Plânın muhteva yönünden değerlendirilmesi -ll

Daha önce Trump yönetimi Kudüs’ün birleşik (bölünmemiş) olarak İsrail’in ebedi başkenti olarak kalacağını söylemiştir.  ABD’nin burada elçilik açacağı taahhüdü yerinde durmaktadır. Şimdi diyorlar ki; Filistin tarafı müzakerelere katılarak gerekli şartları (!) yerine getirmesi halinde başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşabilecektir.  Daha önce Madrid ve Oslo Antlaşmaları ile Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti kurulmasına söz verdikleri halde taahhütlerini yerine getirmeyip bütün bu antlaşmaları çöpe atan bir devletin sözlerine inanılabilir mi?  

Zaten bu plâna göre Trump’ın Doğu Kudüs’ten kastının Mescid-i Aksa’yı da içine alan Filistin yönetiminin kontrolündeki mevcut Doğu Kudüs olmadığı anlaşılıyor. Zira daha önce sızdırılan metinde muhtemel bir Filistin devletinin başkentinin adı, Doğu Kudüs’ün dış mahallerinden olan “Ebu Dis” olarak zikredilmişti. Dolayısıyla Filistin tarafının bütün şartları yerine getirse bile başkentinin Doğu Kudüs olmayacağı, dağ başında bir yer olacağı anlaşılıyor. Kaldı ki Filistin tarafının şartları yerine getiremediği/getirmediği-getiremeyeceği bahanesi her zaman ileri sürülecek tek taraflı irade beyanından başka bir şey değildir.

Harita 5

Plânda Mescid-i Aksa’ya 1947 tarihli taksim plânındaki gibi bir statü öngörülmüş olup, buranın İsrail kontrolünde turistik bir merkez olması plânlanıyor. Mevcut durumda Ürdün Krallığına bağlı Vakıf İdaresi tarafından yönetilmekte olan Mescid-i Aksa da bu sayede Müslümanların kontrolünden çıkarılarak İsrail’e veriliyor. El-Aksa Camii olmak üzere, Kudüs’teki Müslümanlara ait ibadethaneler ve kutsal mekânlar İsrail’in egemenliğinde olacaktır. Mescid-i Aksa’ya özerk bir statü veriliyormuş gibi bir aldatmaca üzerinden Mescid İsrail’e devrediliyor, böylece ileriki günlerde yıkılarak Süleyman Tapınağı yapılmasının yolu açılıyor.

Filistinlilerin plânı kabul etmeleri halinde ve taraflar arasında yapılacak dört yıllık bir müzakerenin sonunda kurulabilecek Filistin devletinin toprakları iki misli artacak (mış). Bunun nasıl olacağını anlamak için hazırlanan taslak haritaya bakıldığında ise bunun Negev çölünde ihdas edilecek iki ayrı toprak parçası olduğu görülmektedir. Sözde bu bölgede hayata geçirilecek teknoloji merkezine ilave olarak daha güneyde oluşturulacak yerleşim ve tarım alanlarının kurulacağı söylenmektedir. Filistin Batı Şeria’dan kopartılacak, Ürdün Vadisi gibi verimli topraklarını terk edecek onun yerini Negev çölünde yerleşim, tarım ve teknoloji alanında büyük başarılara imza atacak (!) Yüksek zekâ buna denir(!?)

Plâna göre; ABD’li ve İsrailli yetkililer tarafından oluşturulacak bir komisyonun Batı Şeria’da yapacağı detaylı inceleme sonucunda buradaki Yahudi yerleşimcilere de dokunmayacak şekilde sınırların yeniden belirlenmesi öngörülüyor. Bu toprakların asıl sahibi olan Filistin tarafının hiçbir dahlinin olmayacağı bu sürecin sonunda muhtemelen kurulacak olan Filistin devletine ne kadar toprak bırakılacağı da Amerikan ve İsrailli yetkililerinin tasarrufunda olacak. Daha önce yapılmış antlaşmalar ve haklar yok sayılacak…

Harita 6

Bu sınırlar belirlenirken mevcut Yahudi yerleşimlerine dokunulmayacağını ifade eden Trump, dört yıllık müzakere süresince yeni yerleşimlerin açılmayacağını, fakat bu süreçten sonra yerleşim yerlerine tekrar devam edilebileceği belirtilmektedir. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, Yahudi yerleşimleri önümüzdeki dönemde de aksi yöndeki pek çok uluslararası karara rağmen İsrail’in işgalini genişletmek için bir araç olarak kullanılmaya Filistin varlığını yok etmeye devam edecektir.

