dile getiren konferanslar verdi. 1918 yılında Rusya'daki Türk esirleri kurtarmak için Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) temsilcisi olarak Rusya'ya gitti ve bir yıl kaldı.

1919 yılında yurda döndüğünde arkadaşı Ahmet Ferit (Tek) Bey'in kurduğu siyâsî bir parti olan Millî Türk Fırkası’na katıldı. Aynı yılın sonunda İngilizler tarafından tevkif edildi. 1920'de hapisten çıkınca Ahmet Ferit Bey'in eşi Müfide Ferit'in kız kardeşi Selma Hanım ile evlendi ve Millî Mücâdele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçti. Hariciye Vekâleti'nde (Dışişleri Bakanlığı) Genel Müdür olarak görev yaptı. 1923 yılında İstanbul mebusu seçilerek meclise girdi. 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi'nde siyâsî târih dersleri vermeye başladı. 1931 yılında Türk Târih Kurumu’nun kuruluşunda görevlendirildi ve ertesi yıl kurumun başkanlığına getirildi. Birinci Türk Târih Kongresi'ni yönetti. 1933 Üniversite Reformu'ndan sonra İstanbul Üniversitesi'nde Siyâsî Târih profesörü oldu.

     Yusuf Akçura, Kars milletvekili iken 11 Mart 1935'te geçirdiği kalp krizi sonucunda İstanbul'da vefat etti; Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi.

Eserleri: *Ulûm ve Târih (Kazan 1906), *Üç Haziran Vak’a-yi Müessifesi (Orenburg 1907), *Osmanlı Saltanatı Müessesatının Târihine Ait Bir Tecrübe (İstanbul 1909), *Üç Tarz-ı Siyaset (İstanbul 1912), *Eski Şûrâ-yı Ümmette Çıkan Makalelerimden (İstanbul 1913), *Mevkûfıyet Hatıraları (Kazan 1907, *İstanbul 1914), Rusya’daki Türk Müslümanların Şimdiki Vaziyetleri ve Emelleri (İstanbul 1914), *Şark Meselesine Ait Târihî Notlar (İstanbul 1920), *Muasır Avrupa’da Siyâsî ve İçtimaî Fikirler ve Fikir Cereyanları (İstanbul 1923), *Siyaset ve İktisat (İstanbul 1924), *Târih-i Siyâsî Dersleri 4 Cilt (İstanbul 1927-1935), *Türk Yılı (İstanbul 1928), *Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (İstanbul 1940), *Tâ Kendim -Yahut Defter-i Amâlim- (İstanbul 1944).     

KUŞBAKIŞI:

TÜRK KAĞANLIĞI ve TÜRK BENGÜ TAŞLARI:

Bu eser, Türk dilinin önemli ilim adamlarından Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun'un sâhasındaki başarılı çalışmalarının kültürümüze kazandırdığı büyük eserlerin, şimdilik sonuncusudur.  

Titizlikle hazırlanan 758 sayfalık eser, üç ana bölümden oluşuyor: 1-Türk kağanlığının târihi, 2- Bengü taşların dil, edebiyat, târih ve diğer konular bakımlardan incelenmesi, 3-Üç metnin okunuşu. 

Eser; Türklerin bizzat kendileri tarafından yazılmış ilk metinleri incelemesinin yanı sıra Türklerin târihine ve dönemin önemli olaylarına da ışık tutuyor. Bengü taşlarla ilgili târihî ve arkeolojik çalışmalara, ilmî toplantılara ve edebî değerlendirmelere yer vermesiyle de kapsamlı bir çalışma olma özelliği taşıyor. Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları, bu alanda okuyucusuna farklı bakış açıları kazandırmayı vaat eden bir eser…

