Milletlerin hayatında önemli rol oynayan olay ve kişiler unutulmaz. Milli karakterin oluşmasında etkili olan kişileri milletlerin hayatından çekip aldığınızda milli benlik, millî karakter, milli refleksten bahsetmek zorlaşır. 

Türklerin de her köklü millet gibi bir karakteri, bir duruşu ve bir hayat anlayışı vardır. Bu anlayışın oluşmasında coğrafi şartlar, bölgesel kültür, din ve etkileşim içinde bulunulan kültürlerin etkisi olduğu gibi yaradılıştan gelen ve ila nihaiye devam edecek olan bazı özelliklerin de hesaba katılması gerekmektedir.

Türklerin Nuh-u Nebi’den gelen Hanif inancını benimsemiş oldukları genel kabul gören bir gerçekliktir. Bu anlayış milletin karakterinin oluşmasında her türlü siyasi, sosyo-kültürel davranışlarında; hal ve hareketlerinde insanın öz benliği haline gelen bir anlayıştır. Ki İslamiyet sonrası da çok fazla bir değişime uğramadan devam etmiş görünmektedir.

Milletlerin gelişmesinde önemli yere sahip olan düşünce alanındaki gelişmeler; hayatına yön verecek kişilerin yaptığı çalışmalar milletlerin önünü aydınlatır, dünyayı ve evreni anlamasında, milli ruhun oluşmasında inanç kadar önemlidir.

İmam Maturidi ile başlayan, Hoca Ahmet Yesevi ile devam eden milli karakterimizin kökleşmesi, dal budak salmasında Baba İshak, Barak Baba, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş, Ahi Evran, Tabduk Emre, Yunus Emre gibi nice Horasan Ereninin etkisi vardır.

Yunus Emre ile ilgili araştırmaların Fuat Köprülü ile birlikte bilimsellik kazandığını söylemememiz gerekmektedir. Osmanlılar döneminde Yunus Emre bilinmekle birlikte bugünkü kadar “Popüler” olduğunu söylemek güçtür. Fuat Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” eserinin 1918’de yazılıp 1919’da yayımlanmasıyla Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre gibi Türklerin karakterlerini yansıtan öncü kişiler adeta yeniden keşfedilmiş gibidir.

Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi şahsiyetlerin Cumhuriyet’e geçişle birlikte yeni bir kimlik inşa etme sürecinde bilinçli olarak ön plana çıkarıldığını söylemek gerekir. Milli kimliklerin oluşum sürecinde Türkiye Cumhuriyeti milli devleti inşa etmek ve Türk karakterini Osmanlıyla sınırlı tutmadan zihinlere işleyebilmek amacıyla Osmanlı ilk dönem ve Osmanlı öncesi karakterleri ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Yunus Emre’de Cumhuriyet sonrası milleti bütünleştiren milli karakterlerin öncülerinden olarak kabul edilmiştir.

Yunus Emre üzerine araştırmalar Fuat Köprülü’den sonra sessizliğe bürünmüştür, ta ki Burhan Ümit Toprak’ın 1933’te yayımladığı üç ciltlik “Yunus Emre Divanı” çalışmasına kadar. Burhan Ümit Toprak’tan sonra Abdülbaki Gölpınarlının Yunus Emre üzerine çalışmaları dikkat çekicidir. Ancak Yunus Emre’yi araştıranlar arasında fikir birliği yoktur. Gerek Yunus Emre’nin düşünce dünyası ve hayata bakışında gerekse yaşadığı, öldüğü yer konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Faruk Kadri Timurtaş ve son olarak Mustafa Tatcı’nın “Yunus Emre Divanı” eserleri Yunus Emre’nin düşünce dünyasını biraz daha yakından tanımıza yardımcı olan önemli çalışmalar arasında gösterilebilir. 

Yunus Emre farklı fikirler; milliyetçi yaklaşım, hümanist yaklaşım, İslamcılık ideolojisi yaklaş, toplumcu ve ulusalcı yaklaşımlar arasında çarpıştırılmış ve Yunus Emre üzerine araştırma yapanlar adeta Yunus Emre’yi kendi fikri, meşrebi ve dünyasına göre anlatmayı tercih etmiş görünmektedir. Bu durum sevgi insanı Yunus Emre’nin düşünce ve hayat görüşüne ters olsa da ideolojilerin dar kalıplarına sıkıştırılmak istenen Yunus Emre’nin gerçek mesajının üzerinin örtülme tehlikesi ortaya çıkmıştır.

Aynı şekilde Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğu, nerede doğduğu, nasıl yaşadığı, nerede öldüğü konuları da uzun araştırmalara konu olmuştur. Bundan böyle de konu hakkındaki araştırmalar devam edecektir. Umarız “Yunus Emre’nin İzinde” çalışmamız bu alanda bir boşluğu dolduracak katkı niteliğinde olur.