Bu plânda öngörülen Filistin devletinin toprakları Gazze, Negev Çölü’nde Gazze’ye yakın iki arazi parçası ve İsrail işgali altındaki Batı Şeria’nın yalnızca bir bölümünden oluşuyor. Bu devletin başkenti, birçok BM kararının öngörmüş olduğu Doğu Kudüs değil, onun bir kısım mahallelerinden müteşekkil bir yerleşim yeri olacaktır. Bu plâna göre, Oslo anlaşmaları çerçevesinde Batı Şeria içinde C bölgesi olarak tanımlanmış olup, Batı Şeria’daki toplam arazinin yüzde 61’ine tekabül eden ve şu anda bütünüyle İsrail’in denetiminde olan toprakların yaklaşık üçte biri, İsrail tarafından ilhak edilecek. Ürdün Vadisi de bütünüyle İsrail’e bırakılacaktır ki, burası tüm Batı Şeria’nın yaklaşık üçte birini teşkil ediyor. Böylece İsrail 6000 Km civarındaki Batı Şeria’ya ve verimli topraklara tamamen hâkim olurken Negev Çölü’nden Filistin’e 500-600 Km toprak vererek Filistin’i sözde büyütmektedir. (!?) Harita 4-5- 6’da görüldüğü üzere Filistin yerleşim bölgeleri Yahudi yerleşim birimleriyle paramparça edilmektedir.

 “Yüzyılın Anlaşması”, gerçekte egemen olmayan, etrafı bütünüyle İsrail tarafından kuşatılmış, ordusuz, silahsız, kimliksiz, sahipsiz ve Kudüs’ü bütünüyle İsrail’e terk etmiş, Mescid-i Aksa’da yönetim hakkını kaybetmiş olan bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmektedir. Sınırları, yöneteceği alanı, hudutları, yetkileri belirsiz sözde bir devlet kuruluyor. Yine plâna göre “bağımsız!” Filistin devletinin kendi kara sınırları ve hava sahası üzerinde herhangi bir denetim yetkisinin olmayacağını öngörmektedir. Bu devletin başka devletlerle anlaşma yapma yetkisi de olmayacaktır. Plân, sayıları altı milyon civarında olan Filistinli mültecilerin dönüş hakkını da reddetmektedir. Bu devletin tanınmasının bir şartı var: Dört yıllık müzakere sonunda İsrail’in şartlarını kabul ederse, köleliğe razı olursa olacak…

Bu plân, İsrail’in “Yahudi” karakterine vurgu yapması nedeniyle, İsrail vatandaşı olan Filistinlilerin de bu topraklardaki geleceğinin tehlikeye düşürdüğünü ileri sürerek kovmak mümkün olacaktır. 

Plâna göre, Gazze ile Batı Yakası arasında irtibatı sağlamak için yeraltından tünel inşa edilecektir. Tünel projesi henüz İsrail tarafınca kabul edilmiş değildir. Yine bu plânın hayata geçirilmesi için Hamas ve İslami Cihad gibi silahlı örgütler silahlarını bırakacaklar.

 Bu plâna göre Filistin devletin sahip olacağı topraklar kantonlardan oluşmaktadır. Yani, ortada bir birlik, bağlantı ve süreklilik yoktur. Batı Şeria’daki Filistin toprakları çepeçevre İsrail tarafından kuşatılacaktır. Ordusuz askersiz, silahsız bir devlet olacaktır. Kara, deniz ve kara suları olmayan, kendi hava sahasını denetleyemeyen, başka devletlerle antlaşma yapamayan, İsrail’e bağlı birbirleriyle bağlantısız kantoncuklardan oluşan aşama aşama imha edilecek bir yapı plânlanmaktadır.  

“Yüzyılın Anlaşması’nın dayandığı temel mantık, İsrail’in ilhak etmek amacıyla göz koyduğu Filistin topraklarını bütünüyle zamana yayarak bu ülkeye vermenin kurnazca bir yolu olarak görülmektedir.  İsrail’e bir “Yahudi devleti” olarak elde etmek istediği tüm imtiyazları tanımak; buna karşılık Filistin halkının güvenilir sınırlar içinde, egemen ve sürdürülebilir bir devlet kurma ihtimalini tamamıyla ortadan kaldırmaktadır. 

Bu plânın “Filistinlilerin kendi bağımsız devletlerine kavuşmaları için tarihî bir fırsat olduğunu” söylemek için çocuk olmak veya akıl hastası olmak gerekir.  

Bu plânla birlikte Filistin sorununun diplomatik müzakere masasında çözülebileceği fikrinin aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. İki-devletli çözüm plânı ve geçmişte yapılmış bütün antlaşmalar çökmüştür. İsrail Batı Şeria’yı yutmaya azmetmiştir. ABD sayesinde dişli Arap Devletleri ortadan kaldırıldığı için İsrail’in önü açılmıştır.  Bu plân göstermiştir ki; ne İsrail’in ne de ABD’nin alicenap bir tavır göstermeyeceği Filistin’i tarihten silmek için çalışacağı anlaşılmaktadır.