Çünkü  “Göz, yapılanı görüp de, basîret; yapanı görmezse, görmenin değer ve mânası kalmaz.” (Öğr. Gör. Muhsin Bozkurt, Bir Başka Açıdan Eğitim ve Öğretim, Millî Kültür, Eylül-1991, Sayı: 88, s.43)
     İşte Yunus da, can kulağının duymasını, kalb gözünün görmesini istemiş, buna muvaffak olmuş ve canlı cansız varlıkların dilinden anladığını şöyle ifade etmiştir:

“Her bir çiçek bin nâz ile, öğer Hakkı niyaz ile
Bu kuşlar hoş âvâz ile, ol Padişah'ı zikreder.
                                             .....
Ağar pervaza kuşlar, tespih okur ağaçlar.”

     Fakat kâinat kitabı o kadar büyüktür ki; Yunus, açıp önüne koyamıyacak kadar küçüktür, âcizdir ve hattâ onun yanında hiçtir. Çünkü kendisi de o kitabın sayısız harf ve kelimelerinden ete kemiğe bürünmüş bir zerreciktir âdeta..
     O zaman Yunus, gözünü, büyük kâinat kitabı içinde, küçük kâinat kitabı olan kendisine çevirir. Anlar ki, dünya büyük bir insan, insan küçük bir dünyadır. Makro âlemi kucaklıyamıyan Yunus, mikro âlemin kapısını aralayacak imkân ve fırsatı bulur, eserden ustaya geçer:

“Nitekim ben beni bildim, yakın bil kim Hakk'ı buldum
Hakk'ı buluncaydı korkum, şimdi korkudan kurtuldum.”

(Vehbi Vakkasoğlu, Yunus Emre, İstanbul-1983, s.315)
     Yine der:
“Andan yigrek ne vardur kişi bile kendözin
Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin.

s. 108, CXXV / 1”  (Doç. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Yunus'un Deryasında, Millî Kültür, Ocak-1991, Sayı: 80, s.43)
     Tıpkı Şeyh Galib'in kendisinden yıllar sonra, kâinat-insan ilişkisini veciz bir şekilde ortaya koyduğu gibi:
“Sendedir mahzen-i esrâr-ı muhabbet sende
Sendedir mâden-i envâr-ı fütüvvet sende.

Gizli gizli dahi vardır nice hâlet sende
Mârifet sende, hüner sende, hakiykat sende

Nazar etsen yer ü gök, dûzah u cennet sende
Arş u Kürsiy ü melek sendedir elbet sende

Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

     (Ey insanoğlu! Sevgi sırlarının mahzeni / saklandığı yer sendedir. Yiğitlik / fütüvvet nurlarının madeni sendedir. Gizli gizli / bilinmeyen daha nice hâller sende vardır: Mârifet, hüner ve hakikat sendedir. Bakmasını bilsen, yer ve gök, cehennem ve cennet, Arş ve Kürsi / en yüce ilahî makamlar ve melekler de sendedir. Kendine iyi / hoş gözle, bilgi ile bak: Sen âlemin özüsün, varlıkların / kâinatın gözünün bebeği olan insansın sen.)” (Ahmet Kabaklı, Telvîn, Millî Kültür, Ocak-1991, Sayı:80, s.5)