ÇOCUK GELİNLERİN HAYAT HİKÂYELERİNİ DİNLEDİNİZ Mİ HİÇ?

(ENGELLİ EVLAT İHANETKEŞ EŞ)

Gün geçmiyor ki haberlere şöyle bir göz attığınızda mutlaka çocuk istismarı, cinsel taciz, çocuk gelin ve de kadına şiddet haberleri ile uyanmayasınız. Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de kanayan yaralarından sadece biri çocuk yaşta evlendirilmeye zorlanan kızlar. Ülkemde kadınlarımızın ve kızlarımızın maruz kaldığı bu acımasız gerçekleri yılmadan yazmaya devam edeceğim. Sadece onların değil, doğurup yetiştirecekleri çocukların bile ileride nasıl bir tehlike altında olduğu olgusuyla çocuk olmadan kadın olmaya zorlanan kızlarımız. Evliliğin, cinselliğin ne olduğuna dair en ufak fikri bile olmayan daha çocukluktan gençliğe bile geçmeden, kendisinden onlarca yaş büyük bir adama zorla ‘’kadın‘’ diye verilen kızlarımız. Çoğumuz medyada kısa alt yazılarda duyduğumuz ‘’küçük gelinlere’’ ya da ‘’çocuk kadınlara’’ değinmek istiyorum bu köşemde. 14 yaşında evlendirilmiş, hayatı tırnaklarıyla kazımış, ekmeğini alnının teriyle kazanmış örnek gösterilecek bir asil kadın var. Onun hikâyesini konduracağım köşeme siz değerli okurlarım için. Muhakkak okunmalı ve hayat yolunda yürürken örnek gösterilmesi gereken iç döküş… 1979 Sinop doğumlu Özlem Kara 3 çocuk annesi, en büyük evladı bedensel engelli.                 

“Ben 14 yaşımda yüreğine kara çalınan bir çocuk diyerek başlar satırlarına Özlem Hanım. Büyüdüm mü, küçüldüm mü hiç bilmedim. Hepsine göre büyük, bana göre hala çocuktum. Oyunlar oynayıp, şarkılar söylerdim. Babam saçlarımı tararken annemin hasretini derinden hissederdim ama yine de babamın elleri saçlarımı okşarken güven içinde olmanın mutluluğunu yaşardım. Bir sabah bilmediğim bir okuyacağım, ayaklarım üzerine duracağım günlerin hayaliyle uyanmıştım ama o gün, beni hayallerimden uzaklaştırmak için gelmiş ve beni anlamsız bir evcilik oyunun içine çekmişti. Yirmi üç yaşında bir yabancıya on dört yaşında aniden gelin olmuş ve o anlamsız oyunun bedelini yüreğimle ödemiştim. Bildiğimin dışında bir oyundu bu. Beni benden alan ve yaşadığım hayatı sorgulamama, aile dediğim kişileri kendimden soyutlamama sebep olan bir oyun. Kendimi uzunca bir süre bu oyuna adapte etmeye çalıştım. Bu adaptasyon esnasında biri engelli 3 çocuk annesi olmuştum ve herkesin şiddetle reddettiği engelli oğluma daha bir sıkı sarıldım. Onun için kendimi yeniden bulma uğraşları içinde buldum. Okul öncesi gelişimi üzerine eğitimler aldım. Sevgim ve sabrımla hayata küs olması beklenen oğlumu topluma faydalı bir birey olarak yetiştirmenin yolunu açtım. Eşimden ve ailemden gizli gizli okudum ve gelişimimi tamamladım. Bu gelişim beni yaşadığım hayata karşı sorgulamaya itti. Eşim sorumsuz bir babaydı ve evliliğine sahip çıkmayan bir ihanetkeş… Son aldatılmam zincirlerimi kırdırdı bana. Hayatımda radikal kararlar alıp, çocuklarımla kendime yeni bir hayat kurdum. Çalışarak ayaklarım üzerinde durdum ve çocuklarımı büyüttüm. Aynı zamanda eğitimlerime devam ettim.  Aldığım eğitimler doğrultusunda Arya Gelişim Merkezini kurdum. Burada yaşam koçluğu ve aileleri bilinçlendirmeye yönelik seminerler veriyorum. Eğitimimi zihinsel engeliler usta öğreticiliği, Aydın Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi kişisel gelişim ve koçluk eğitimlerini tamamladım. Anaokulu kolejleri ve rehabilitasyon merkezlerinde görev aldım. Bu görevler esnasında çocuklardan önce ailelerin eğitim alması gerektiğini ve bunun için yasam koçu olmaya karar verdim. Yaşadıklarım Hayat amacımı oluşturdu ve nedenlerime cevap olarak dünyaya gelme sebebimin bu olduğunu söyledi. Her seminerimde söylerim “Kendinizi keşfedin!” Biz etrafımızdakileri kendimizden daha iyi tanıyoruz. Oysaki önce kendimizi okumalıyız ki hayat amacımızı keşfedelim. Dışardan bir örnek bulmaya ve anlatmaya gerek yoktu. Yazılacak ve okunacak en iyi hikâye benim hayatımdı. Karşımda on dördünde hayatı bir karanlığa teslim edilen Özlem vardı. İçindeki isyanları, hayatını değiştirebilmek için olumluya yönlendirmeyi seçmişti bu kadın. Geçmişle hesaplaşıp, bugününe sahip çıkmıştı. Hayallerimin ve anneliğimin beni getirdiği bu yolculukta oğlum ve benim yaşadığım zorluklar için geliştirdiğim kurbağa projesinde “Kurbağalar görmeleri az olmasına rağmen çok yükseğe zıplayan canlılardır bu sebepten zıplamaya var mısınız?” dedik ve varım diyen kurbağalara ses veren çok değerli insanlarla tanıştım. Yeter ki sen iyi niyetle iste. İsteyince ve düşününce oluyor ki tam da bu noktada başka bir projenin sahibi sevgili Sevda Taş’la tanıştım. Şiddet mağduru kadınların engelli çocuk anneleri için birlikte bir şey yapalım dedik. Bunu herkesin yapabileceğine inanıyorum. Hayat gecikmeyi affetmiyor. Bir daha yaşayamayacağım hayatı amaçsız tüketemezdim. Çocuklarıma haksızlığı hazmeden bir anne profili ile büyütüp, kaybetmeyi çocukluktan kanıksamalarını öğretemezdim. Çünkü nesillere aktarılan mutsuzluk, nesilleri öfke ve nefret denizinde yok ediyordu. Belki ben de böyle bir neslin kurbanlarından biriydim sadece ama karınca misali hakkın yolunda bir kadına umut olmayı yeğledi kalbim. Zorluklarla karşılaştım, karşılaşmasına ama tek başıma ayakta durabilmenin haklı gururunu da yaşadım, yaşıyorum.

