Eski TBMM Başkanlarımızdan Sn. Hüsamettin Cindoruk’un şöyle bir demeci yayınlandı: “Yunanistan krizi Meis Adası'na asker gönderecek derecede tırmandırdığına göre bizim de Yunanistan politikalarımızda bazı değişiklikler yapmamız gerekir”  

“Türkiye, Lozan Antlaşması'nda silahsız statüde kalmaları kaydıyla egemenliği Yunanistan'a verilmiş olan adalardaki silahlanmaya derhal son verilmediği takdirde, bu adaların Yunan egemenliğinde kalmasını tanımayacağını, dolayısıyla kendisine verilmesi gerektiğini ortaya koyan bir yeni politikaya yönelmelidir. Bu konuda BM dahil bütün uluslararası platformlarda girişimler yapılmalı ve gerekirse bir süre verilmelidir.” 

“Egemenliği anlaşmalarla Yunanistan'a verilmemiş olan ve dolayısıyla bize ait olması gereken bütün adalar ve kayalar konusunda Atina'nın müzakereden kaçınması halinde Türkiye bu adalar ve kayalıklara el koyacağını açıklamalıdır. Atina, Ege'deki bütün sorunları Türkiye ile doğrudan müzakere etmemekte ısrar edecekse, Türkiye'nin hak ve menfaatlerini korumak amacıyla harekete geçeceği ilan edilmelidir.” 

 

Yukarıdaki haritaya bakıldığında Türkiye’nin boğazının sıkılması için kasten böyle bir düzenleme yapıldığını görürsünüz.

Çanakkale Boğazı’ndan çıkan bir Türk gemisinin Yunan karasularından geçmeden Akdeniz’e açılaması mümkün değildir.

Bu adalar Yunanistan’a devredilirken, geçmiş dönemdeki yönetimler şöyle hata yapmıştır, böyle hata yapmıştır, konuları artık geride kalmıştır. Bu adalar, Yunanistan’ın şahsında, İngiltere tarafından elimizden alınmıştır. Esasen; Kurtuluş Savaşı, Yunanistan’ın şahsında başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa devletlerine karşı kazanılmış bir zaferdir. Lozan sulh görüşmelerinde Türkiye’yi antlaşmaya zorlamak için Lord Gürzon defalarca tehdit etmiş, tekrar savaş açılacağından söz etmiştir. Lozan görüşmelerinde; diplomatlarımızın acemilikleri vardır, düşman devletler hakkında istihbarat toplayacak bir teşkilat yoktur, onların kamuoylarının savaşa eğilimi olup olmadığını araştıracak diplomatik kadro mevcut değildir. Heyetimizin Ankara ile yaptığı muhaberat İngilizler tarafından dinlenmiştir. İstanbul Hükümeti’nin diplomatik kadrosundan ve tecrübeli elemanlarından istifade edilememiştir. TBMM’ndeki muhalif kadronun eleştirileri dikkate alınmamıştır. Bütün bunlar gerçektir ancak yapılan antlaşmanın hak doğurucu yükümlülükleri Yunanistan tarafından aşındırılmıştır, bu güne kadar; Türkiye, antlaşmaların doğurduğu hak ve yükümlülükleri sıkı şekilde takip etmemiştir. Adalar silahlandırılmıştır. ll. Dünya Savaşı sonrası, iç savaş ve kıtlıktan ölen Yunanistan’a, Türkiye gıda yardımı yapmış, buna ilave olarak; 1947’de yapılan Paris Antlaşması ile 12 Adaları, İtalya’nın Türkiye’ye iade etmek istemesine rağmen Yunanistan’a hediye edilmiştir.  Bu siyasi hataları, basiretsizlikleri-cesaretsizlikleri anlatacak değiliz. Antlaşmalardan doğan haklarımız vardır. Zaman ve şartlar değişmiştir, antlaşmalar açıkça çiğnenmiştir, aslanı kediye boğduran prangaları kırmanın zamanı gelmiştir.

