Yüreğine umut bezesi kurulmuş hayallerinden vazgeçer gibi olursun hani. En zorda kaldığın zamanlarında seni hayata bağlayan hayallerinden… Hayatın o bilinmezlik durağında sisli düşüncelerinle oturmuş beklerken her şey bitmiş gibi hissettiğin çok anların olmuştur.Sonu gelmeyen hüzünlerinin sonuna doğru geldiğini hissedip artık mutlu olmaya karar verdiğin an o yitirilmişlik duygusu ve yitip giden hayat enerjin yeniden var olmaya başlar. 

Var olan ümitlerin can bulur en ufak tebessümünde aslında.Çünkü biz insanlar hayatın ufak detaylarını göz ardı ediyoruz bazen. Gökyüzünde beliren güneş gibi. Aslında uzaktan küçük görünen yaklaştıkça büyüyen ve ışığını yüreğimize yansıtan hisler vardır. 

Güneş gibi ısıtır içimizi bazı duygular. Şefkat belki… Özlem,anlayış, huzur, yardımseverlik, hoşgörü… ve çok dahası… Bakılınca tek kelimelik iki heceli bir şey gibi. Lakin hayat kurtarıcı ve hayata bağlayıcı eylemsel hisler bunlar. Örneğin; yolda yürürken ayaklarımızın altında onlarca karınca var. Basıp geçiyoruz farkında bile olmadan. Oysa biraz duyarlılık belki göz ucuyla arada bir yere baksak bu düşünceyle, daha az karınca ölecek. Daha az can ölecek.. İşte bazılarımıza zor gelir bu. Birine anlatsak ne diyor der. Ama hayatın küçük ayrıntıları merhamet duygusuyla bütünleşince, yaşam daha güzel hal alıyor. İçine huzur işliyor. Lakin biz insanlar, hep  devasal detaylar istiyoruz. 

Lüks arabamız olsun,lüks evimiz olsun, gösterişli eşyalarımız olsun, alımlı kıyafetlerimiz olsun istiyoruz. Çok iyi bir kariyerimiz olsun istiyoruz. Bunun gibi nice büyük beklentiler. 

Tabii ki hepimiz her şeyin en güzelini hak ediyoruz. Layığız da bunlara. Fakat hayat herkese aynı imkanı sunmuyor. Bunu hepimiz biliyoruz. 

Bazen her şeye kavuştuk derken, yaradan imtihana tabii tutuyor bizi. Bir anda inişe geçiyoruz. 

Bakalım inişte nasıl davranacağız ? Öyle değil mi? 

Evrende her şey bize bahşedilen bir ödül. Can da, nefes almak da,yürüyebilmek de, hissedebilmek de, düşünebilmek de, görebilmek de… 

Kimimizin gözleri görmüyor, kimimiz yürüyemiyoruz, kimimiz duyamıyoruz, kimimiz koşamıyoruz… 

Bunların hepsi yaradanın bir imtihanı. Dünya,imtihan dünyası. Lakin en kötüsü; Hissedemiyoruz… 

İşte olay burada başlıyor. Hissedememek… Yüreğimizi, merhametimizi, sevgi duygusunu… 

Çoğu zaman hissedemiyoruz. Nedendir bilinmez. 

Yürüdüğümüz sokaklardaki ayrıntıları bile göremez oluyoruz bazen. 

Yolda yaralı bir köpek gördüğümüzde, acısını hissedemiyoruz çoğu zamanç. Geçip gidiyoruz. 

Karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşlılarımızı göremiyoruz. Geçip gidiyoruz yanlarından. Elinden tutup geçirmeye çalışmıyoruz. Kafamızda, birdahaki ay maaşımız ve alacağımız kıyafet var. Arabanın modelini yükseltmek var. Bunları yapmayalım demiyorum. Elbette bize sunulan hayatı özenle yaşamak kendimize değer vermek hakkımız.Lakin şu var; kendimize değer verirken,etrafımıza değer vermeyi ihmal etmeden yaşamak lazım bu hayatı… 

Sevgilerimle…