Remzi Eser, benim kadim dost’larımdandır, aynı zamanda Babadostudur. Merhum, Halil Eser, Beyazd Sahaflar Çarşısı’nın en eski sahaflarından birisiydi, Dedesi de aynı çarşıda, Sahaf, Eskişehir Kitapevi’nin sahibiydi. Merhum, Halil Eser, küçücük Sahaf dükkanında,Süleyman Efendi Hazret’lerinin ricası üzerine, “Evrad-ı Bahâiyye, Evrad-ı Fethiyye,” gibi küçük du’a Mecmu’alarının yanında, elimizde bulunan pekçok Arapça ders kitabını da bastırmıştı  O  yıllarda bu kitapları bastırmak ve satışa arz’etmek cesaret işiydi. Aslında, Arap Harfleriyle, Osmanlıca-Türkçe kitaplar yasaktı.Arapça Metinler ve Kitaplar  Ofset  Matbaa  Tekniğiyle  basılıyordu,eski baskısının tıpkısıydı. Fakat, Matbaa’ları ve Kitapevlerini basan Emniyet elemanları bu farkı bilmedikleri için, Arapça, Osmanlıca-Türkçe ayırımı yapmadan, bütün kitapları,henüz cild’lenmemiş   fasikül ve formaları, baskıya verilmemiş kağıd balyalarını matbba ve cild malzemelerini müsadere ederlerdi. Merhum, Halil Eser işte bütün zorlukları ve maddî  ziyan ve zararları göze alarakbu ders kitaplarını bastırıp-dağıtıyordu. İstanbul’daki Tedrisat yıllarında, ders okurken,okuturken boş kalan zamanlarımda  bilhassa Kitapların tashihi husunda, kendisine yardımcı olurdum. Kitaplar, Ofset Matbaa tekniğiyle basıldığı için metinler üzerinde herhangi bir tashih ihtiyacı yoktu. Fakat, baskı esnasında ya da cild yapılırken fasikül ve formaların biribirini ta’kip etmesi önemliydi. Baskı ustaları ve matbaa elemanları Arapça-Osmanlıca-Türkçe   bilmedikleri için ciddî  kargaşa vekarışıklıklara  sebep olauyordu.Bu yıllarda, Matbba ve Cildhâne’lerde edindiğim tecrübe, daha sonraki yıllarda Fazilet Matbaası, Sabah ve Ufuk Gazete’lerinin mes’uliyyetini yüklendiğimizde, fi’Îlen Müesse Müdürü olarak Gazete’leri ve Matbaayı idare ettiğimizde çok işime yaradı.

Remzi Eser, Merhum, Abdullah Işıklar’ın da yakın arkadaş ve dostlarınan, “MİZAN” adında çıkardığı Gazete’nin de Yazıişleri Müdürü idi.Ve  tabî’Îki, “ Abdullah Işıklar İrfan Sofrası’nın,” müdavimleri arasındaydı.

Remzi Eser, ta’vizsiz, Salabeti Diniyye sahibi birisidir. Nerede  dine,ahlaka,örf ve geleneklerimize aykırı bir şeygörse-duysa hemen Tlefon’a sarılır. 09. Ağustos 2021 günü Telefon açtığında burnundan soluyordu.” Hele, bir nefes al! Rahat rahat konuşalım ,” dedim. 2 Hocam, Diyanette bir tanıdığınız,yokmu?   Menzil Tarikati ve Cübbe’li Ahmed Hoca bu adam’a niçin cevap v ermiyor? Hele, bir dur dasakin sakien, anlat bakalım,” Kim bu adam,Diyanet, Menzil, Cübbe’li Ahmet Hoca,kime,niye cevap v erecek?...

“ Hocam, bana atılan Video’yu,  sana atayım.Kim olduğunu niçin cevap verilmesi gerektiğini anlayacaksın!Attığı Video’yu dikkatle dinledim, mülhid, münkir,cuhûdî zenadika’dan birisi,” Merhaba Arkadaşlar, Suûdîarabistan   Devleti, Pandemi dolaysiyle 2020-2025 yılları arasındaTürkiye’den Hac için ziyaretçi kabul etmeyeceğieni duyurdu.Tabî’Îki bu yıllarda Hacc’a niyetli olanlarda şaşkınlık yarattı,  çok büyük bir moral bozukluğune sebeb oldu.Ama, “  üzülmeyin, ben bu konu hakkında, Menzil Tarîkati ve Cübbe’li Ahmed Hoca ile görüştüm.Onlar bana şunu söylediler. Biliyorsunuz Osmanlı’da Halifelik  vardı, bu halifelik halen bizim elimizdedir. Recep Tayyip Erdoğan bir halife’de bulunması gereken bütün vasıflara sahiptir. Bu bakımdan Recep Tayyip Erdoğan Yeryüzünde ümmetin doğal Halefesidrir.. 