Lozan’da egemenliği Yunanistan’a devredilen adaların askersiz olacağı ve mahalli bir idareye sahip olacağı kabul edilmiştir. Bunun anlamı şudur: 1. Ada halkının kendi içinde teşkil edeceği emniyet asayiş güçleri olacaktır, ağır silahlar bulunmayacaktır. 2. Yönetimler dışta Yunanistan’a bağlı olsalar da her ada kendi özerk yönetimini kuracak iç işlerinde serbest olacakları anlamına gelmektedir.

Bu hükümler Türkiye tarafından şöyle tefsir edilebilirdi: Adalarda Yunanistan’ın merkezi ordusuna bağlı birlikler bulundurulmayacak, askeri amaçlı hava alanları yapılmayacak, deniz kuvvetlerine ait limanlar bulunmayacak, Adalar denizindeki adaların karasuları 3 milden fazla olmayacak, adalar merkezden değil mahallinden yönetilecektir…

Sn. Cindoruk’un söylediği gibi Türkiye dış politikasında Yunanistan’a karşı yeni bir aşamaya geçmek zorundadır.

• Adalar Denizi’ndeki adaların egemenlik hakkı sınırlıdır. Adalar, devlet ülkesinin anavatan parçası değildir. Adalarda Yunanistan’ın merkezi yönetim hakkı yoktur, her ada bağımsız özerk yönetime sahip olacaktır. 

• Adalarda silahlanmaya müsaade edilmeyecektir. NATO üsleri dâhil bütün silah ve üslerden arındırılacaktır. Ağır silahlar sökülüp kaldırılacaktır. Yunanistan’ın adalarda ileri hava meydanları olmayacaktır.

• Egemenliği kime ait olduğu bilinmeyen, antlaşmalara konu olmamış, ada, kaya ve kayacıklar Türkiye’ye aittir. (Buna Girit’in etrafındaki 5 ada da dâhildir.)

• Türkiye, antlaşmalara riayet edilmemesi halinde aşağıda ismi yazılan adalara el koyacaktır. Bu adaların ismi kuzeyden güneye sırasıyla; “Semadirek, Limni, Bozbaba, İpsara, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, Lipso, Batnoz, İleryoz, Kelemez, İstanköy, Sömbeki, İstanbulya, İncirli, İleki, Herke, Kerpe, Kaşot-Çoban, Rodos, Meis “…

• Bu adaların etrafındaki daha küçük adalar ve Girit’in etrafındaki 5 ada Türkiye’ye ait olduğu kabul ettirilmelidir.

• Girit’in karasuları dışında kıta sahanlığı kabul edilmemelidir. Yunanistan Girit’te bir Türk askeri üssünün kurulmasına müsaade etmelidir. Egemenliği Türkiye’ye ait olmak üzere toprak vermelidir.

• Şayet Yunanistan bu şartları kabul etmezse Türkiye diplomatik yollar tükendiğinde harp dahil her yola başvuracağını açıkça ifade etmelidir.

Antlaşmaları ihlal ettiği ve savaşa sebebiyet verdiği için harp tazminatı olarak Yunanistan’dan Eğriboz adası alınmalı ve Adriyatik Denizi’nde Korfu Adası’nın Türk- Arnavutluk ortak yönetimine devredilmesi istenmelidir.  Böyle yapıldığında Yunanistan Türkiye’ye karşı bir tehdit olmaktan çıkar. Yunan halkı zamanla Kanada, ABD, Fransa, Avustralya gibi ülkelere göçerek nüfusu 4 milyonun altına iner. Dimitri Kiçikis’in dediği gerçekleşir, bir Türk-Yunan federasyonu kurulur. Bu iş harpsiz olmayacak gibi gözüküyor. Bizce aslanı kediye boğduran bu haritaların yırtılıp atılmasının zamanı gelmiştir.




Yarınki yazımızda Türk-Yunan savaşı senaryosunu değerlendireceğiz.