Yunanistan Cumhurbaşkanı, 7 Mart’ta Muğla’nın Keçi adasını (adacık) ziyaret etti. Bir cumhurbaşkanının komşu ülke adasını ziyaret etmesi normaldir. Anormal olan ise sözkonusu ada Türkiye’ye ait olduğu halde iskelede Yunanistan bayrağı vardı. Yunanistan Cumhurbaşkanı buranın kendi egemenliğinde olduğu mesajını vererek başkomutan sıfatıyla bu geziyi gerçekleştirdi. Yunanistan Genelkurmay başkanı ile askeri birlikleri denetleyen cumhurbaşkanı, Adalar Valisine kilise önünde plaket verdi.

Yunanistan’ın kıyı bölgesinde yüzlerce adası bulunmaktadır. Çoğunda insan yaşamıyor. Birçoğunun ekonomik değeri sıfıra yakın. Mali kriz içindeki Yunanistan’ın adalarda kamu hizmeti problemi var. Birçoklarını satlığa çıkardı. Hal böyleyken Türkiye’nin karasuları içinde ve Türkiye’ye ait olduğu kesin Keçi adasında egemenlik hakkı olduğunu deklare etti. Buna karşın Muğla’nın bir mahallesi durumundaki bu adayı komşu ülkenin kendisine ait olduğunu ilan etmesine rağmen Türkiye’den değil askeri, güvenlik, savunma tedbirleri, diplomatik bir karşılık dahi henüz görülmedi.

Ülkemiz bugün birçok cephede sıcak çatışmanın içindedir. Şehit cenazelerinin arkasında bilinen terör örgütlerinin ötesinde bazı müttefiklerimiz de bulunmaktadır. Bu şartlar altında Türkiye’nin yeni bir cephe açması basiretsiz bir hareket olabilir. Ancak Yunanistan’ın da hizmet götüremediği, ekonomik krizde yönetme sorunu yaşadığı binlerce adası varken Türkiye karasularındaki bu adacıkları ele geçirme ısrarını da sorgulamak gerek? 

Belirtmek gerekir ki burada sözkonusu olan birkaç hektarlık adalar değil fakat adalarla birlikte karasuları ve diğer deniz alanlarıdır. Bunun ötesinde Yunanistan’ın iki asırdır Megali İdea hayali sözkonusudur. Yunan bağnazlığı anlamsız veya sonuçsuz kabul edilebilir. Ancak fiili bir işgal, bayrak çekme, deklare edilen bir ziyaret/denetleme varsa üzerinde durmak gerek.

1947 Paris Antlaşması ile Yunanistan’a bırakılan 12 ada hakkında gayr-i askeri hale ifrağ (demilitarizasyon: askersizleştirme) şartı bulunmaktadır. Uluslararası Hukuk açısından Yunanistan’a bırakılmış olan 12 adada dahi Yunan egemenliği nâkıs olup, burada asayiş gücü dışında askeri birlik bulundurulamaz. Türkiye’ye ait bir adada askeri birlik oluşturulması ise son derece vahimdir.

TBMM’de konuyu gündeme getirenlere, hükümet yetkilileri “önceki başbakanlar döneminde Ege’de Yunanistan’a çok daha fazlası gizlice verilmiştir, biz o kadar vermedik” türünden açıklamalarda bulunuldu. Hatta Yunanistan’a yeni adalar kazandıran bazı eski başbakanlar hayatta olduğundan Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nin bütünüyle açılmadığı yönünde duyumlar var.

Bir toprak parçasının veya deniz alanının hangi ülkeye ait olduğu fetih, işgal, devir gibi işlemler veya eylemler belirler. Türkiye’ye, sözleşmeler veya Osmanlı’ya halefiyet yoluyla intikal eden adaların veya diğer egemenlik unsurlarının Yunanitan’a bırakılması günümüzde ancak sözleşmeler yoluyla gerçekleşebilir. Halen hayatta olduğu bildirilen eski başbakanların Yunanistan ile yaptığı varsa gizli anlaşmaların hukuken geçerliliği yoktur. Zira Anayasa’ya göre usulüne uygun olarak imzalanmış sözleşmeler, onay yasasıyla Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer. Bu süreçten sonra kanun hükmünde kabul edilir, Türkiye’yi bağlar. Bunun dışında mevcut veya eski bir Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı veya başka yetkilinin belirtilen süreçten geçmemiş olan bir sözleşmeyi imzalamış olması Türkiye’yi bağlamaz, Uluslararası Hukuk açısından da hüküm ifade etmez.

1969 Viyana Sözleşmeler Hukuku Antlaşması’na göre sözleşmelerin yürürlük usulü her ülkenin iç hukukuyla ilgilidir. Sözleşmenin 46-53 maddeleri antlaşmaların hangi hallerde geçersiz olduğunu düzenler. Buna göre hata ve hile yanında bir devlet temsilcisinin para ve benzeri şeylerle ayartılması, baskı ve tehdit altında imza attırılması durumunda bu sözleşme geçersizdir. Eğer halen halktan gizlenmekte olan fakat Yunanistan’a hak kazandıran imzalı belgeler varsa bunlar onay kanunuyla Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğer girmediği için zaten hüküm ifade etmez. Tıpkı Meclis-i Mebusan’ın onaylamadığı Sevr metni gibi. Eğer yarın Yunanistan, devletin temsilcisi olarak cumhurbaşkanı, başbakan veya diğer yetkililerin imzaladığı metni ortaya koyarsa bunun da bir anlamı olmayacak, bu tür metinler belirtilen genel sözleşme kapsamında ayartma, baskı, tehdit gibi gerekçelerle, daha da önemlisi onay kanunu olmadığından geçersiz sayılacaktır. Kaldı ki usulüne göre imzalanmış nice antlaşma taslakları -Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokoller gibi- TBMM’ce onay kanunu ile yürürlüğe girmemiştir, hükmü yoktur.

Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın Keçi Adası ziyareti egemenlik kazanım yollarından zamanaşımını işletmeye yönelik bir çıkış olarak görülebilir. Sözkonusu 18 adanın işgali 2006’da başladığı iddia edildiği halde, hükümet yetkilileri o yıllarda bu tür iddiaların uydurma olduğunu zaman zaman dile getirmişlerdi. Buna karşın son ziyaret (2 yıl önceki Yunan Milli Savunma Bakanı’nın ziyareti de bu anlamdadır) ile zamanaşımının başladığı ileri sürülebilir.

Türkiye’nin içeride ve dışarıda birçok sıkıntısı sözkonusu iken yeni bir sorun kapısı açmadan sadece bir protesto metni ile hedeflenen zamanaşımını durdurmak mümkün olacaktır. Almanya ve Hollanda’nın diplomasi ve siyasi geleneğe aykırı tutumlarına karşın her iki ülke ile yarın yeniden sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. Bununla beraber hükümet ve muhalefet son derece sert bir şekilde sözkonusu yanlışları dile getirdiler. Yunanistan’ın egemenlik iddia ettiği, hatta askeri birlik kurduğu adaları terketmesi için de öncelikle hukuk ve diplomasi yolları kullanılacaktır. Gerektiğinde elbette güç kullanılacaktır. Öncelikle Hollanda ve Almanya’ya karşı sertlikte olmasa bile işgal siyasetinin kabul edilmezliğini belirten resmi bir protestoya acilen ihtiyaç vardır.