Yıllar önce öğrencilerle buluştuğu toplantıda Recep Tayyip Erdoğan’a bir Türk öğrenci hem de İngilizce olarak, “Merak ediyorum, siz başbakan olunca diğer ülkelerin başbakanlarıyla hangi dilde konuşacaksınız?” diye ‘imalı’ bir soru yöneltmişti de kısa ve net bir şekilde “Türkçe konuşacağım” cevabını almıştı. Genç hanımın o gün o toplantıdaki sorusunda kasıt/maksat aramak elbette mümkündü. Fakat başka şeylerin de mümkün olduğu zaman içinde görüldü! Günümüzde artık Dünya ülkeleri Türkçe mesaj gönderir hale geldi.
Örneğin, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı sistemini Halkoyuna sunmaya hazırlandığı günlerde batılı ülkeler bu sisteme ‘bizim muhalefetten bile daha çok’ karşı çıkmış, Alman gazeteler Türk seçmenler üzerinde etkin olabilmek için Türkçe yayınlar yapmıştı. Hatta Alman devleti açık alanlara ‘Hayır’ yazılı pankartlar asarak kampanya yürütmüştü.
Türkiye yüzünden Ortadoğu’daki pozisyonunu yitirmenin eşiğine gelen ve Yunanistan’ı üzerimize kışkırtarak Akdeniz’de tansiyonu yükseltip Atina yönetimini kendi silah pazarına müşteri eden Fransa’nın ‘Napolyon özentisi’ Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’da geçen hafta sosyal medyada Türkçe bir mesaj yayınladı.
Türkiye’ye karşı takındığı pozlar dünya ülkelerince de kabul görmeyen Macron karmaşık ifadelerin yer aldığı Türkçe mesajında zihin halini de ortaya sermiş oldu. “Türkiye'ye net bir mesaj gönderdik: iyi niyetli, naiflik olmaksızın sorumlu bir diyaloğu yeniden açalım. Bu çağrı bundan böyle Avrupa Parlamentosu’nun da çağrısı. Görünüşe göre de işitilmiş. İlerleyelim” diyen Macron iyi niyetli ve sorumlu bir diyaloğun başlatılması çağrısını yaparken aynı cümlede ‘naiflik olmaksızın’ ifadesini de kullanarak mesajını tartışmalı hale getirdi. Macron aynı zamanda kendi çağrısını Avrupa Parlamentosunun da çağrısı yerine koyarak, bir yandan da kendini diyaloğun muhatabı gibi göstererek ‘büyük rolü kapmaya’ çalıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Macron’un mesajından sonra aynı mecrada yayınladığı mesajında “Biz, samimi her çağrıya kulak vererek diplomasiye olabildiğince alan kazandırmak, sorunları diyalog yoluyla herkesin kazanabileceği bir çözüme kavuşturmak niyetindeyiz. Ülkemizin bir damla suyunu da bir karış toprağını da bu vizyonla savunmayı sonuna kadar sürdüreceğiz” diyerek diyaloğa her zaman açık olduklarını mesajını verirken savundukları tezlerden de taviz vermeyeceklerini ifade etmiş oldu.
Bu arada; Macron’un ‘diyalog içerikli’ Türkçe mesajının, eski Başbakan Davutoğlu’nun Reuters’e verdiği ve ‘Türkiye’nin diplomatik zafiyette olduğunu söylediği’ mülakatı takip eden günlerde gelmesi de kayda değer bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
**
Son olarak bir Yunan gazetesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret eden aşağılık bir manşet atıp güya ‘Türkçe mesaj verenler’ arasına dâhil oldu! Tarihte eşine ender rastlanır bir küfür manşetiyle çıkan Yunan gazetesi küstahlığına ertesi gün de devam edip ‘Halkın manşetlerini beğendiğini’ yazdı.
Türkiye Hükümetinin bütün unsurlarıyla lâyık-ı veçhile kınadığı mesajı yayınlayan Yunan gazetesi hakkında Cumhurbaşkanlığı Avukatlarınca da işlem başlatılırken, bütün bu olanlara karşılık ‘sessizliğin hüküm sürdüğü’ çevrelerin farkında mısınız?
**
YUNANİSTAN NEYİ PERDELİYOR!
‘Fransızların fişeklemesiyle’ Türkiye’nin sinir uçlarına tahrip edici darbeler vurmaya çalışan küstah Atina yönetimi aslında uluslararası çevrelerin kendilerine verdiği ‘oyalama rolünü’ oynamaktan başka bir şey yapmıyor. Zira sömürgeci batılıların çıkarları gereği, Türkiye’nin Libya antlaşmasıyla ortaya çıkan Yeni Ortadoğu Projesi’nin sabote edilerek durdurulması gerekiyordu. Bunu da Yunanistan üzerinde yapmaya çalışıyorlar. Biz Akdeniz’de Yunanistan ile çarpışmanın eşiğine itilirken öte yanda ‘zayıf karakterli bazı Arap ülkeleri’ Amerika eliyle birer birer İsrail’in uydusu haline getiriliyor.
Türkiye’nin bütün enerjisiyle Akdeniz’e odaklandığı günlerde Beyazsaray’da yapılan toplantıda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed El-Nahyan ve Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif El-Zayani ile anlaşmaya öncülük eden Amerika Başkanı Donald Trump Abraham Accords yani İbrahim Anlaşmaları’nı imzaladı. Böylece Müslüman Devletleri İsrail’e boyun eğdirme projesinde yeni bir safhaya geçilmiş oldu.
Hatırlanacağı üzere Mısır 1979’da İsrail ile normalleşme anlaşmasına ilk imzayı atarak bu alanda başı çekmiş, 1994 yılında da Ürdün aynı anlaşmayı imzalayarak İsrail’in uydusu haline gelmişti. Washington şimdi askeri ve ekonomik yaptırım tehditlerini de devreye koyarak diğer Arap ülkelerini İsrail ile anlaşmaya zorluyor. Plana göre, Türkiye Akdeniz’de Fransa ve Yunanistan ile kavgaya odaklandığından sürece müdahale edemeyecek. Üstelik planın en önemli ayağını da Uluslararası terörist Dahlan’ı Filistin Yönetiminin başına getirme fikri oluşturuyor. Bütün bu olanlara ‘toplu darbe’ demek de mümkün.
CHP’NİN ATATÜRK İLE İMTİHANI
CHP cenahı yıllarca ‘Mustafa Kemal’ diyenleri ‘Neden Atatürk demiyorsunuz?’ diyerek eleştirdi, ‘Atatürk’e düşman olmakla’ suçladı.
Fakat gün geldi CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu Taksim Toplantıları'nda Atatürk adını kullanmadan sürekli “Gazi Mustafa Kemal” ifadesini kullandı.
Eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan'ın “Atatürk adını kullanmamak tercihiniz mi?” şeklindeki sorusuna ise Kaftancıoğlu, ‘Bunun kişisel bir tercih olduğu, isimlerin belirli alışkanlıklarla kategorize edilmesini doğru bulmadığı’ cevabını vererek parti içi tartışmanın fitilini ateşledi.
Geçmişte de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganına muhalefet edip “Mustafa Kemal’in yoldaşlarıyız” söylemini geliştiren Canan hanım son söylemiyle partililerden büyük tepkiler görmesine karşılık CHP yönetimi sessiz kalmayı tercih etti. Anlaşılan o ki Kaftancıoğlu’nun CHP yönetimi üzerindeki etkisi bilinenden çok fazla!