Tonyukuk, Köl Tigin, Bilge Kağan... Türk târihinin, 8. yüzyılın ilk yarısında yaşamış üç büyük ismi. Fakat Türk târihinde o kadar çok büyük isim var ki! O hâlde bu üç ismi diğer büyüklerden ayıran özellik nedir? Bu üç isim, târihte milyonlarca Türk'ün kullandığı, bugün de milyonlarca Türk'ün konuşup yazdığı ve hiç şüphesiz gelecekte de yine milyonlarca Türk'ün kullanmaya devam edeceği dilin bilinen ilk temsilcileridirler. İlk defa bu üç isim adına Türk dilinde yazılı anıtlar dikilmiştir ve bunlardan ikisi, Tunyukuk ile Bilge Kağan, bu anıtlardaki Türkçe metinlerin müellifleridir. Bir gün, daha eski metinler bulunabilir. Fakat daha eskileri bulununcaya kadar Türkçenin en eski metinleri bunlardır. 1893 yılı sonlarından, 122 yıldan beri bu böyledir…

DERGÂH YAYINLARI: 

Merkez: Binbirdirek Mahallesi, Klodfarer Caddesi Nu: 3/20 Altan İş Merkezi Sultanahmet – İstanbul.

Telefon: 0.212-518 95 78 

Belgegeçer: 0.212-518 95 81 

e-posta: [email protected] [email protected]   

TÂRİHTE USÛL

Tanınmış ve güvenilir târihçi Ord. Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan’ın, (1890-1970) ilk baskısı 1950 yılında yapılan Târihte Usûl adlı eseri, 2019 yılında yeniden basıldı. 15,5 X 23 santim ölçülerindeki eser, 384 sayfalıdr. 

Târihte Usul, târih yazıcılığı hakkında bilgi vermektedir. Eser; Zeki Velidi Togan’ın İstanbul Üniversitesi’nde 1929-1932 ve 1939’dan sonra verdiği târih derslerine ait notlardan meydana getirilmiştir.  

Alanında Türkçe yazılmış ilk ve en mühim eser olma özelliğini koruyan Târihte Usûl, öğrencileri ve okuyucuları milletlerarası seviyede orijinal eser ortaya çıkarmanın gerekliliği ve önemi konusunda bilgi vermektedir.  

Bu eserde, târih araştırmalarına başlarken yaratıcılığın, itina, dikkat ve titizliğin gerekli olduğu örneklerle gösteriliyor. Yazar demokratik ve hür bir ortamda geliştiğini düşündüğü yaratıcılık zihniyetinin ancak yaratma metotlarını öğrenerek elde edilebildiğini vurguluyor. Bu metotlardan birisi de akılcılık ve Batı’nın tenkidî fikir geleneğidir; bunları hakkıyla öğrenenler aynı yöntemleri Batı’yı eleştirmek için de kullanabilirler.

İtinalı bir şekilde araştırma ve inceleme usullerini disiplinler arası bir yaklaşımla ele alan eser, okuyucuyu bu yolları geliştirenlerin fikirleri ve felsefî görüşleri ile de tanıştırmaktadır. Kitabın ikinci kısmı bugünün veri tabanı niteliğine sâhip bilgi ve kaynaklardan oluşur.

Târihte Usûl, Zeki Velidi Togan’ın eserlerini ortaya çıkarma usulü konusunda da bizi aydınlatmaktadır. Konular önce öğrencilere ders olarak sunulmuş, onların görüşleriyle yoğrulan malzeme daha sonra kitaplaşmıştır. İlmî çalışmalarıyla tanınan Zeki Velidi Togan her şeyden önce bir öğretmendir. Eseri, târih yazıcılığını meslek olarak tercih edenlere olduğu kadar profesyonel ve amatör târih yazıcıları ve târih okuyucuları için de faydalı bilgiler ihtiva etmektedir. 

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI: İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212 252 39 91 

Belgegeçer: 0.212-243 56 00

[email protected]  İnternet: www.iskultur.com.tr   

NASIL FÂTİH OLDU?

Lise târih öğretmeni ve ‘uzman târihçi’ Zafer Bilgi, genel kabul görmüş görüşe göre, Osmanlı Cihan Devleti’nin ilk dönemdeki muhteşem üç pâdişahtan*  biri olan Fâtih Sultan Mehmed Han’ı şehzâdeliği döneminden itibâren hayatının her safhasına ait az bilinen bilgiler desteğinde anlatıyor. 

