Sevgili okurlarım merhaba, 2009 Ocak ayının ortasında zemheride karlı bir kış mevsimiydi. Hollanda karlar altında her yerler beyaza bürünmüş sıfırın altında sekiz derece soğuktu. İkinci operasyondan altı hafta öce çıkmıştım. Sağlık durumum ciddiyetini koruyordu. Dışarısı soğuk yüreğim benliğim korlar içinde sızlıyor yanıyordu. Bu acıyı evladıma yaşatmaktan korkuyordum onu koruyup kollamak gerektiğini düşünüyordum. Sağlığım adına onun geleceği için uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Sırt çantam sırtımdaydı, içinde ihtiyacım olan her tür malzeme vardı. Fakat gideceğim yerde neyle karşılaşacağım beni neler bekliyor bilmiyordum. Nerede duracağımı nerede yürüyeceğimi tahmin dahi edemiyordum. Gelecek için her şey muammaydı. Lakin kararım muhlisti. Muhalefetimse kanser illetiydi. Ya yenecektim. Yada yenilecektim!..

Hasta olduğum görüntümden hal ve tavrımdan anlaşılmıyordu. Etrafımdaki insanlardan saklamak kolay olacaktı. Böylece stresten uzak kalarak kendimi korumuş olacaktım iyileşme şansım çoğalacaktı. Zemheride zamansız yağmura yakalanmıştım aman demek bana göre değildi. “Duyarsız kaldığım sürece duygusuz. Kavşakları denemediğim sürece kavramsız. Hayata kör baktığım sürece manasız. Yaşam kavgasını bıraktığım sürece anlamsız. Yüreğimi ve çevremde olup biteni sorguladığım sürece insanız.” Deyip insan olmanın vasfını taşıyarak bu yolda yorulsam da yolculuğumu tamamlamam gerekiyordu ve tamamlamak zorundaydım.

Ellerim yüreğimde. Yüreğim tek sevgilide. Sevgisi serde sınavdı.  Serde surdu.

Sırsa yüreğimde evladımın haberi dahi yoktu. Bir tanem yüreğimde nakış nakış işlenmiş pırlanta zümrüt yakuttu. Yaramsa çok derinlerdeydi. Belki canımın yarısını canımın parçasını bu son görüşüm olacaktı. Bu veda başka veda bu ayrılık başka ayrılıktı, yüreğim onun hasretine nasıl dayanacaktı?

Bu hazin gerçek her ne kadar acı olsa da acı verse de, onu özgür bırakmak zorundaydım ve böyle olması gerekiyordu. Onun adına gerekli tüm tedbirleri almıştım. İlerde güçlü bir adam olması yokluğumda varlığını koruması bu kararla anlam kazanacaktı. Yüküm çok ağırdı acım büyük görevimse ulviydi. Bu bilinçle görevimi tamamlamak benim için kolay olacaktı. Tortulara yer bırakmamıştım onun varlığından başka. Yokluğunu yüreğimdeki anılarıyla varlığıyla toparlama zamanı zamansız yağmurla başlamıştı!..

Hani: “Yolcu yolunda gerek.” Diyorlar ya… 

Bu zorlu ulvi görevimi çıktığım muamma yolculukla tamamlama zamanıydı!..

Hani: “Yuvarlanan taş yosun tutmaz.” Diyorlar ya… 

Yurduma yuvarlanan taşa yosun tutturma zamanıydı. Yolum uzun yolculuğum yorucuydu. Yorganı kafama çekerek kış uykusuna yatmak mı?

Yoksa mantıklı manalı anlamı olan çare bulacağımı düşündüğüm hazin yolda yorulmaya fırsat vermeden, yolumu çizerek çevremde olup bitenlere duygusuz duyarsız kalmadan alternatifler aramak mıydı?

Elbette ki, kararım alternatifler aramak oldu. Alternatifimse sorgusuz sualsiz yıllarca hasretini çektiğim vatanıma gitmek oldu. Sağlık sorunumdan dolayı olsa da dünyaca ünlü Antalya Konyaaltı ilçesinde irfanını buldu. Gurbetten vatana hayallerle umutlarla yılların bağrında sakladığı hasreti hazin öyküyle birlikte getirmiştim. Maalesef umutlarım ummanda umduklarım omurgamda sancı, sarsılan umutları sırt çantamda aramaktaydım, ulaşamamaktaydım!..

