Karadeniz Bölgesi her yıl sel ve heyelan afetleri ile karşı karşıya kalıyor, can ve mal kayıpları yaşanıyor. Trabzon'un Akçaabat ilçesinde, 19 Haziran 1990'da meydana gelen sel ve heyelan felaketinde, 21 kişi hayatını kaybetti, onlarca ev ve köprü çöktü, yollar hasar gördü. Aradan geçen 30 yılda, sel afeti sırasında önüne kattığı her şeyi denize sürükleyen dere yataklarının üzeri ve çevresine yeni binalar inşa edildi. Selin yıl dönümünde, ölenleri rahmetle anan ilçe halkı, geçen zamana karşın, tanık oldukları korku dolu o anları da unutamıyor.

'İNANILMAZ BİR FELAKETTİ'

Sel afetine tanıklık eden gazeteci Metin Güneysu, afet günlerini anlattı. Bu tür afetlerden dersler alınması gerektiğini belirten Güneysu, "Böyle bir şeyi hayal etmek mümkün değil. İnşallah bir daha yaşanmaz. O gün köprüler, evler yıkıldı. İnanılmaz bir felaketti. Bizzat tanık oldum. Önlem almak lazım. O yıllarda ilçemiz daha küçük, şirin bir yerdi. Coğrafi koşullar nedeniyle insanlar buldukları yerlere, dere yataklarına evler yaptı. Bence 1990 yılındaki bu felaket bize çok büyük bir ders verdi. Ama bu dersi alabildik mi? Bu biraz soru işareti. Bölgemiz bu tür afetler yaşayan, bundan sonra da yaşayacak olan bir yer. Önemli olan ders alıp, o günleri tekrar yaşamamaktır" şeklinde konuştu.

'ANNEMİN ÇIĞLIKLARI HALA AKLIMDA'

İlçe sakini Emine Çelik ise 10 yaşında yaşadığı seldeki korku dolu anları anlatarak, "Gecenin bir yarısı elektrikler kesildi, uyandık. Annemin çığlıkları hala aklımda, 'kalkın' diye bağırıyordu. Çocuktuk, çok korktuk, evi terk ettik. Birçok insanın evi gitti, kayıplar oldu. Bu selin ardından yine felaketler yaşandı ama değişen bir şey olmadı. Aynı kaderi yaşamak durumdayız. Hatta o gün, oyuncağım evde kaldı diye ağlamıştım" dedi.

'GEÇMİŞTEN YETERİNCE DERS ALMADIK'

Mehmet Özbayrak da çok kötü günler yaşadıklarını söyleyerek, "Her şey Allah'tan gelir, o gün gerçekten çok acı, çok kötü günler yaşadık. Tedbirsizlik o günlerde hat safhadaydı. Bulunduğumuz köprü yıkılıp, hasar görmüştü. Derelere bir ıslah çalışmaları yapıldı, yapılıyor. Bunları göz ardı etmemek lazım. Ancak geçmişten yeterince ders almadık. Eksikliklerimiz var. Allah o günleri tekrar bize göstermesin" diye konuştu.

'BU TARİHİ UNUTMAK MÜMKÜN DEĞİL'

Yaşanan afetin tanıklarından gazeteci yazar İsmail Topal ise, "19 Haziran Salı'ydı, bu tarihi unutmak mümkün değil. Olayın tamda içerisindeydim. Aniden bastıran yağış, elektrik ve telefonlar kesildi. İnsanlar panik yaşadı. O şiddetli yağış az sürdü, belki bir yarım saat daha sürseydi, çok büyük bir yıkım olurdu. Can kayıpları oldu. Akçaabat'ın yakın tarihinde böyle bir olay yaşanmamıştır. Ders alınmıyor maalesef. Şehir de o zaman 7 deremiz taşmış, ilçe adeta mahvolmuştu. Derelere birçok düzenlemeler yapıldı. Asıl tehlike çukurda kalan sahil dolgu alanıdır" şeklinde konuştu.

PROF. DR. BEKTAŞ: BU AFETİ BUGÜN DE YAŞAYABİLİRİZ

Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, 90'lı yıllarda kamuoyunun sel afetlerinin nedenlerine ilişkin yeterli bilgisi olmadığını belirterek, önlemler noktasında sadece devlet değil, vatandaşlara da büyük görevler düştüğünü söyledi. Prof. Dr. Bektaş, "30 yıl önce Akçaabat ilçesinde yaşanan trajik olay aslında bugün de devam ediyor. Olayın boyutu fotoğraflarla ortada ama olayın nedenine ilişkin fazla bilgimiz yoktu. Küresel ısınma, yaz yağışları ve iklim değişimi konuları gündem değildi, halk da bilinçli değildi. Devlet o zamanda yeterli adımları atamamıştı. Ama bugün artık bu yaz yağışları bölge için bir realite haline gelmiştir. Dere yatakları bir bakıma ulaşım yerleridir. Şunu unutmamalıyız, bu sel afetlerini bugün de yaşayabiliriz. Karadeniz İklim Değişikliği Eylem Planı hazırlandı. Çok güzel ama bunlar sadece yazıda kalmamalı, uygulanmalı. Sadece devlet değil, vatandaş da üzerine düşen görevi yapmalı" dedi.

'KADERCİLİĞİ BİR KENARA BIRAKMALIYIZ'

Yaşanan afetin üzerinden yıllar geçmesine rağmen geçmişten ders çıkarılması ve yasaların uygulanabilir olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Bektaş, "Sıcaklıkların rekor seviye ulaşacağı günlerin geldiği uyarıları yapılıyor. Dolayısıyla, özellikle vatandaşlar tetikte olması gerekiyor. Geçmiş yıllara oranla bakıldığı fazla bir ders alınmıyor. Nedeni ise biz kaderci bir toplumuz, 'Tanrı'nın bir gazabı' deyip, geçiyor, maalesef önlem alamıyoruz. O yıllarda küresel iklim değişimi bir fantezi olarak görülüyordu ya da biliyordu. Haziran, Temmuz ve Ağustos, önümüzdeki 3 ay; Doğu Karadeniz için bir alarmdır. Ama şiddet daha da artıyor. Karadeniz muazzam bir şekilde ısınıp, ölüyor. Çevrede ekolojik dengenin bozulmasını toplum yeni yeni algılıyor. Yaşam koşulları değişiyor, biz bu yaşam koşullarına ayak uydurmalıyız. Kaderciliği bir kenara bırakmalıyız. Yasa dere yataklarına yapılaşmaya izin vermiyor. Önemli olan alınacak tedbirleri bizzat uygulamaya koymaktır. Vatandaş, uyarıları kulak arkası yapmamalıdır" diye konuştu.