Ağustos ayı ezelden ebede Müslüman Türk Milleti’nin zafer ayıdır. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinin, Sultan Alparslan’ın tam inanmış askerleriyle birlikte sayıca kendi ordusundan kat be kat üstün Bizans Ordusu’na karşı Müslüman Türk Milletine bir daha kapanmamak üzere ebediyen Anadolu Kapılarının açıldığı büyük zaferin tarihidir. 23,24 ve 30 Ağustos tarihleri Müslüman Türk Milletini, bu coğrafyadan, hatta dünya yüzünden ve dünya tarihinden silip atmak için Emperyalist, haçlı milletlerin ve haçlı ordularının her ne kadar bir senaryo, danışıklı dövüş bile olsa da, Yunan Palikaryasının, it sürülerini üzerimize sürmeleri üzerine, Sakarya’da durdurduğumuz, Afyonda, Dumlupınar’da perişan ettiğimiz tarihlerdir. Bu zaferlerin finali ise Ağustos ayını takip eden bir Eylül gününde 9 Eylül 1922’de Yunan Ordusunun gemilerle kaçmalarıyla Cumhuriyet tarihçilerine göre Yunanlı’ların denize dökülmeleriyle kesin zafer olarak gerçekleşmiştir.

Tüm bu zaferlerin gölgesinde kalan tarihçilerin tarih kitaplarında yer verilmeyen, okullarda ders olarak okutulmayan diğer zaferlerimiz gibi sene-i devriye tebrik tesîd merasimleri yapılmayan en az Malazgird Zaferimiz kadar ehemmiyeti haiz, büyük bir zaferimiz daha vardır. Malazgird Zaferimizden 105 yıl sonra 17 Eylül 1176 tarihinde Anadolu Selçukî Devletimizin Sultan 2.Kılıçaslan kumandasında Selçuklu İslâm Ordusuyla, 1.Maunel Komnenos kumandasındaki Bizans Ordusu arasında cereyan eden çetin muharebede, 2.Kılıçaslan kumandasında Selçuklu İslâm Ordusunun katî zaferi, Bizans Ordusunun kesin mağlubiyeti ile neticelenen Miryokefelon Zaferimizdir. Nasıl ki Sultan Alparslanın Malazgird Zaferiyle Anadolu’nun kapıları aziz Türk İslâm Milletine bir daha asla kapanmamak üzere açılmış ise, Sultan 2.Kılıçaslan’ın Miryokefelon Zaferiyle de Anadolu’nun kapıları bir daha hiç açılmamak üzere, Bizans’a ve tüm haçlı milletlere ve ordulara kapanmıştır. Bu cihetiyle Miryokefelon Zaferimiz de en az, Malazgird Zaferimiz kadar büyük bir zaferdir.

Ne hazindir ki dün olduğu gibi günümüz tarihçileri de bu büyük zaferin tarihimiz, coğrafyamız için ehemmiyetini bir tarafa bırakarak sunî bir gündem ile Miryokefelon Savaşının nerede cereyan ettiğini tartışmaya açmışlardır. Münhasıran “Bölgecilik” saikıyla bir grup tarihçi ve Denizli’li siyasetçi ve sözde ilim adamı bu savaşın Denizli Çivril Ovasında cereyan ettiğini iddia etmişler, diğer bir grup ise, Isparta Eğirdirde cereyan ettiğini savunmuşlardır. Hatta daha da ileri giderek Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde geniş katılımlı bir sempozyum tertip edilmiş, tarih ve coğrafya cahili kimi sözde bilim adamı, bu savaşın Isparta Eğirdir’de cereyan ettiği hususunda tebliğler sunmuşlardır.

Oysa, hem tarih hem de Coğrafya, katî olarak göstermektedir ki Miryokefelon Savaşı Beyşehir Konya arasında, Beyşehir Konya yolunun takriben tam ortasında, Anadolu Selçukî Devleti’nin Baş şehrine 50 km mesafedeki Düzbel’de günümüzde halkımızın Bağırsakdere dediği, Anadolu Selçuklu Devletimizin ordusuna çok büyük bir avantaj sağlayan, coğrafî, stratejik bir vadide cereyan etmiştir. Konyalılar, Konya Valiliği, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Konya’daki İlçe Belediyeleri, Beyşehir Belediyesi, Konya’daki Üniversiteler, Konya Üniversitelerindeki akademisyenler, Konyalı Bilim insanları, tarihçiler, yazarlar, çizerler, Konya’mızın tarihine, coğrafyasına, kültürüne, manevî değerlerine sahip çıkmazlarsa, Miryokefelon Zaferine, Denizli, Isparta sahip çıkar, hatta Erzurum, Sivas, Kayseri gibi iller, Anadolu Selçukî Devletinin Başkenti bizim ilimizdir diyebilirler. Medâr-ı İftiharımız Hazreti Mevlanâ ve Sema zaten eğlence merkezlerinde sarhoşlara meze yapılmaktadır.

