Geçtiğimiz yıllarda “değerli yalnızlık” diye bir abukluğa kendimizi inandırmış, yalnızlığın Allaha mahsus olduğunu unutmuştuk... Bunun saçmalığı görüldü ki, düşmanları azaltıp, dostları çoğaltmak amacıyla, hemen hemen herkesle bozulan dış ilişkilerimizde İsrail’le başlayıp Rusya ile devam eden ve muhtemelen diğerleriyle  devam edecek olan restorasyon sürecine girildi.

Dünyaya nizam vermek iddiasıyla sağa sola kafa tutup, “Eyyyyy..........” derken, İsrail’e “one minute” çekerken, Mısır’da Mursi iktidarını deviren Sisi’yi bütün Dünya tanıdığı halde, meydanlarda dört parmak sallayıp ayar vermeye çalışırken, ortak parlamento toplayıp neredeyse sınırları açmayı düşündüğümüz Esad’ı bir günde hain Esed ilan edip, Şamda Cuma namazı kılma hayali kurduğumuz sırada Süleyman şah türbesini gece yarısı operasyonu sınırımıza taşımak zorunda kalırken, başımıza IŞİD’ bela edip, Suriye’de insiyatifi PYD’ye kaptırırken, Yunanistan’ın Ege’de hava sahamızı hergün ihlal etmesine ve 16 adamızı işgal etmesine rağmen sesimizi çıkarmadığımız halde, turizm, ticaret, enerji alanlarında en büyük partnerimiz olan Rusya’nın uçağını düşürüp savaşın eşiğine gelirken “değerli yalnızlığın” faturasının bu kadar büyük olacağını görememek nasıl izah edilebilir acaba!!!

Bu günleri gördükçe “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” diyen Cumhuriyetimizin kurucusu ve Milletimizin kurtarıcısı M.Kemal ATATÜRK’ün büyüklüğünü tekrar tekrar idrak ediyoruz. Geçen yüzyılda özellikle Balkanlar’da ve Kafkaslar’da yaşanan katliam ve soykırımlardan sonra anavatanı da işgal edilmiş ve idaresi esir edilmiş, harap ve bitap düşmüş bir toplumu yeniden diriltip olağanüstü bir zafere imza atan, hasta adam Osmanlı’nın enkazından uluslararası camiada saygın bir Türkiye yaratan, çağdaşlığın, gelişmenin ve özgür bireyler olmanın kapısını açan bir lidere sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek azdır.

Hamasi söylem ve tavırlar taraftarları coşturur ama dış politika söz konusu olduğunda tarihten de ders alarak, aklın ve bilimin ışığında gerçekleri konuşmak, rasyonel ve itidalli olmak daha doğru olur.

Binbir sorunumuz varken komşularla durduk yerde kavga ederek, düşman yaratmak bize çok şey kaybettirdi. Esad’a Esed, IŞİD’e DAİŞ, diyerek,“gerçek Müslümanlık bu değil” gibi kendimize göre yorumlar yaparak gerçekler değişmez. Özellikle Ortadoğuda sahneye konan planın hedefinde bizim de olduğumuzu unutmadan ve ucunun bize dokunduğunu gözardı etmeden sorunlara soğukkanlı ve tarafsız bir gözle bakmak, din-mezhep ekseninde sıkışmadan ülkemizin ve milletimizin menfaatlerine göre politika üretmek gerekir. Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım dendiğinde tepki gösterileceğine kulak verip yanıbaşımızdaki bu yangının bizi etkilememesi için alınması gereken tedbirleri alsaydık keşke... En azından “Falih Rıfkı ATAY’ın Zeytindağ” isimli kitabını okumuş olsaydık Ortadoğu Müslümanlarının ne olup olmadığı konusunda yaşanmış tecrübelerden yararlanarak daha bir gerçekçi olabilirdik.

ABD’nin Ortadoğuyu yeniden dizayn ederek, muhtemel rakiplerini çevreleme, enerji kaynaklarına el koyma, Batı pazarlarına ulaşım yollarını güvenceye alma ve kendine müzahir yeni devletçikler oluşturma projesi dönüp dolaşıp bize de fatura çıkarıyor. Yıllardır gözümüzün içine baka baka kurmaya çalıştıkları Kürdistan için Suriye’deki yangına körükle gittik farkında olmadan. Bugün aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık gibi arada kaldık. Bizim için kim dost, kim düşman bir daha gözden geçirmemiz gerekmezmi?

 

ABD’nin ittirmesiyle bulaşıp, başrole soyunduğumuz Suriye İç Savaşında, ESAD, PYD, IŞİD derken, Suriye Türkmenlerini de koruyamadığımız gibi, IŞİD tarafından “kafir ülke” ilan edildik, canlı bombaların hedefi olduk.... Rus uçağını düşürdüğümüz Kasım 2015’ten bu yana IŞİD’in Kilis’e onlarca füze atmasına rağmen hava harekatı yapamadığımız gibi, şimdi de Kuzey Suriye’den Akdeniz’e oluşturulmaya çalışılan Amerikan/Kürt koridoru kırk katır mı, kırk satır mı misali  karşımızda duruyor...  Eğer Sulhu sağlayacaksa Esad’la da barışmanın zamanı gelmedimi???