Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan Birinci Dünya Savaşı, tam bir asır önce 28 Haziran 1914'te, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtının Bosna'da bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine başlamıştı. Aslında bu suikast sadece bir kıvılcımdı. Zira Almanya'nın yükselişi ile Avrupa'da başlayan gerginlik, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile İngiltere, Fransa ve Rusya'yı karşı karşıya getirmişti. 100 yıl önce adeta kılıçların kınından çekildiği Avrupa'da, bu suikastın hemen ardından 2 Ağustos'ta Birinci Dünya Savaşı başlamıştı.
Dört yıl süren ve toplam zayiatın dokuz milyonu asker olmak üzere 24 milyona ulaştığı ifade edilen bu savaş sonunda, savaşa neden olan sebepler ne yazıkki ortadan kaldırılamadı, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmiş oldu.
Balkan Harbinden büyük bir mağlubiyetle çıkan ve henüz yaralarını sarsmamış lan Osmanlı İmparatorluğu; 1914 yılında siyasi, ekonomik, teknolojik ve diğer alanlarda savaşa hiçbir şekilde hazır değildi. Ancak içinde bulunduğu olumsuzluklara rağmen Anadolu ve Arabistan yarımadaları ve Boğazlarla statejik açıdan çok önemli bir konumda olan Osmanlı, bütün Avrupa'nın, Rusya'nın ve yakın komşularının hedefi halindeyiz.
Rusya kendini, Boğazları ele geçirip Akdeniz'e inme hedefine her zamankinden daha çok yaklaşmış hissederken, Bulgarların ve Rumların da gözü İstanbul'da idi.
Rusya'yı Akdeniz'den uzak tutmakta kararlı olan İngiltere ise, Hindistan'a uzanan İmparatorluk Yolu'nun güvenliği ve Ortadoğu petrolleri peşindeydi.
Fransa Suriye ve Kilikya'yı, İtalya Anadolu'nun İzmir ve Antalya bölgesini istiyor, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan etnik gruplar da bağımsızlığın yollarını arıyorlardı.
Almanya ise, Osmanlı coğrafyasını kullanarak hasımlarını engelleme ve Hindistan ve Afrika'ya uzanma hedefinin arkasında idi.
Bu açık ve gizli hesaplar karşısında ve zaafiyetler içinde güçsüz ve hazırlıksız da olsa, 24 milyon nüfusu ve güçlü coğrafi konumu nedeni ile Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa dengelerinde yine de özel bir yeri vardı. Ve ayrıca 1914 Temmuz'unda kapıya gelen bu savaş için henüz hazır olmayan İmparatorluğun coğrafyası, ucuz zafer peşinde olacak hasımların hücumları için de adeta bir çekim alanı gibi idi.
Yukarıdaki acı gerçekler karşısında savaşın daha başında Osmanlı yönetimine hakim olan düşüncenin, devleti ayakta tutmak ve toprak bütünlüğünü sağlamak olması ötesinde akla gelenler bugün, sanki hayal gibi. Ve tabii savaşa girip girmemenin de bizim irademizi aştığı gibi.