Hacc’a niyet eden kimse Hac Masrafının bedeli olan 6.000 Avro’yu Diyanet İşleri Başkanlığı’na yatıracak, sonra’da Halife’nin oturduğu, Saray’ın(Külliye’nin)  etrafında üç tur atacak(hâşâ! tavaf edecek, haccını eda etmiş sayılacak. Hac bedelini Avro veya dolar olarak yatırırsa, Avro ve dolar kuru yükseldikçe hacc’ın sevabı da o nisbette artacaktır.. Hacc’ın bedelini def’aten ödeyemeyenler de üzülmesinler bu bedili üç taksitte de ödeyebilirler ilk ikibin Avro’yu yatırdıklarında, Külliye’nin etrafında bir tur, İkinci Taksidi yatırdıklarında yyine bir tur, üçüncü ve son taksidi yatırdıkları üçüncü yılda, Külliye’nin etrafında bir tur daha atacaklar. Yalnız, bedelin tamamını peşin olarak ödeyenlerin sevabıyla bunların sevabının eşit olabilmlesi için, üçüncü taksitle birlikte bin Avro daha yatırması gerekecektir...”

“ Güler misin, ağlar mısın? Diye bir hayret sözümüz vardıor, ya da “ Güleriz, ağlanacak halimize,” deriz.İşte vaziyet tambuna göre’dir.Diyanet İşleri Başkanlığı, Cübbe’li Ahmed Hoca olarak bilinen,Ahmed Mahmud Ünlü, Menzil Tarîkati diye bir tarikat yoktur, Menzil, Menzilciler diye anılan camia, kendilerinin Nakşî  olduklarını iddia edenler, ya bu Video’daki saçmalıklara muttalî  olmamışlardır, ya da ciddî’ye almamışlardır.Bu şerir, Zındık, Dal ve Mudîl, Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Cübbe’li Ahmed  Mahmud  Ünlü’ye  ve  Menzi l Camia’sına  açıkça    yalan uyduruyor, iftira ve buhtan’da bulunuyor. En büyük yalan, iftira ve buhtanı’nı,ma’alesef, Külliye’nin sakini, Cumhurbaşkanı’na yapıyor. Ne kendisinin böylebir iddiası vardır, ne de başkaları kendisine böyle şeyler izafe etmişlerdir, Böylesine şen’î  bir iftira vebuhtan dahilde v e hariç’te kendisini ta’an etmek isteyenlerin ekmeğine yağsürmek olur.

Hilafet, Peygamber’imizden  sonra, Hülefâ-i Raşidin  ( dört Halife dönemi, 29 yıl,6 ay, 6 aylık Hazreti Hasan dönemiyle 30 yıldır. Ondan sonraki dönemler asla hilafet değil, emirlik ve meliklik dönemleridir. Osmanlı Devleti  Aliyye’miz, Yavuz Sultan Selim Han’dan i’tibaren, İslâm Birliği’nin, Ümmetin vahdetinin te’mini için siyaseten kullanmıştır. Saltanatın lağvinden sonra, bu Siyasî ma’na’daki hilafet de lağvedilmiş ve işbitmiştir.

Mesele’nin fıkhî  ve dinî  boyutunun tartışılması abesle iştigaldir.Bu dal ve mudîl kadar cüretkâr olmasalarda Hac Mes’elesini,” Hac ibadeti niçin sadece belli bir zamanda eda edilebiliyor? Her mevsim yapılabilinmelidir, Kurbanlar niçin orada kesiliyor, hacılar memleketlerine döndüklerinde kesebilmelidirler,” tartışmaya açmaya kaykanlar olmuştu, da gereken cevaplar verilmiş ve kimse tarafından da i’tibar görmemişti.

Hac İbadeti, hem bedenî, hem de malî  veçhesi bulunan bir ibadettir. Hac İbadeti, istenildiği zaman, istenildiği yerde eda edilecek bir ibadet değildir; “ Hac ma’lum aylarda yapılır,” ( Bakara/ 197)

Hac İbadeti Zaman-ı Mahsus’ta, Mekan-ı Mahsus’ta Hacc’ın erkan ve şaertlarına riayet edilerek ede edilenbir ibarettir. Hacc’ın zamanı, Kamerî- Hicrî Takvime göre Zilhicce ayının ilk on günüdür. Mekâh-ı Mahsusu ise, Mekke’de bulunan Beytü’l- Atîk, Ka’be-i Muazzama ve Arafat Tepesidir. Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem” Hac Arefattan ibarettir,”buyurmuştur.Başka zamanda değil, Zilhicce ayının dokuzuncu günü  gün batımına kadar Arafeatta Vakfe’de bulunmayan birisi, Hacc’ın bütün rükün ve şartlarını yerine getirmiş bile olsa hacc’etmiş sayılmaz. Hacc’ın en önemli rükün ve şartları, İhram, vakfe ve Zuiyaret Tavafı... Bunlar da ancak, Mekke’de, dünya’nın başka hiçbir yerinde bulunmayan, Mikat,Ka’be ve Arafat...

Aslında söylenenlerin ciddîye alınabilecek bir tarafı yoktur. Ne varki, Külliye,hilafet bunlar istismara müsaid, zaten “Öküzün altında buzağı arayanların,” arayıp da bulamadıkları fitne fücur ve istismar kaynağı teşkil etmektedir. Bütün bunları önlemek için, ciddî’ye almamakla birlikte cevaplandırma lüzumunu hissettim...