Filistin Meselesinin Uluslararası Sistem Açısından Değerlendirilmesi

“Yüzyılın İhaneti” olarak isimlendirilmesi gereken bu meşum plânın uluslararası hukukun ve BM kararlarının açık bir ihlâli olduğu ortadadır. Uluslararası toplumun barış ve güvenlik meseleleri konusunda bir tür “anayasası” olarak görebileceğimiz 1945 tarihli BM Kurucu Andlaşması’nın 2/4. maddesine göre, devletler uluslararası ilişkilerde askerî güce başvuramaz, askerî güç tehdidinde de bulunamaz. BM Genel Kurulunca 1970’te uzlaşma (consensus) ile kabul edilen Devletler Arasında Dostça İlişkiler Bildirisi’ne göre “askerî güç kullanım tehdidinden ya da kullanımından kaynaklanan hiçbir toprak kazanımı yasal sayılmayacaktır.” Benzer şekilde, 1974 tarihli Saldırganlığın Tanımına İlişkin Karar’da, “saldırganlıktan kaynaklanan hiçbir toprak kazanımı ya da özel imtiyazlar ‘yasal’ kabul edilmeyecektir” (5/3. madde) ifadesine yer verilmiştir. BM içinde alınan birçok karar ile Uluslararası Adalet Divanı’nın içtihatları da bu durumu teyit etmiştir. O nedenle, uluslararası hukuka göre, İsrail’in işgal ettiği -Filistinlilere ve bazı Arap ülkelerine ait- tüm topraklardan çekilmesi gerekmektedir. Buna, şüphesiz, (Doğu) Kudüs’ü de içinde barındıran Batı Şeria dâhildir.

11 Eylül (2001) sonrasına sözüm ona “Teröre Karşı Savaş” kılıfı altında bu emperyalist ve yeni-sömürgeci kuşatma harekâtı İslam dünyasını bir bütün olarak “teslim almaya” yönelmiştir. 

İslam dünyası uyandıkça- birlik ve beraberliğini korumaya başladıkça Filistin de İsrail’e karşı üstünlük kazanacak, İslam dünyası içine düştüğü zilletten kurtulacaktır. 

İslam dünyasındaki toparlanma ve uyanma meselesinin çözümü Filistin sorununun çözüm üne dayanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesi sonrasında ortaya çıkan boşluk halen doldurulamamıştır. Osmanlı sonrası bölgeyi işgal eden İngiliz ve Fransızlar İsrail’in kurulmasına yol açacak bir politika takip etmişlerdir.  Bölgeyi sömürgeleştirebilmek için küçük devletçik ve aşiretlere bölmüş, devletleri azınlık unsurların hâkim olacağı işbirlikçi yapılara teslim etmişlerdir. İslam dünyasının toparlanıp ayağa kalkmasını önlemek için doğrudan ve dolaylı yollarla askerî ve siyasî müdahalelerde bulunmuşlar, darbelerle, dış müdahalelerle, bombardımanlarla uyanışı bastırmışlardır.

 “Filistin’in kurtuluşu” ve “İslam dünyasının kurtuluşu” birbiri ile yakından ilişkilidir. İslam dünyasına yönelik olan küresel saldırı tek merkezden plânlanarak yürütülmektedir. Hindistan’da Müslümanlara karşı başlatılan ırkçı ayrımcı politikalar ve Keşmir sorunu, Arıkan’daki zulüm, D. Türkistan’da Çin’in başlattığı soykırım harekâtı, Bosna ve Bulgaristan’da yaşanan soykırım ve isim değiştirme operasyonu, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı, Orta Afrika’da Müslümanlara karşı başlatılan soykırım, Avrupa’da oluşan İslama fobi ve İslam aleyhtarı partilerin iktidara gelmesi, Yemen, Libya ve Suriye iç savaşları hepsi tek merkezden plânlanmaktadır.  Bütün bu operasyonlar İslam dünyasını sindirerek kabuğuna çekilmeye zorlamak, iddialarını kaybettirerek tarihten çekilmesine yol açmak için yapılmaktadır. İslam dünyasının bütün cephelerden sıkıştırılmasının asıl amacı Filistin meselesini tali mesele haline getirmek ve İsrail’in önünü açmak için yapıldığı açıktır. İslam dünyası Filistin’de kaybettiği müddetçe D. Türkistan’da da kaybedecektir. Çünkü meseleler birbirine bağlıdır ve tek merkezden yönetilmektedir. “Filistin’in kurtuluşu” aynı zamanda “İslam dünyasının kurtuluşu” manasına gelmektedir.

Trump burada bir figürdür, bir aktördür, eline tutuşturulmuş içeriğini dahi bilmediği bir belgeyi asrın plânı olarak sunmaktadır. ABD açısından bu belge bir ihanet veya İslam dünyasını satmak olarak değerlendirilemez. ABD, Avrupa tarihinin devamı rolünü oynamanın takipçisidir. Hıristiyan dünyası Yahudi dünyası(Para imparatorluğu) ile ittifak yaparak topyekûn İslam dünyasına karşı savaş açmıştır. Hundington “Medeniyetler Çatışması “ tezi ile İslam dünyasının diri-canlı bir medeniyet olduğunu batı dünyası ile rekabet edecek tek medeniyet olduğunu sosyolojik olarak ifade etmiştir. Olanlar İsrail’in fanatik hurafelerinin gerçekleştirilmesine yönelik projelerdir. İsrail’i Ortadoğuya hâkim tek güç haline getirme plânıdır. Yüzyılın Sözde Barış plânına karşı Filistin topyekûn Arap dünyası-İran ve Şii dünyasının aralarındaki çekişmeyi bir tarafa bırakarak bir araya gelmesine bağlıdır. İslam içi çatışma batının plânladığı her türlü operasyon ve istihbarat harekâtı ile tahrik ettiği İslam’a karşı savaş taktiğidir. İslam içi her türlü bölünme gücü zafiyete uğratmaktadır. Filistin direnişinin bütünleşmesi, İslam İşbirliği Teşkilatının rolünün artırılarak birlikte hareket etmenin yolunu açması, tasada sevinçte bir İslam birliği şuurunun yaratılması gerekmektedir. 

Harita 7

Filistin’in ve Kudüs İslam dünyasının ortak davasıdır. Kudüs’teki El-Aksa Camii Müslümanların ilk kıblesidir. “Etrafı mübarek kılınmış olan” ”Kudüs, Hazreti Peygamber’in miraçtaki ilk durağıdır”. Kudüs ve Filistin’e olan bağlılık Müslüman kimliğinin aslî unsurudur. Bu belde hem dinî, hem siyasî, hem de jeopolitik olarak İslam âleminin hayat memat meselesidir. Kutsiyetler ve manevi değerler terkedildiğinde heybet gider, güç zaafa uğrar. Harita 7’de belirtilen İslam dünyasını bölme plânı batılı Siyonist merkezlerce hazırlanmış, korkusuzca açıklanmıştır.  İslam dünyasında bir birlik şuuru olsa böyle yapabilirler mi?