Meselâ;  Fâtih’in, saygısının tezâhürü olarak ‘Vâlidem’ diye hitap ettiği, Sırp Kralı George Brankoviç’in kızı olan Mara Hâtun vesilesiyle diğer dinlere karşı hoşgörülü davranmıştır. Babası İkinci Murad Han, diğer dört oğlu ile birlikte Mehmed’in de iyi bir eğitim almasını sağlamıştı. Devlet idâresini öğrenmesi için O’nu lalası ile birlikte vâli olarak Manisa’ya göndermiştir. Diğer evlatları vefat edince, en küçük evladını yanına getirtmiş, 12 yaşında iken de devletin idâresini tamâmen oğluna bırakmıştı. Çandarlı Halil Paşa ile Genç pâdişah Mehmed Han ve O’nu destekleyen paşalar arasında ihtilaf çıkması ve Çandarlı’nın Murad Han’ı devletin idâresini tekrar ele almaya ikna etmesi, İkinci Mehmed’in şahsiyetinin şekillenmesinde tesiri olmuştur. 

Genç pâdişâhın 1444-1446 yılları arasında 2 yıl devam eden birinci saltanat dönemi kanlı müdâhalelerle bastırılan iç isyanlar, şehri harap eden büyük yangın, Çandarlı Halil Paşa’nın muhalefeti, O’nu çok güçlü olmak mecburiyeti ile karşı karşıya getirmiş, ayrı ve özel bir eğitim olmuştur. İkinci dönemdeki cihanşümul başarıları, bu tecrübe ve eğitim sâyesinmde elde edilmiştir. 

O, babasından 880.000 Km olarak teslim aldığı devleti 2.214.000 Km olarak oğlu Sultan İkinci Beyazıd Han’a devretmiştir. 

Zafer Bilgi, kısaca özetlenen bu muhteşem hayatı, 215 sayfada, akıcı bir târihî roman havası içerisinde okuyucuya sunuyor. 

Kıssadan çıkardığı hisse: ‘Çağımızdaki çocukları da şehzâde ihtimamı ile yetiştirebilirsek, Türkiye’nin çehresi değişecektir.’ 

Eserde cevabı verilen sorular şöylece belirlenebilir: 

*Fâtih’i kimler nasıl yetiştirdi?

*‘Fâtih’ olana kadar  hangi süreçlerden geçti? 

*Fethe giden yolda, hangi kaynaklardan beslendi?

*Fetihteki başarı sırrı nelerdi?

*Fetihteki liderlik şifreleri nelerdi? 

*Bu günün Fâtihlerini yetiştirmek mümkün mü? 

Kitabın sonunda Ârif Nihat Asya’nın ‘Fetih Marşı’ başlıklı şiiri yer alıyor. 

***

‘Argo’ ifâdesiyle, ‘fırlama’ olarak vasıflandırılabilecek zamâne -internet- gençliği, ‘Fâtih’ olamayacağını şu cümlelerle açıklıyor: ‘Benim büyük büyük babaannem Mevlânâ’nın kızı değil. Dedem Çelebi Mehmet, babam da İkinci Murad değil. Nasıl olur da benim ‘Fâtih’ olmamı beklersiniz? Zâten İstanbul da eski İstanbul değil…’      

*diğerleri: Yavuz Sultan Selim Han ve oğlu Kanûnî Sultan Süleyman Han’dır.  

MİHRÂBAD YAYINLARI:

Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212-514 28 28

Belgegeçer: 0.212-528 24 01

[email protected]  www.mihrabatyayinları.com

KISA KISA… / KISA KISA…

1-DARBELER VE TÜRK BASINI: Hayati Tek / Bilgeoğuz Yayınları.

2-KİTABÜ’L HARAC: Kudame İbn Cafer - Prof. Dr. Ramazan Şeşen / Yeditepe Yayınevi. 

3-TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI: Ziya Gökalp / Akçağ Yayınları

4-TOLSTOY / GANDHİ MEKTUPLAŞMALARI: Çeviren: Fahrettin Biçici / Vakıfbank Kültür Yayınları.

5-MAZBATA: Adnan Bulut +Serdar Akinan / Halk kitabevi.