Devrin hassasiyyeti sebebiyle, cesaret edip kimse’nin basamadığı kitapları basan, kimsenin tevzî  edemediği kitapları tevzi etmeye devam eden kimi müellifler tab’, kimi naşirler de, tevzi için Abdullah Işıklar’ın küçücük dükkanında sıraya girmişlerdi.Abdullah Işıklar, taleplere cevap vermek için nisbeten geniş bir dükkan,o tarihlerde  gazete’lerin,matbaa’ların,kitap evlerinin ve dağıtım şirketlerinin, daha doğrusu, bütün matbuatın merkezi durumundaki, Cağaloğlu’nda, Çatalçeşme Sokağındaki 46 Numaralı Apartmanın altında, yarı zemin, yarı bodrum, küçük ama, Kiğlı Pasacındaki dükkana nazaran biraz daha büyük,asıl cebhesi, Sokağa  bakan  bir  dükkan  kiralamıştı. Vitrini’ne de,” ABDULLAH    IŞIKLAR  KİTAPEVİ,” Levhasını asmıştı.

Dükkan Cağaloğlu’nun en Merkezî yerinde, devrin başat Gazete’leriunden Bâb-ıâlîde Sabah Ğazetesi ile Türkiye Gazete’lerinin yakınında, Devlet Osmanlı Arşivlerine 200 metre mesafede olup artık burada bir caizebe merkezi haline gelmişti,Siyasetçilerin, Bakanların, milletvekillerinin, en üst seviyedeki  bürokratların, vazifede olan  valilerin, Merkez valilerinin, üniversite rektör,fakülte dekanlarının uğrak yeri haline gelmişti.

Abdullah Işıklar, bir Sevgi Pınarıydı, “ Bütün Yaratılmışları Yaradan’dan ötürü severdi,İnsanlara, “Hazreti İnsan,” derdi. “ Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz Muhabbet ne hasıl? “

Muhammedî Muhabbeti esas aldığı için,bu küçücük dükkana, ki, Adalet Eski Bakanlarından, İsmail Müftüoğlu Ağabey,” Muhabbethane,” diye tavsif etmişti.Muhabbethane’de ba’zen, Diyanet İşleri Resini, ba’zen, İstanbul Müftüsünü, zaman zaman da, İstanbul’daki İlçe müftülerini görürdünüz. Muhabbethane’ye, sadece, hukukcular, İlahiyatçılar, Bilim insaları değil, Aydın Ağabey, Sakızcı Sıtkı gibi Mecazib, ihtiyaç sahibi fakir-fukara’nın da uğrak yeriydi. Sultanahmed’deki otellerde barınan Aydın Ağabey, Abdullah Işıklar henüz dükkanı açmamışken, Sabah’ın erken saatlerinde kapıda bkler, yeri-göğü inleten, meşhur nâralarını atardı.” Allah’ın kulları! Oruç yiyin, ama, asla haram yemeyiiiin,”

Siyasetçiler, bilim insanları,mütefekkir, her sınıftan insanın uğradığı, Muhabbethane’ye zaman zaman, enkzantrik fikirli insanlar da uğrardı, Ehli Takva, İlahiyatçı, Prf.Dr. Cevat Akşit de uğrardı,reformist, fikirleriyle meşhur olmuş, Prf.Dr.  Yaşar Nuri Öztürk, Prf.Dr. Zekeriyya Beyaz gibiler de uğrardı.

ABDULLAH IŞIKLAR   İRFAN SOFRASI:

Abdullah Işıkların Cağaloğlu’ndaki dükkanında, Haftanın Cum’a günlerinde, öğle vaktinden sonra, ba’zı günler gece yarılarına kadar deam eden, “ İRFAN SOFRALARI,”  kurulurdu . Ticârî  faaliyyetleri tasfiye edip, dükkanı kiraya verip, Beşiktaş’taki, Anbarağa Camii’nin yakınlarındaki  Dairesine çekilince, “İRFAN SOFRALARI,”  evine yakın,  Beşiktaş  Vapur  İskelesi  yakınındaki, Sinanpaşa  Camii  yakınındaki Kıraathaneler’de devam etti.

Abdullah Işıklar bu” İRFAN SOFRALARI,” için şunları söylerdi. “ Bak Hocam, burada toplanıyoruz, Merhaba! Diyoruz, biribirimiz Yalnız, Allah için seviyoruz, bu bir ibadettir, Ma’lumunuz, Allah rızası için yapılan her şey ibadettir.Yoruma giren ihtilaflı mes’elelerle uğraşmıyoruz, buna lüzum da yok...Meselâ, Sezai Bey,( Sezai Karakoç) yoruma açık, ihtilaflı mes’ele’lere hiç girmez.Fikirler üzerinde duruyoruz, esas bu..Dedikodu ile meşgul olmamak lazım, kıyl-ü kâl ile vakit geçirmemek gerek...Sevgi esastır, ama sevdiklerinize dikkat etmeniz icab’eder.Bildiğiniz gibi,” Kişi, sevdiğiyle beraberdir,” “ Kişi, mahşerde sevdğiyle birlikte haşrolunacaktır,” HADİS-İ Şerif’leri vardır.Sevdiklerimizle birlikte olmak için bu toplantıları yapıyoruz,” derdi.