Hep birlikte el ele yürüyebileceğimiz bir yol var. Kadınlar benlikten çıkıp biz olursa, bazı kayıpların kazancın yolunu açtığını görebilirse kurtulabilir. Şiddetin, çocuk istismarının önüne geçebilirsek, engelli çocukların yaşam koşullarını iyileştirirsek, engelin zihinde olduğunu öğretebilirsek kalkınabiliriz. Çünkü zihninde oluşturduğu korkularla kendini engelleyen o kadar çok insan var ki! Bu engeli ancak düşüncelerimizi değiştirerek aşabiliriz. Ben yirmi üç yaşında 120 kilo ve felçli olması beklenen bir genci gelişimi ile topluma kazandıran yalnız bir anne, oyuncak bebekleriyle oyunlar oynaması gereken bir yaşta kendi çocuklarıyla oyunlar kuran her hangi bir çocuk gelinden biriyim. Ama farkım kaderimi hayallerim ve anneliğimi yoğurarak Dünya bizim inançlarımıza verdiğimiz şekildir aslında, inançlarımızı değiştirirsek kendimizi de değiştiririz... Bunun için de çok okumalıyız çok araştırmalıyız. Hayatı her anıyla yaşamaya cesaret edenler gizemli güçler tarafından kutsanmıştır. Birde Engelli ailelerine seslenmek isterim; çocuklarınıza hasta, çaresiz dünyanın sonu gelmiş gibi davranmayın, tam tersi siz ne yapıyorsanız onlarda yapabilir, senin farkın yok yapabilirsin desinler.  Tam da bu yüzden şiddet mağduru kadınlar, engelli çocuk sahibi annelerle yürüyeceğimiz bu yolu açtık. Herkesi bu yolun gönülden destekçisi olmaya bekliyoruz.

Özlem Hanım’a, henüz 14 yaşında başlayan hayatla mücadelesini, ıstıraplarla geçen bu zaman zarfında acılarla dolu hikâyesini en samimi şekilde bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyorum. Maalesef hikâyelerin içinde en masumlarından olan bir çocuk gelin hikâyesi. İnadına ayaklarının üzerinde durup mücadelesini vermiş gururlu bir duruşu var. Lakin herkes bu kadar şanslı ve güçlü değil. Üzülerek söylüyorum, Türkiye’de bir milyon civarında çocuk gelin var. Durum o kadar vahim ki ben her haber okuduğumda sinirden kimi zaman ağlıyor ve de günlerce kahroluyorum. Maalesef resmi kaynaklara bağlı kalarak sizlerle bu vahim durumu paylaşacağım: Dünyada her iki saniyede bir çocuk gelin oluyor. Her yıl 15 milyon kız çocuğu 18 yaşından önce evlendiriliyor. Türk Medeni Kanunu'na göre evlilik yaşı 18. Çocuk Hakları Sözleşmesine göre de, 18 yaşına kadar her insan çocuktur, korumak ve desteklemek gerekir. Türkiye'de çocuk gelinlerin sayısı 400 bini aştı. 9, 10, 14 yaşındaki çocuğa hadi bu senin kocan deyip bir adama hibe etmek inanın bu cümleleri bile satırlara dökmek midemi bulandırıyor. Bizler birey olarak her birimiz, içinde yaşadığımız bu topluma karşı sorumluyuz, öyle de olmalıyız çünkü bir insan değişirse bir toplum değişir. Bu yüzden her birimiz daha fazla duyarlı olup etrafımızda olan bu saçma sapan zihniyetlere dur diyebilmeliyiz. Yine bu ve buna benzer sorunları önlemek için eğitim ailelere, çocuklara verilmelidir. Okullarda bununla ilgili sıradan değil ciddi çalışmalar yapılmalı, insanlar bilinçlendirilmelidir. Gerek basında, gerek sosyal medyada halkı bilinçlendirmek için çalışmalar yapılmalıdır. Kısacası Toplumun bilinçli duyarlılığı artırılmalıdır. 

Yapmayın! Bir mala sahip olmuş gibi her şeye kendi karar veren erkek adamların (!) koyduğu düzende, hiç etmeyin evlatlarınızı. Okumadığı için üzgün, mutsuz annelerle dolu her taraf. Kız çocukları evlenme değil, okumalı, okutulmalı. Kızların bir köle gibi oradan oraya savrulmasına net ifadeyle karşıyım.