İnsan beyni, yumruk kadar olsa da, Hafıza bakımından o kadarda büyüktür ki, içine sığmadık ne okyanuslar kalır ne evren. Hele bir düşünmeye görsün. Bu bilgisayara da benzemez, ne yüklediğin değil ne gördüğün, duyduğun, dokunduğun. Bütün evrende yaşayan canlı cansız, soyut somut bütün varlıklar bu  kafamızda taşıdığımız yumruk kadar beyinin içindedir. Bizden belirli bir enerji de istemez. Yeter ki canlı kalabilelim.  Beynimiz, yaşadığı  hayatı anlatır. Bu doğuştan itibaren, aynen sünger gibi, ne gördüyse hepsini hiç ayrım yapmadan emer. İster neşeli coşkulu olsun isterse acıklı olsun, tüm olayları gördüğü duyduğu şekliyle depoya atar. saklar.  her gittiği yere taşır. Bizim hatırlamak istemediğimiz bilgilerde bilinçaltında saklar, unutmuş numarası da yapsak gün gelir bize hatırlatır. Bu ister sevinçli olsun, isterse çok kötü olsun. Beyin asla unutmaz. O canlı bir bilgisayardır.

Beynimiz tek amacı illaki yapılan işleri depolamak değil, kişinin hayal kurmasına da sebep real de yapmak isteyip de yapamadığı planı projeyi bir köşesine yerleştirmiştir. Beynimizin hiç boş saati yoktur. gündüz gece uyurken uyanıkken durmadan çalışır. İllaki çalışır ama bazende iyiye çalışmadığı zamanlarda olur. Başka beyinlerin etkisiyle kötülüğe  de çalıştığı olur.
Beynimiz sıkıntıya  düştüğünde  olumsuz şartlarda, İşin içinden çıkamadığı anlarda olur ki.işte o zaman,  akıl beyin birbirine karışır şart ellerinin attığı durum oluşur. Bilinç, kaybolur aklı beyine hükmedemez bir duruma gelir. Bu zamanda ya tamamen içe kapanır. Ya da  önceden kurmuş olduğu hayaller su yüzüne çıkar.  eğer uzman birisinden yardım almazsa saçma sapan hayaller peşinde başkasının kimliği ile dolaşır.  “Kendini başbakan sanması “ gibi. 
Aslında doğuştan, beynimiz saf ve masumdu.  Zamanla yaşanmış olayların etkisiyle yıpranarak bu duruma gelir. bu her beyinde böyle olacak demek değildir kalıtsal hastalığı olanlarda daha çok eğilim gösterir.