Cağaloğlu’nda ve Beşiktaş’ta, İRFAN  Sofrası’ nın hiç aksatmayan müdavimleri vardı, arada bir uğrayanlar vardı.Müdavimler, Sabık Adalet Bakanımız, Avukat, İsmail Müftüoğlu,Gazeteçi, Müdakkik Muharri   ve Vaiz, Mustafa Akooca, Gazeteci-Yazar, Recep Arslan,Şair, Merhum, Ayhan İnal,Ali Osman Özcan, Prf. Dr..Zekeriyya Beyaz, Av. Mehmed Cangir,Reşad Şen, İlhami Kaya,Hakim Cavid  Marancı,Muzaffer Doğan,Hazım Yivlik,Remzi Eser,Merhum, Orhan Telci, Halis Akaydın, Fatih Dadaşoğlu...

Abdullah Işıklar,cömert,mükrim birisiydi, “İRFAN SOFRASI.” ‘nın bütün ikramlarını  bizzat kendisi karşılardı, müdavimlerden ba’zıları, “Abdullah Ağabey, ne olur, hiç değilse bu hafta ikramı ben karşılayım,” dediğinde,” Sizin burayı teşrifiniz, benim için ikramların büyüğüdür,hepinize sonsuz müteşekkirim, müsaade buyurun, bu kadarcık  ikramı ben karşılayayım,” diye mes’ele’yi kapatırdı.

Abdullah Işıklar’ın parlak bir zekası, sağlam bir hafızası vardı.4 yaşından i’tibaren her şeyi net bir şekilde hatırlardı.Tuttuğu işler dolaysiyle   o kadar çok insan tanımış ve her biriyle bir hatırası vardı.Ben hayatımda onun kadar çok insan tanımış ve herbiriyle bir hatırası olan başka birisini tanımadım.Eli açık, çok mükrim idi,Her Cum’a erken saatlerde Telefon eder, Cum’a tebriği ve hayır du’a’dan sonra,  “Hocam, Cuma’dan sonra erken teşrif buyurun, bir şeyler atıştıralım,” diye teklif eder, ısrar ederdi.Merhum, oğlu, Mehmed Işıklar, Beşiktaş Trübün Lideriydi, Beşiktaş Kulübüne ğönül vermiş gençlerin lideri ve sevgilisiydi, “ Optik Başkan,” vefatından sonra, Beşiktaşlı gençler vefanın en güzel örneklerini verdiler, vefatının her sene-i devrinde otobüslerle, Topkapı’ daki  Anıt Mezarların çok yakınındaki kabrini ziyaret ederler, fatihalar,ihlaslar okurlar,du’a ederler...Abdullah Işıklar artık  yalnız, Optik Başkan, Mehmed Işıklar’ın babası değil, tüm Beşiktaşlı genç’lerin Abdullah Bbasıydı.Bir şeyler atıştıracağımıs, mekana gitmek üzere, Çarşı iuçinden geçerken, bütün esnaf dükkanlarının kapısı önüne çıkar, Abdullah Babayı ta’zimle selamlardı.Büfeler,lokantalar, ikram için yarışır, lokantalarda yemek yiyenler, hep birden ayağa kalkar, masalarına da’vet ederlerdi. Bir şeyler atıştırıp çıktığımızda,  önmüze ilk çıkan Simitçi Tezgahından, 10-15-20  adet simit alırdı, Abdullah Ağabey, şimdi yemek yedik,bu simitler de neyin nesi? Bak Hocam,” bu simitçi kardeşimiz simitleri satamazsa, akşam evine ailesine, çocuklarına ekmek götüremez, ben almazsam, siz almazsanız kim alacak? Biraz sonra, rastladığı her garib’e birer ikişer o simitleri dağıtırdı.” Hocam,Simitçi simitleri satmak için burada, bunlar da paraları yok, simit alamıyorlar. Biz, simitçi ile garibler arasında vasıta olduk. Mesele bundan ibaret ,” derdi.

29 Eylül 2020 Salı günü, Abdullah Ağabey telaşlı, acelesi var. Ben o tarihte Konya- Beyşehir’deyim, yani İstanbul’da değildim. Son Kitabını  imzalamış, bana verilmek üzere Telefoncu Kardeşimiz, İsa Biçer’e bırakmış, Bana bir mesj ile, “ Hocam, Kitabınızı imzaladım,Telefoncu İsa Biçer Kardeşimize bıraktım,dönünce size ulaştıracak,” dedi.Her halde nutkum tutulmuş olmalı ki,” Abdullah Ağabey, ne acelesi var,dönünce buluşur, kitabımı alırım, diyemedim.Aynı hafta bir Arkadaşımız,Kızını evlendiriyordu, Abdullah Ağabey külliyetli bir meblağ yardım etmek ister, fakat acelesi vardır,Arkadaşımızı bir-kaç kerre Telefonla arar, “ Ben Bankadayım, sıra bekliyorum, bugün bu havaleyi  mutlaka, saat 17,00 kadar Banka Hesabınıza  aktaracağım, bekle ve bugün al,” diye ricada bulunuyor.

Acelesinin sebebi kısa zamanda anlaşılıyor,gece yatsı namazını kılıyor, Sabah Namazını beklerken derin bir sükun ve huzur içinde yattı ve uyanamadı...Rabbim, Kendisine vâsî  rahmetiyle muamele buyursun...