Binamızda birinci ve ikinci yöneticiyle gereksizce nedensizce aptalca sorunlar yaşamaya başladım. Aralarında iyi polis kötü polis oynadıklarını sonradan fark edip sonradan anladım. Kat irtifakından kat mülkiyetine geçme isteğim, kanunsuz usulsüz yönetimle başlayan sorun bilinçli planlı bir şekilde sürdü, içinden çıkılmaz bir hal aldı. Çaresizlik içerisinde çareler aramaya başladım. Başbakana Bayındırlık Bakanlığına, Tapu-Kadastroya ve Belediyeye yazdım. Kat malikleri mülkiyete geçmek için imza atmadılar, böylece kat irtifakından kat mülkiyetine geçmemiz sonuçsuz kaldı!..

Hani: “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Diyorlar ya…

Eskilerde kaldı eskileri de çok özler oldum. Artık komşu komşunun imzasına muhtaç olmuştu. Mülkiyete geçmek kat maliklerinin yararınaydı karşı gelmelerini bir türlü çözemiyordum. Çünkü deprem hırsızlık yangın ve konut sigortası yaptırma şansı ortadan kalkıyordu. Sigorta kasko yapıyor, ama ödemede: “Kusura bakmayın tapunuzda mülkiyet sahibi değilsiniz. Ödeme yapamıyoruz.” Dediklerinde elimizdeki tapu işe yaramıyordu. 

İyiliğin karşısında kötülüğün barınamayacağını zamanla beni tanıdıklarında olumsuzlukların ortadan kalkacağını düşünüp mülkiyete geçme konusunda istem dışı elim kolum bağlı her şeyi zamana bırakarak iyi niyetimi kullanma kararı aldım. Bahçe düzenlemesi sulama ışıklandırma çakma yönetim yerine binayla her konuda ilgilenme bana düştü, ama nafile işe yaramıyordu!..

Hani: “Ev alma komşu al.” Diyorlar ya… 

Yerinde bir söz geçte olsa farkına vardım. Ummadığın taş baş yararmış. Bu konumda yara almadan çıkamayacağımı baştan tahmin etmiş anlamıştım. Nedensiz benimle uğraşları bitip tükenmiyordu. Üzülerek öğrendim ki, bazı insanların değişmesi imkansızdı. Apartmanda yarattıkları sorunlardan dolayı beş yılda on kiracı gitti. Amaçları dairemi sattırıp benimde binadan gitmemi sağlamaktı. Peki, kazançları neydi?

Önyargılar sebepsiz kıskançlıklar. Ne acıdır ki, bu daireyi Antalya’da kalmak için değil yıllık tatilimizi geçirmek amaçlı almıştım. Otellerde kalmak yerine ufacık bir yerimiz olsun kendimizin olsun istemiştim. Nereden bilebilirdim ki, bu isteğimin tanımadığım insanlara çok fazla geleceğini, sağlığım için huzur aradığım ülkemde huzursuz edileceğimi…

Önyargılarla anlamada algılamada sorun yaşayan bu tür insanlara çiğ köfte olup çiğnenecek miydim?

Binada bu farelere yem olmadan farkı fark edip fark yaratmak zorundaydım. Negatiflerle pozitiflere ulaşılacağının bilincindeydim. Pes edersem pastırma olup pahalıya mal olacağımı biliyordum. Evet, işim zordu. Zoru başarmanın hazzını almış birisi olarak halt edenlerin haddini bildirecektim. Duruşumdan kişiliğimden ödün vermeden ödemesi gerekenler hatalarının bedelini komşu kaybederek böylece ödemiş olacaklardı!..

Bana verilen bu ikinci yaşama şansının mutluluğunu kimsenin gölgelemesine gölgeletmeye niyetim yoktu. Sahte arkadaşlıklara sahte dostluklara ve sahte komşuluklara karnım çoktan toktu…

Burası benim öz Ana-vatanım atalarımın yurdu ve geçici ikamet etmiyordum.

Üstelik benim bir amacım var evladıma son görevimi yapmak, onun bensiz hayata tutunmasını geleceğe güvenle bakması sağlamak, ihtiyacı olduğunda maddiyata mesafeye bakmadan anında yanında olmaktı!..

Dünyayı hayatı ve çevresindeki insanları araç olarak kullanan insanlara bunu anlatmak deveyi hendekten aşırmak gibi bir şey, anlama ve algılama sorunu yaşayan bu insanların beni anlamasını beklemek aptallık hayal kırıklığı yürek yarası olarak kalacaktı. Size lütuf edilen ikinci yaşama şansını iyi kullanmanız başkaları tarafından kullanılmamanız size en pahalı armağandır!.. 

Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan

Not: Yazmış olduğum bu makale Almanya Türk Haber gazetesinden Türkçe olarak yayınlanmıştır.

01 Aralık 2017