Yapılması gerekenler, hiç vakit kaybedilmeden Konya’daki üniversitelerin Dil Tarih ve Coğrafya fakülteleri, Miryokefelon Savaşını konu alan birer sempozyum tertip etmeliler, Konya Büyükşehir Belediyesi Miryokefelon Savaşının cereyan ettiği yere, bir otağ kurmalı, buraya su getirilmeli, misafirhane inşa ediilmeli, bu yoldan geçenler soluklanmalı, dinlenmiş olarak yollarına devam etmeli. Buraya mücmelen Miryokefelon Savaşını anlatan bir kitabe asılmalıdır ki yeni yetişen nesiller bu toprakların öyle kolay kazanılmadığını kolay vatan yapılmadığını anlasınlar.

Biraz abartı olacak ama, Konya Hazreti Mevlanâ demek, Hazreti Mevlanâ Konya demektir. Yarınlarda birileri çıkar da ”Siz bakmayın Konya’nın, Konyalı’ların Hazreti Mevlanâ’ya sahip çıkmalarına, Mevlanâ, asıl bizim şehrimizde yaşamıştır” derse hiç şaşırmam. Aynı şey bugün Yunus Emre’miz için de söylenmiyor mu? Aslında bu manevî dinamiklerimiz, değerlerimiz, aziz milletimizin tamamının sahiplendiği ve bütün dünyanın da kabul ettiği değerlerdir. Bu bakımdan her şehrin ”Evet, Mevlanâ Konya’da yaşamış, Konya’da medfun, ama bizim de bir değerimiz” deme hakkı vardır.

Miryokefelon Savaşı, Beyşehir Konya arasında değil de, iddia olunduğu gibi, Denizli Çivril’de ya da, Isparta Eğirdir’de cereyan etmiş olsaydı, Anadolu Selçûkî Devletimizin, Beyşehir havzasında, Isparta’da, Burdur ve Denizli’nin bir bölümünde hükümran olması gerekirdi. Halbuki, Anadolu Selçûkî Devleti’nin buralarda hakimiyeti 13.asrın sonlarında, 14.asrın başlarında başlamıştır. Anadolu Selçuklu Devletimizin bir uç beyliği olan, Eşrefoğlu Süleyman Seyfeddin Bey’in kurduğu, Eşrefoğlu Beyliği, Beyşehir, Seydişehir merkez olmak üzere, nüfuz sahasını doğudan batıdan genişletmiş, bir taraftan Afyon Bolvadin’e, diğer taraftan batıda Isparta, Burdur ve Denizli’ye kadar uzanmıştı.

17 Eylül 1176 Miryokefelon Zaferinden önce Beyşehir güneyinde bulunan yerler Antalya’ya kadar uzanan bölge, kuzeyinde bulunan Konya ve Isparta’ya bağlı bölgelerle, Batı Ege’ye kadar uzanan bölgelerde, muhtelif Hristiyan kavimleri yaşamakta idi. Hristiyan kavimler arasında zulüm, yağma talan vakaları dolayısıyla Venedik’ten Pekin’e uzanan tarihî İpek Yolu’nun bu bölgelerinin çeperlerinde, kuytu bölgelerde muhtelif Hristiyan kavimler yaşıyordu. Antalya, Manavgat, Beyşehir, Konya arasındaki kalıntılar, Kozlu, Tazı, Uzunkuyu yaylarında, kaleler, surlar, gözetleme kuleleri, kalıntılar, buluntular şahidleridir. Beyşehir’in dış mahallelerinden neredeyse bir ilçe büyüklüğünde nüfusa sahip gelişmiş, sanayileşmiş, Üzümlü Mahallesi’nin eski adı Manastırdır.

Şehir merkezine takribî 6 km mesafede bulunan Tarım, Orman ve Su Bakanlığı’na bağlı ücretle girilen tabîat parkının adı Yakamanstır’dır...