Son yazılarımda genellikle olumsuz olaylara değinmiş, eleştirel metinler kaleme almışım.

Bu hafta tam aksine başarılı bir branşa, yükselen değer karateye dair yazmak istedim.

Geçtiğimiz hafta sonu, İstanbul’un cennet köşelerinden biri olan Silivri’de, Türkiye Karate Federasyonu Başkanı Esat Delihasan, Türk karatesinin görünmez kahramanlarından sporculuktan hakemliğe kadar, yaşamının her döneminde karatenin içinde yer almış Cengiz Tuncer ve Silivri Karate Kulübü hocası Serkan Tekgül, uzmanlık alanı mücadele sporları olan spor yazarı arkadaşım

Muzaffer Batumlu ve birkaç gazeteci dostla birlikte, güzel bir sohbet toplantısındaydım.

Tabi ki böyle bir ekiple gerçekleşen birlikteliğin ana maddesi de karateden başka bir şey olamazdı.

Ben de, çocukluk dönemimde bu sporun yaşayan abidesi Hakkı Koşar hocanın mektebi tedrisinden geçmiş birisi olarak, bu birliktelikten büyük keyif aldım.
2008 yılında aldığı başkanlık sancağını başarıyla taşıyan, uluslar arası arenada Türk karatesini ilk sıralara taşıma gayretindeki Esat başkan diğer branşlarda olduğu gibi Corona sürecinin kendilerini de oldukça etkilediğini söyledi.

Tarihinde ilk kez yer alacağı 2020 yaz olimpiyatlarının pandemi nedeniyle 23 Temmuz-8 Ağustos 2021 tarihlerine ertelenmesinin, karate adına talihsizlik olduğunun altını çizdi başkan.
Doğrusunu söylemek gerekirse haklı da…

Zira, yıllardır verilen çabalar sonuç vermiş ve karate olimpik bir branş olarak ilk kez olimpiyatlarda yer alacaktı. Bu olgu bile, bu sporun içindeki her kategoriden insanı farklı bir heyecana sürüklemeye yeter de artar değil mi?

Silivri’nin çarpıcı atmosferi, yaz mevsiminin karşı konulmaz coşkusu ve içilen çayların da verdiği keyifle, sohbetin bir yerlerinde Esat başkan gerçekten derin anlamlar yüklü bir cümle kurdu;“Eğer bugün Türkiye Karate Federasyonu Başkanlığı koltuğunda oturuyorsam, bunu karatenin doğasındaki ruhsal, bedensel ve eylemsel terbiyeye borçluyum”…

Gerçekten bir kültürün, spor ahlakının vücut bulmuş halini anlatan bu cümle üzerine sanırım çok fazla bir şey söylenmez değil mi?

Ben de pek fazla bir şey söylemedim zaten. Hani içinde bulunduğumuz konum gereği, sosyal mesafe kaygısı duymasaydım, Esat başkana sarılır ve bir insanın oturduğu koltuğu ancak bu kadar hak edebileceğini dile getirirdim.

Türk karatesinin bugünlere gelmesindeki en önemli etkenin, bu ahlak ve disiplin anlayışı olduğunu söylersem yanılmış olmam diye düşünüyor, “Haftaya yeniden buluşmak üzere” diyorum…  

Hoşçakalın…